Alaturka Şiiri - Murat Avcı Ozan

Murat Avcı Ozan
611

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Alaturka

ALA-TURKA

(Dekor: Loş ışıklarıyla bir meyhane, bir masa...)

(Enginde yavaş, yavaş... isimli hicaz şarkının
ara nağmesi çalmaya başlar.
Adam başı öne eğik hafif salllanarak
ve şarkıyı söyleyerek sahneye girer)

-Enginde yavaş, yavaş, gülün minesi soldu
Derdim bana arkadaş bugün de akşam oldu
Gölgeler indi suya, kuşlar vardı uykuya
Gurbeti duya duya bugün de akşam oldu
Su uyur, fısıldaşır, gider yare ulaşır
Yolcu yola yaraşır, bugün de akşam oldu.

(Şarkıyı bitirdikten sonra,
şaşkın bir yüz ifadesiyle etrafta
göz gezdirerek, seyirciye döner)

-Ah! çok özür diliyorum. Dalmışım.
Karşınıza bu şekilde çıkmak istemezdim.
Evet...Yolcuyum, yola da yaraşıyorum üstelik.
Lakin; bu akşam, kaçtır bu şarkı dolanmakta dilime.
Dolanmakla kalsa iyi tabii.Akabinde...
kontrolünü kaybettiğim adımlarım
bir meyhaneye yönlendiriyor beni.
Ve burası son durak mı? ...
onu da bilmiyorum.
Aslında bunun sebebini de
az çok tahmin edebiliyorum.
Dinlerseniz, bana hak verip
patavatsızlığımı bağışlayacaksınız sanırım.

(Masaya oturur, Boşluğa döner)

-Rakı alabilir miyim?

-...............................

-Evet sarhoşum lakin müsterih olun
kimseyi rahatsız edecek değilim.
Zira sarhoşluğum içkiden değil.
Bilirsiniz seven sarhoştur elbet, içse de içmese de

(Bakışlarını mekanda anlamsızca gezdirip
başını öne eğerken rakısı gelir,
sağ elini havaya kaldırıp,
avuç içini göğsüne temas ettirerek t
eşekkür eder, bir yudum çekerek
uzaklara dalar. Bir müddet sonra
irkilerek seyirciye döner.)

-Buyrun...

-.....................................

-Anlatırım tabii ki, lakin kıymetli vakitlerinizi de
işgal etmek istemem

-....................................

-Pekala

(Gülümsemeyle başlayıp; acıklı bir ifadeye bürünür yüzü)

-Bunu siz istediniz.

(Ayağa kalkar, sahneyi boydan boya dolaşarak
konuşmaya devam eder.)

- Çocukluğum; acılar denizinin azgın dalgalarına,
minik kulaçlarımla direnmekle geçti.
Annemi, babamın mütemadiyen
senin annen bir melekti yavrum
deyişi ile tanırım.
Babamı ise;
davetli olduğu bir akşam kayıntısından
dönmediği sabahın acı uyanışıyla hatırlarım.

(Kimseye etmem şikayet,
ağlarım ben halime isimli
nihavend şarkının
ara nağmesi çalmaya başlar)

-Ancak halimde şikayet etmek dahi
ulaşılmaz bir hayaldi benim için.
Ki bir suçlu gibi titreyip
geleceğimin karanlık olma ihtimalini düşünürken
bunun imkan dahilinde olması beklenemezdi.

Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime
Perde-yi zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime...

(Şarkıyı söyler, masaya oturur.)

- Bu karanlık ruh halini yenebilmem için
güneşi görmem, güneşi görmem içinse
ufkuma gerilen ıstırab perdesini
aralamam gerekiyordu.
Bu yüzden fırtınasız havalarda ve
kısa mesafeli yolculuklarda,
o da mecbur kalınırsa binilecek
derme çatma bir tekneyle dahi olsa
uzak denizlere açılma cesaretini
göstebilmeliydim.
Kaderin ömrüme sunduğu
esareti aşmanın tek yolu buydu.

