HAYATI:
Soğuk bir kış günü Kürecik'in Tataruşağı köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş.Yetmişlerde haşhaşın yasaklanmasından sonra yoksul olan bölge dahada yosulluğa mahkum edildiği için dışarıya göç vermeye başlamış.Bu göçle birlikte şairin aileside büyük kente göçmek zorunda kalmış.12 Eylülün karanlığından alabildiğince nasibini almış.Şu anda büyük şehirlerimizden birinde biri özürlü olan üç çocuğu ve eşiyle birlikte esnaflık yaparak hayatını kazanmaya çalışmaktadır...
Eline bir fidan al
Sev onu arkadaş
Onunda segiye ihtiyacı var
Senin,benim gibi arkadaş
Egemen güçlere sadece yağmalamak yetmiyor. Onlar dünyanın, her şeyin tamamını istiyorlar. Bu sınıflı toplumlar tarihi boyunca böyle ola gelmiştir. Anadolu tarihide egemen güçlerle yoksul halk arasındaki, kavga, isyan ve mücadelelerle doludur.
Anadolu tarihi boyunca egemenler bazen yoksulun güzel kızını çekip alır gönlünü eğlendirmeye (bu halk arasında talih kuşu kondu olur.) ,bazen vergiyi bahane edip evin tek öküzünü çekip alır. Asker mi lazım oldu evin yetişmiş tek oğlunu çekip alır. Ama sonuçta hep alır. Çünkü malda, canda, namus da hep bunların sorumluluğundadır.
Egemenler izin verdiği ölçüde namuslu olunur. Onlar izin verdiği ölçüde canın bağışlanır. Edineceğin her şey bunların izinleri dahilindedir.
Dersim isyanı liderlerinden ve katledilen Ali şerin M.Kemal hakındki bir şiirinden bir dörtlüğünü anımsatayım
“Sarı Paşa
Çetelerden sonra girip savaşa
Geçmiştir başa
Ankara`da otağına kurulup
Biz neymişizde haberimiz yok. Boşuna dememiş ata dediklerimiz bize ‘titre ve kedine dön’ diye.
Bu sözün haklılığı son gündemde olan olaylarla bir kez daha kendini gösterdi. Sen titremezsen başkaları maşallah seni çok iyi titretiyor. Bu titreme dalgasına kendine sol ve demokrat diyen çevrelerde adeta mal bulmuş gibi dört elle sarılarak içindeki şövenist duyguları açığa vurarak titremeye başladı. Maşallah kendini ezilen bir halkın temsilcisi olarak gören ‘Ayna’larımızda emperyalist, şövenist propagandaya kendini kaptırarak uyga(u) rlaştılar. Kısacası azınlığımızla,çoğunluğumuzla; sol geçinenimizle, sağcımızla; demokratımızla,liberalimizle; dışı kırmızı içi beyaz komünistimizle, faşistimizle hepimiz bir anda Uyga(u) rlaştık.
Biz nasıl bir devletiz kısaca bir bakalım:
Hoşgörü genel olarak, farklı inançlardan olanlar ya da dini inançsız olanlarla kavga,savaş etmeden, karşılıklı haklara saygı gösterilerek kardeşçesine yaşamak gerektiği anlamında olmalıdır.
Fakat bunun gerçekleşebilmesi dolayısıyla demokrasinin gerçekleşebilmesi için ortak bir değerimiz, uymamız gereken ortak bir ölçütümüz olmalı ki bu da gerçek laiklik ve demokrasidir. Baştan beri ve şu an ülkemizde uygulanan laiklik gerçek laiklik olmadığı için, demokrasi ve hoşgörü için yeterli değildir.
Gerçek laiklikte devletin dini olmaz, devlet, hiçbir dini inancı yada mezhebi aşılamaya kalkmaz, Kuran kursu açıp körpe beyinleri zehirleyemez, topladığı vergilerden dini inanç aşılamak anlamında dini hizmet için kullanamaz. Liseleri İmam Hatipleştirmeye, dini eğitime geri dönmeye kalkışmaz. Laik devlet lise çağına gelen öğrencilere yalnızca ayrıcalık tanımadan dinler hakkında bilgi veren devlettir.
