Saçlarım dağınık hiç olmadığı kadar uzun sakallarım
Sen imkân dâhilinde olan her şeyin bana nişan aldığı
Bir sonbaharsın sadece, bilinmiyor
Adını hiç unutamayacağım bir şiire verdim
Sonra ona inandım, bunu senden önce hiç yapmadım
Ne üzüldün ne acı çektin belki de ardımdan
Bak başladığım yerdeyim
Yaralı yüzümden düşen
Sensiz kapı aralarından
Elvedalar yankılanırken
Hayata şöyle bir baktım
Elinde hiçbir şey yokken insanın
Kadın, kendi içindeki yalnızlığın portresini
Az önce dudaklarına çizdi.
Dudakları kırmızıydı,
Dudakları aşktı.
Adı bir çiçekti, bir nehirdi.
Adı; unutulmuş bir efsanenin
Rabbim yetiş, güneşimi çalıyorlar onun gölgesinden
Kuş neye kanat çırpınıyor
Kurulan tuzak, burulan baklavanın tadında
Ama dünyanın şekeri yüksek
Her şey komada da ejderha dilli bir kadın
Neye komada değil ki?
İki odalı kiralık bir evde öğrenmiştim kiralık bedenleri
Farsça yağmur yağıyordu ve ben dilimi seni susarken istemeden kesmiştim
Oysa otogarlarla ilgili yazacak ne çok şey vardı tam da buraya
Çayları yarım bırakıp bir ölüm bayramına yetişecek kadar
Alakası yoktu belki ama ne zaman düşecek gibi olsam
Olmayan merdivenleri koşarak çıkıp annesini arayan küçük bir kız
Ücra bir karanlığın raksından arda kalan gölge lekesi
Hiç olmayacak bir devrimden bahsetmek kadar kararlı
Durulan sulardan birden çıkagelen Marla’nın sesi
Yine o saksı bitkisi ve işkence antolojisi kadar sabırlı
Ruhuma öykünmüş olmalı Şebinkarahisar’ın yolları
Üç sigaram kaldı gecenin ortasında;
Katolikler uyanın!
Ruhum kilisenin bahçesinde ve ben daim
Müslümanlıktan bahsettim.
Ateşi hortluyorken kaç kişi şiir yazabilir?
Viyana ne demek Bağdat ne demek
Yansıyacaktım o yeni boyanmış botlara ve azımsayacaktın o günleri
Sen önce evinin yolunu bul!
Ellerimi ikna et aksanına ve geceye sığamayışıma
Neydi bizi o geç saatlere yakıştıran?
Ve kırk yaşına basmış bir kadının aynadaki "nasıl oldum" heyecanı
Hiç denk geldin mi?
Esmer tenine inat upuzun sarı bir propaganda peyda oluyor
Yeter artık durdurun şunu!
İşte en sevdiğim gece yarısı, bir orman yolunda elinde kırık tarasıyla
Tanrınız çok lezzetli sayın bayan, utanmayın gözlerinizin derinliğinden
Şimdi ben ölsem ne eksilir ki sensizliğimden?
Affedin samimiyetimi;
Bir koltuk numarası kadar önemli değildi artık
Gökyüzüne hiç bakmadığın günlerin lanetiydi
Biz uzandıkça coğrafyaya geç kalmışlığımız sandık
Odanın inanmışlığı girdi araya o hiç konuşmayan
Işıklar söndü, bir düşüştü bu biz küllüğe inandık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!