(Gülümseyerek)

- Biraz karışık oldu değil mi?
Şöyle söyleyeyim
saçları okşanmayan,
gözlerine sevgi ile bakılmayan,
ninnilerle uyumayan bir çocuğun
sevgiye olan açlığını ve içindeki
muazzam boşluğunu
düşünebiliyor musunuz?
Yahut bu çocuğun hiç büyüyemeyeceğini
tahmin edebiliyor musunuz?
Peki her daim çocuk kalacak birinin,
ömrünce istismar edileceğinden haberdar mısınız?

(Ayağa kalkar, seyirciye doğru yönelip,
sahneye çıkış merdivenine oturur)

- Buna izin vermemeliydim.
Bu yüzden ne sığ sularda,
ne de fırtınasız dinginliklerde işim olamazdı.
Güçlenmenin tek koşulu, güç koşullarda büyümekti.
Bu zorlu yolculukta bana dayanma gücü verecek,
içimi ısıtacak ve ruhumu sarmalayacak
bir yol arkadaşına da ihtiyacım vardı tabii...

-.......................................

-Evet, evet... Aşktan bahsediyorum...
İster yanımda, ister uzağımda olsun.
Ama her daim var olsun dediğim
bir yare duyulan aşktan.

(hüzzam bir taksim başlar adam gözlerini kapatır)

- Ömrüm Onu sevmekle nihayet bulmalı, ruhum yalnız
Onun aşkıyla solmalı ve
kalbimin son darbesinde bile Onun ismi olmalıydı...

Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır
Son darbe-yi kalbim yine ismin olacaktır
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır.

(Şarkıyı söyler gözlerini açar, hafif ağlamaklıdır.
Sonra ayağa kalkar, her iki elinin de
başparmağını kullanarak, şakaklarını
sağlı sollu oğuşturarak masaya oturur)

- Baharlar, güzler içinde yitik,
en tanıdık yüzler içinde yabancı kalmamalıydım.
Asırları adeta kefenim arşınlanıp,
beynim kurşunlanarak acılar içinde geçirmiş,
soğuk ve ölümcül bekleyişlerle dolu
amansız yalnızlık nöbetlerinde yar!
diye inlemiştim sayıklarken.
Bulmalıydım; ömrüme bedellenecek
herşeyimin anlamı olacak mucizeyi

(Ayağa kalkar, bir soruya muhatap olmuş gibi seyirciye yönelir)

- Buldum evet. Musıkiye olan hummalı
aşkımın beni çağırdığı bir cemiyette hem de...
Cemiyet dediğim musıki cemiyeti.
Kendisi şefimizdi. Bazen deniz mavisine,
bazen de yosun yeşiline çalan gözleri ile
bakışının rengini gizem ikliminde koşturan
yüzündeki neşeli hüzünle, neşeyi coşturan,
hüzne dengini bulduran muhteşem bir kadındı.
Daha ilk görüşte deli gibi aşık olmuştum ona.
İşte geldi diyordum kendi kendime.
Ümitlenmiş, heyecanlanmıştım.

(biraz duraksayarak devam eder)

-Evet aşık olmuştum. Hem öyle böyle değil.
Aşk bir sarmaşık misali içimi azgınca
sarmaya başlamıştı artık.
Mazinin acı veren birkaç yırtık resmini de
tarihin derinliklerine çoktan gömmüş,
dünyayı o, ben ve diğerlerinden
oluşan bir coğrafyaya dönüştürmüştüm.
Arada bir de olsa aklıma apansız
geliveren ayrılık ihtimalini düşündükçe irkiliyor,
Hayır! diye feryad edercesine ağlıyordum.
Kesinlikle bitmemeli, munis ve sokulgan yaklaşımı
ile sarmaladığı kalbim artık yabancı ellerin
soğuk dokunuşlarında intizar şarkıları bestelememeliydi.
Çünkü o benim ruhumun gerçek sesiydi.

