Yok artık yarına sakladığım bir umudum,
Talihsiz bir rüyaydı tanışıklık.
Ardında yağmur ve gözyaşı bırakandan,
Daha insafsızcaydı bu yok oluş.
Yağmur kalmıştı bir tek ardında,
Şimdi sen de yoksun, yağmur da.
Bir gece yarısı tıpırtıya karışmış cıvıltınla,
Bir sen kaldın bir de yağmur, yâdımda.
Soğuk, ıssız, puslu bir gecede,
Kendini yitirmiş eski bir fedai,
Eski günlerin yadıyla oyalanıyor.
Bir gün tutuşur diye muhabbet ateşi,
Eli semayı aşındırıyor, dili damağını.
Aramakla bulunmaz, ancak bulanlar arayanlar,
Yutuyorsun herşeyi ey İstanbul,
Geçit vermiyor sevdaya lanetli yoğunluğun.
Mesafelerin insafsızlığına eklenen bu zilletin, Katmerlendiriyor hasreti, âh ne elîm...
Efsunlu güzelliğini gölgede bırakıyorsa da bir çift yürek,
Aman vermiyor kıyasa o müfsid kıskançlığın.
Çığlığın rahatını kaçırdı insanlığın
Ama sabrını taşırmadı
Çağın en acımasız, en işe yaramaz silahıyla karşılık verdiler
Kınamak, kınından çıkan kılıcın yerini aldı
Özgürlük çığırtkanlığı yapanlar, rejimin esiri oldu
Esaret altındaki sen değildin, insanlıktı…
Kimi şavkını görür ayın,
Kimi karanlığını dünyanın.
Perde bir kâbus gibi gönle inince,
Müphem bir düğüm atılır göze.
Zalim bir askerin komutasında;
Yanını yönünü, doğrusunu eğrisini,
Ayağına bir taş değse,
Arşa çıkan ahımdan bil.
Eline diken batsa,
Sızlayan yaramdan bil.
Kalbin sızlarsa,
Duydum ki kalbi mahzun olana nazar eylersin,
Benden daha kalbi kırık mı var Allah’ım.
İlahî tecelligah şirkten pâk olsun da,
Gönül varsın kırık olsun Allah’ım.
Yok ise benim kalbimde ihlastan eser,
Dünya bir oyuncak;
Ve sen bir çocuksun, oyuncağını bırakmadıkça.
Kirlisin, gurbettesin;
Ruhunu arındırıp asıl vatanına yol almadıkça.
İlmin hâmili değil âmili olmayı denemelisin,
Sözü, harfi, sûreti bırak ve ilerle;
BİLME
Görme içimdeki masum sevdanın hırçınlaşan tavrını,
Artık meydan okuyan bir küheylandır o.
Vefanın keskin sınırından geçemezsin sen,
Ama umursamazlığın merhametsizliğinde de dolanma.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!