Kendini yitirmiş eski bir fedai,
Eski günlerin yadıyla oyalanıyor.
Bir gün tutuşur diye muhabbet ateşi,
Eli semayı aşındırıyor, dili damağını.
Aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlar,
Ayağına bir taş değse,
Arşa çıkan ahımdan bil.
Eline diken batsa,
Sızlayan yaramdan bil.
Kalbin sızlarsa,
Duydum ki kalbi mahzun olana nazar eylersin,
Benden daha kalbi kırık mı var Allah’ım.
İlahî tecelligah şirkten pâk olsun da,
Gönül varsın kırık olsun Allah’ım.
Yok ise benim kalbimde ihlastan eser,
Dünya bir oyuncak;
Ve sen bir çocuksun, oyuncağını bırakmadıkça.
Kirlisin, gurbettesin;
Ruhunu arındırıp asıl vatanına yol almadıkça.
İlmin hâmili değil âmili olmayı denemelisin,
Sözü, harfi, sûreti bırak ve ilerle;
Çehreler vitrin gibi,
Hattına, bahâsına kanılmaz.
Seyri caiz değil,
Mübah olsa da endamına bakılmaz.
Kimi şavkını görür ayın,
Kimi karanlığını dünyanın.
Perde bir kâbus gibi gönle inince,
Müphem bir düğüm atılır göze.
Zalim bir askerin komutasında;
Yanını yönünü, doğrusunu eğrisini,
Hasret meydanına çıkar bu yol,
adım başını bir anı tutmuş.
Göz açtırmıyor serkeş kalbime
Ürkek bakışlarla aradığım
Gözüme bir lahza değdiğinde
Sekînet iner yüreğime
Gecenin siyahında uykuma kasteden el,
Öncesinde düşüncelerime dokunandan başkasının değil.
Ruh bahçeme girip gülleri bozan bağban
O olmadığı gibi Sen'den başkası da değil.
İnsanlar, fikirler, nimetler ve musibetler,
Acizin yoluna revan olan merhametkâr,
Sadaka misali afetleri savman en büyük kâr.
Dünyanın seyirci kaldığı zulmün filminde,
Dilsiz şeytan rolünü devlere bırakan diyâr.
Ayetin gölgesinde uzanır bir el,
Merhameti düstur bilen bir din edasıyla.
Yeri gelir yetimin yanağında bir buse,
Yeri gelir fakirin sofrasında aş olur.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!