(Aklına bir şey gelmiş gibi duraksar ve devam eder)

-Bu arada onu sevdiğimi
o dahil hiç kimsenin bilmesini istemesem de,
ona düşman denizlerde sinsice ilerleyen
bir denizaltı gibi yaklaşmaya çalışmaktan,
kumsallarında güneşlenip karasularında
yıkanmaktan da kendimi alamıyordum.
ona yakalanmadan üstelik.

(biraz düşünür ve devam eder)

-Veya öyle sanmaktaydım...

(Seyirciye döner)

-Evet yakalandım... Solo seçmeleriydi.
Ben özellikle seçtiğim bir şarkıyla katılmıştım seçmelere.
Özellikle derken bir akşam öncesi
adeta yalvararak gelmesini temin ettiğim
bir akşam yemeğinde mehtaba karşı
bir güzel sohbet etmiştik.
Bir de üstüne bu şarkıyla seçmelere katılmam
malumun ilanına dönüştürdü hadiseyi.

(Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey
isimli Kürdilihicazkar şarkının ara nağmesi çalmaya başlar.)

- Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey
Mehtaba dalıp yar ile sohbet ne güzel şey
Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken
Dünyada senin aşıkın olmak ne saadet
Bir bitmeyecek aşk-ı muhabbet ne güzel şey
Mehtaba dalıp yar ile sohbet ne güzel şey

(Şarkıyı ayağa kalkarak,şefi oradaymış ve
onun gözlerinde kayboluyormuş
gibi okur ve konuşmaya devam eder)

-Anlamamasına imkan yoktu. Usulca başını öne eğdi.
Mahcub bir ifadeyle teşekkür ederim, oturabilirsin yerine
diyebildi sadece. Ertesi gün beni yanına çağırdı.
Gözleri nemliydi. Elinde bulunan mektubu uzatırken
şimdi bir daha gelmemek üzere gitmeni istiyorum. dedi ve
devam etti; Sana ömrünce mutluluklar diliyorum.
Ama hocam! diye itiraz etmeye yeltensem de,
katiyyet ifade eden bir ses tonuyla
Lütfen! deyince çaresiz
dışarıya çıkmak zorunda kaldım...
Ellerim Titreyerek, boğazım düğümlenerek
ve aslında nihayetimi bilsem de
merak ederek açtım mektubu.

Aynen şöyle yazıyordu;

ben gamlı hazan, sense bahar dinle de vazgeç
sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç,
olmaz meleğim! böyle bir aşk bende vakit geç
sen kendine, kendin gibi bir taze bahar seç

(şarkıyı söyler, masasına oturur, başını iki yandan kavrayarak
ağlamaklı bir of! çeker, konuşmaya devam eder)

-Sonra uzunca bir müddet yaralı hayvanlar
gibi dolaştım sokaklarda.
Sevinmeyi hatıralarda,
hatıraları karanlık bir mağara sessizliğinde
yarasa çığlıklarına bağlanan umutlarda,
umudu ise azat bekleyenlerin
haraç mezat satıldığı,
gündelik yaşayan
üstelik çoğulcu korkularına
yenik bir toplumun vicdan
pazarlarında bırakıp nasılını bilmesem de
gitmeye karar verdim.
Bir bilsem, bir gitsem,
kopsam, kaçıp dönmesem
unutulsam, anılmasam diye dua dualar ettim Tanrıya...
Bir gitsem ve dönmesem şu iğrenç hayata diye düşündüm.
Gittiğim yeri kimse bilmemeli, yad ellerde ölmeliydim.
Bedenimi çürüten toprak dahi
kemiklerime yabancı olmalı,
kalan üç beş sevdiğimle cennette buluşmalıydım.

