ANADOLU’DAN ORTADOĞU’YA …
Evi sokak ortası, oyuncakları tanklar…
Zulme kafa tutuyor Filistinli çocuklar!
On günlük bebelerin tanınmıyor yüzleri,
Irak mı Kerkük mene?
Kerkük sanki yük mene!
Temaşa eyliyorum,
Olanları Türkmen'e...
Men Türkmenem,Türk menem,
Anlatmak mümkün mü söz ile seni
Bir kuru türküyle, saz ile seni
Her gönül göremez göz ile seni
Adı konulmamış şiir gibisin.
Köylerin kardelen...Dağların lale,
Bir mayıs akşamı...
Tan yeri kızıllaşırken,
Tüllenirken boy boy şafaklar,
Kan kokuyordu yeryüzü,
Kan kokluyordu yarasalar!
BİR ADET NOBEL LÜTFEN
Nobel almak zannetme ki zor iştir;
Pamuk tarlasında hıyar yetiştir.
Sürekli ters konuş kafa karıştır,
Sana da bir Nobel versinler oğul.
Ne kadar boş şey varsa, hepsini hoş gördünüz.
Boşa döktünüz boş’u…Doluyu boş gördünüz!
Size zarar vermeyen, dokunmayan yılanı,
Koynunuzda besleyip, insana eş gördünüz
-Muhsin Başkan'a-
Mart İki Bin Dokuz… Meçhul bir zaman;
Keş dağında güneş battı gül soldu.
Savruldu külleri yanan közlerin.
Gözlerden sicim sicim yaş aktı.
Oysa yeni yetme taze başaktı.
Mart, Maraş’tan baktırdı.
Dağa umut ektirdi.
Cayır cayır yaktırdı!
Savruldu küllerimiz…
Tam üç gece bekledik.
Öz raflarda unutuldu.
Ön saflarda saf tutuldu.
Sözler dondu, laf tutuldu.
Sandığa girdi insanlık...
Vicdan oldu vicdansızlar!
Ağla gülüm;
Doyasıya...
Çektiğin bu azap,
Taşıdığın bu yük,
Derdin büyük ağla...
Belki deli diyecekler,
Ali Hocam,
Şiirleriniz gün geçtikçe daha bir güzel oluyor.Başarılar.Allah(CC) 'ın selamı üzerine olsun.