EN BÜYÜK RESİM
Kenan Evren’in yaptı en büyük resim 12 eylül karanlığını ortaya koyan tablodur.Üzerinden 27 yıl geçmiş olmasına rağmen halen toplumun hayatını dizyan eden bir tablodur.
Bu tablonun en iyi ürünlerinden biride siyasallaşan İslam’ın bugünkü durumuyla AKP de somutlaşmasıdır.
İlkel toplum = bir sosyal toplumdur
Sınıflı toplum = Bir siyasal toplumdur
Sınıfsız toplum = Bu toplum siyasallıktan ve sınıflardan uzak daha çok sosyal ve teknolojiye dayalı bir toplumdur. Özü itibarı ile siyasiden çok sosyal içeriklidir.
Darbeci 12 Eylül cuntası generallerinin yüzyıl için hazırladıkları anayasa 25 yıl içinde yamalı bohçaya döndü ve işlevini tamamladı. Küresel Emperyalist sistemin ekonomik ve politik ihtiyaçlarına yanıt veren bir anayasa zorunlu olarak gündeme geldi.
Türkiye’nin gündeminde olan ve ‘yeni’ olarak tanımlanan anayasa tartışmaları iç toplumsal dinamikler sonucu meydana gelmiş değil. Bu nedenle AKP tarafından hazırlatılan ve kamuoyunun gündemine sunulan ‘anayasa‘ taslağını ‘sivil’ olarak değerlendirmek sadece siviller hazırladığı için demokratik bir anayasadır demek mümkün değildir.Sivillikten ve uygarlıktan, toplumların demokratikleşmesi algılanıyorsa, tartışmaya açılan anayasanın ‘sivil’ bir içeriğe sahip olmadığını incelendiğinde çok açık olarak görebiliriz.
12 Eylülden önce IMF’nin dayatmış olduğu, ‘24 Ocak 1979 kararlarının’ yaşama geçirilmesi için emperyalistlerin askeri bir darbeye ihtiyaçları vardı. Bu ‘Komünizm tehlikesine’ karşı ‘yeşil kuşak projesi’ ekseninde aktifleştirilmesi planlanan Türkiye’nin devlet yapısının yeniden şekillenmesiydi. Türk-İslam sentezi modeli, komünizme karşı panzehir olarak görülen ‘dinci olmayan dindar devlet’ politikası, 12 Eylül generalleri tarafından hazırlanan anayasanın ruhunu teşkil etti.Esas gaye Türkiye’de gelişen devrimci-sol dalganın bütünlüklü olarak tasfiyesi ve Kürtlerin ulusal bilinç düzeylerinde meydana gelen politik sıçramayı önlemek ve yok etmekti.
Elbette…
Çarşambadan sonra
Perşembe gelecek
Akşamdan dökmüşüm
Pelerinime yemek
11 Eylül öncesinde Amerika’nın durumunu incelediğimizde ekonomik ve siyasal-sosyal açıdan bu ükenin geleceğine yön veren egemenlerin yönetmede büyük zorluklar ve engellerle karşılaştıklarını görmemek için at gözlüklü olmak gerekiyor.
11 Eylüle gelmeden önce ülkedeki ekonomik büyüme yavaşlamış ve adeta dibe vurmaya yakın bir duruma gelmiştir. Buna bağlı olarak işsizlik adeta tavan yapmış, bir biri ardına ekonomiye istidam yaratan şirketler ya iflas etmiş yada iflasla karşı karşıya kalmıştır. İş gücü oranında kısıtlamalara gidilmiş ve işten çıkarmalar yüksek boyutlara ulaşmıştır.
Bunun karşısında giderek yükselen sosyal muhalefet daha fazla sömürü ve kardan başka birşey görmeyen büyük sermayedarların ve onların piyonu olan siyasetçilerin uykularını kaçırmaya başlamıştır. Bu yükselen muhalefet özellikle yüksek öğrenimde taban bulmuş, herkese iş, yaşanabilir bir ücret, genel sağlık sigortası, evsizlik sorununa çözüm ve idamlara son verilmesi gibi konular dar çerçeveden çıkarak daha geniş kesimlerin gündemini oluşturmaya başlamıştır.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!