(Ayağa kalkar, volta şeklinde ileri-geri yürümeye başlar)

- Demin de bahsettiğim gibi üç-beş sevenimiz vardı.
Onlardan biri utana sıkıla dededen kalma
dağ evini kalmam üzere teklif etti bana.
Gitme niyetimi tam olarak karşılayamasa da
kabul edip; yıkık, köhne bir dağ evinde
inziva hayatı yaşamaya başladım. Unutmaya çalıştım.
Ama olmadı, olamadı bir türlü bu.
Korku telaş ve ürperti dolu soğuk bir gurbet
odasında ve karamsar bir şiir karanlığında
hüzün akıtmaya başladım sahibine hiç ulaşmayacak zavallı mektuplara.Dizlerimde battaniye,
bardağımda sıcak çay.
Parasızlıktan çaya düşmüştüm iyi mi?
Kahretsin! ufukta bile görünmemekteydi teselli.
Yorgundum, takatsizdim, üstüne üstlük kimsesizdim.
Bahtımın zalim kollarında unutmuştum kendimi.
Ve eski bir resimde yitirmiştim sevgimi.
Yeni acıları beklemekteydim savunmasız. Kararsız bakışlarla duvarlarla konuşmaktaydım. Öylesine yaşamaktaydım yani.
Hani birisi öl! dese, ölecektim

Yad eller aldı beni
Taşlara çaldı beni
Yardan ayırdı felek
Gurbete saldı beni

Yol verin geçeyim
Dumanlı dağlar
Dağların ardında
Nazlı yar ağlar

Düştüm onulmaz derde
Nerde sevdiğim nerde
Yol uzak yollar harap
Dağlar var ara yerde

(Yad eller aldı beni isimli hicaz şarkıyı okur, masasına oturur,
bir yudum rakı akabi konuşmaya devam eder)

-Ölmemek delirmemek için yazıyordum.
ekmeğim, aşım, suyum şiir, şarkı olmuştu artık.
Çoğu gece, sızmış vaziyette uyuyakalıyordum yazarken.
Yine uyumaktan ziyade sızıp kaldığım bir gece,
ömrümün en mesut rüyasını gördüm.
Sevgilim, ellerini açarak gel demekteydi bana.
Ben ise ona doğru koşmaktaydım kan-ter içinde......

(Seyirciye döner, gülümseyerek konuşmaya devam eder)

- O sabah sevinçle uyanışımdan aldığım hazzın
tarifine kifayet edecek kelimelerin,
henüz sarfedilmediğini düşünüyorum.
Ömrüm boyunca belki de ilk defa
göz pınarlarıma hücum ederek,
yanaklarımı istilasıyla ele geçiren
sımsıcak damlacıkların yüzümdeki
hükümranlığının sonsuza dek sürmesini istedim.....

(Derin bir nefes alır konuşmaya devam eder)

- Velkelam bunu; artık kavuşma zamanının
geldiğinin alameti olarak yorumladım.
Yıllar sonra traş oldum, ufak bir valiz hazırladım.
Neşe içerisinde yola koyuldum.
Kavuşmak için ayrıldığımız yere vardım.
Kapısını çaldım. Çaldım. Çaldıım.Çaldııııııım.......

(Ağlamaklıdır)

- Açmadı.... açmadı.... açmadı....

- Eşiğine oturup, kapısına yüz sürdüm.
Ağladım, ağladım, ağladım.....
Bu halimden de haberdar olmasını istedim nedense.
Okuyup-okuyamayacağını bilmesem de
uzunca bir mektup yazmaya ve
kapısına bırakmaya karar verdim.

(Seyirciye doğru yönelir merdivene oturur)

- Ne yazdığımı merak ediyorsunuz biliyorum.
Aynen şunları yazdım;

(fondan Saba bir taksim girer)

- Kapınızdan çevirmek için mi çağırmıştınız?
Yoksa çağıran siz değil miydiniz?
Neden şaşırdınız?
Güneş hiç mi uğramazdı size?
Yahut bu kadar dar mıydı pencereniz?
Kendi meşguliyetinizden başka yok muydu tasanız?
Yasanız bu kadar adaletsiz miydi?
Siz değil miydiniz Elestte kavilleştiğimiz,
Aşk değil miydi
her ölüm kavşağında bulup bulup kaybettiğimiz?

Susmayın, rica ediyorum.
Latifenin sırası değil.
Ne olur bir cevap verin!

Ümitlenmiştim. Umurunuzda mı?
Bu sefer son ölümüme götürecek beni demiştim.
Artık arayış dirilişlerinden köhne dünyalar yaratmayacak,
Öznesi meçhul zamir cümlelerini,
değilmiş! yükleminde yakmayacaktım.

Susuyorsunuz, üşüyorum,
düşüyorum yavaş yavaş zamandan yine.
Bakın saat bile ağırlaştı durmak üzere.
Fecrin takati yok gelip gitmekten.
Ay patlayacak sükut etmekten.
Yıldızlar düşecek her bir ömrüm için.

Ve siz susacaksınız öyle mi?

Bu da son ölümüm değilmiş yazık!
Artık yolculuk zamanı.
İlk çağlarımdan beri benimsediğim
en bildik maceram başlıyor. Kaçmak...

Tenimi ruhumdan soyarak
külden gemime yelken yapmalıyım.
Kızgın rüzgarlara umarsız
azgın denizlere açılmalıyım yine
Gitmeliyim bu hüsran ölümünden
Ve doğmalıyım yeni bir arayışın dirilişinden.

İşte böyle yabancı!

Duyduğum ses siz değilmişsiniz.
Bilakis gayet sessizmişsiniz.
Ehemmiyetsiz bulduğunuz gelişime de
Merasimsiz bir gidiş emretmişsiniz.

Hay Hay... gidiyorum işte
Üzülmeyin ne olursunuz
(ki burası külliyen palavradır)
Hem niye üzüleceksiniz ki
geldim diye gittim diye
Anlamışsınızdır artık,
Aşk; kediye hediye....

(Ayağa kalkar, sahnede yürümeye başlar)

-İşte böyle yazdım dostlar!
Sonra yazdığım mektubu kapısına iliştirip
gitmeye hazırlanmaktayken
paspasın altındanucu görünen
bir kağıt parçasına gözüm ilişti.
Heyecanlı bir telaşla eğilmem,
kağıdı kapmam ve okumaya başlamam
anlık bir zaman dilimine sığdı sanki.

(Durur, gülen gözlerle seyirciye dönerek)

- Uzun yıllar ötesinden hatırım sorulmuş gibi
hissettim kendimi okuyunca.
Notta; geleceğini biliyordum.
o yüzden yazıyorum bu satırları.
Biliyorum çok acı çekmektesin.
Lakin sanma ki ben çok mesudum.
Alnımıza yazılan hicran hükmünü bozamazdık.
Kader deyip geçelim artık.
Ben de seni çok özledim.
Hiç değilse senede bir gün buluşup,
o günü beraber geçirelim.
İlk buluşmamız da, birbirimizi
ilk gördüğümüz tarihin yıldönümünde ve
ilk karşılaştığımız yerde olsun.
Seni bekleyeceğim imkansızım... yazıyordu.

(Fonda Hicaz şarkı Senede Bir Günün
ara nağmesi çalmaya başlar)

-Çocuklar gibi sevindim, senede bir gün
senede bir günsenede bir gün diye
haykıra haykıra uzaklaşıp kayboldum sokaklarda.

Gönlümde açmadan solan bir gülsün
Her zaman gamlıyım her zaman üzgün
Beklerim yolunu aylar boyunca
Yeter ki gel bana senede bir gün

Ağarsın saçlarım, solsun yanağım
adını anmakta yansın dudağım
Bu aşka canımı adayacağım
Yeter ki gel bana senede bir gün

(Şarkıyı okur, masaya oturur yine)

- Tanışma yıldönümüze daha üç ay vardı.
Zaman bir türlü tükenmek bilmiyordu.
Ama bu uzun süreç sıkıntılı dageçmiyordu.
Akan her salisenin beni ona yaklaştırdığı
hissiyatıyla geçen her saat,
her gün tarifi imkansız bir hazveriyor,
bekleyişlerle dolu bu zaman
girdabından günbegün daha da
güçlenerek çıktığımı müjdeliyordu.

(Ayağa kalkarak seyirciye yönelir)

- Nihayet büyük gün gelmişti.
Birkaç gün evvelinden gelip mütevazi bir
otele yerleştiğim o küçük adanın bana en mukaddes
gelen bölümünde, aşkın sarmaşık misali
içimi sarmaya ilk başladığı
yerde beklemeye başladım. Uzaktan beliren her kadını
ona benzeterek heyecanlandım,
hop oturup, hop kalktım vesselam.
O ise gelmedi...

-...............................

-Evet! gelmedi maalesef.

(Başını öne eğer)

- İlk buluştuğumuz o yere, her buluşma yıldönümüzde
senelerce gittim sabırla.
Bekledim. Yine gelmedi,gelmedi, gelmedi.

Belki bir sabah geleceksin lakin vakit geçmiş olacak
Gönül hicran şarabından yudum yudum içmiş olacak
Güzel de olsa inanmam artık senin sözlerine bahar geçmiş olacak
Gönül hicran şarabından yudum yudum içmiş olacak

(Belki bir sabah geleceksin isimli Rast Şarkıyı okur)

- Yıllar sonra duydum hazin gerçeği.
Sevgilim vaad ettiği ilk buluşmaya gelirken trafik kazası geçirmiş,
aylarca yoğun bakımda kalmış, ismimi sayıklayarak ölmüştü.
İşte bu yüzden gelememişti.

(Ah... çekerek ağlamaya başlar)

-Yıllardır içimde büyüyen acı ile yaşamaya çalışıyordum.
Ama; Onun beni görme niyeti ile yola çıkışını
bir kavuşma olarak algılamaya başladım bu akşam ilk defa...
Hayır! O ölmedi dedim kendi kendime.
Bakın! ta şuramda atan bir kalp var ya;
işte orada yaşamakta benimle beraber.
Ötelere de benimle gelecek ve sonsuza
kadar da mesut yaşayacağız onunla.
İşte başta da dediğim gibi artık farkındayım ki;
hiç kavuşamadığımı zannettiğimden
hiç ayrılmamışım ben. O ben, ben ise oyum artık.
Bu gece meyhane meyhane dolaşmam işte bu yüzden.
Bu gece onunla beraber gezinmekte,
meyhanelere sonsuz aşkımı haykırmaktayım.
Ne olursunuz siz de aşkı yaşarsanız eğer, ona sahip çıkın.
Büyütün. Koca bir çınar gibi köklensin içinizde.
Ve siz de tadın ölümsüzlüğü.
Sürç-i lisan etti isem affınızı istirham ediyorum.

Hoşçakalın. Aşkla kalın.

Elveda meyhaneci artık kalamıyorum
Bir başkayım bu akşam sarhoş olamıyorum
Aynı kadeh aynı mey bir tat alamıyorum
Allahım bu nasıl şey sarhoş olamıyorum

Ne gökte ne yerdeyim, bir garip seferdeyim
Aşıkmıyım ben neyim sarhoş olamıyorum
Aynı kadeh aynı mey bir tat alamıyorum
Allahım bu nasıl şey sarho olamıyorum

(Elveda Meyhaneci isimli Hicaz şarkı
seyircinin de katılımı sağlanarak okunur.
Perde kapanır)

Murat Avcı Ozan
Kayıt Tarihi : 11.8.2010 22:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Murat Avcı
    Murat Avcı

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Murat Avcı Ozan