Bekle Beni İstanbul
Ne zaman anlık hayallere dalsam,
Osmanlı tokadı yerim geçmişimden.
Aksakallı, nur yüzlü görünür atam,
Dağlardan Haliç’e inen gemilerden...
ne olmuş bir ayağım topalsa yarim,
ve ne olmuş ağır aksak yürüyorsam.
Benim parçam, sağ ayağımdaki protezim.
Ve benimdir hayat, bu halde yaşıyorsam.
Beden ne kadar lazım, sevebilmek için,
İnsan şekline bürünmüş Azrail,
Neler yapardım bir kaçabilsem,
Alıp götürse kurban diye Cebrail,
Sevinçten ağlardım becerebilsem...
geriliyor önüme koskoca dağlar,
çıkmaz oluyor bildiğim tüm yollar.
alıyor seni benden zalim yıllar,
engelleri aşıp koşamıyorum sana! ..
çaresizlik doluyor boş avuçlarıma,
cebimin biri delik, diğerinde bir simit parası,
kabanım yok, pantolonumdaki yamada cabası.
üstelik ayakkabımda delik, galiba üşüyorum,
karnım aç, kafam allak bullak, titriyorum...
bir kahkaha atıyorum ağlamak isterken,
Söylesene doktor, diğer odalarda soğuk mu,
Orada yatanlar da benim gibi üşüyor mu?
Onlar da garip ve kimsesiz mi yoksa,
Batmış mı güneşleri gün ortasında? ..
Söylesene doktor, ne zaman bitecek bu iğneler,
hala bir çocuk ağlar içimde
gözleri yaşlı masum bakışlar
lanetler yağdırıyor her gece,
küçüktü, anlamsızdı bu kaçışlar...
çocuk yüreği ile sevinmişti terk edişe
Bir bayram arefesi terk etti bacaklarım beni,
Unutamadım o günü, gözlerimde dün gibi.
Önce uzun bir korna, ardından acı bir fren,
İşte... Anlık bir olaydı hayatımı mahfeden...
Soğuk bir hastane odasında açtım gözlerimi,
sararmış yapraklar gibi düşüyor bombalar,
ölenlere ağlamak yok, sarılamıyor yaralar.
bir mevsim başlıyor cesetlerin gölgesinde,
gözler mütebbessim, dualar kalıyor dillerde...
niye bu yarış ve niye bu savaş bilinmez,
Satıp tası tarağı, ne kaldıysa bir gün elimde,
Koştum yoluna, kucakla bizi diye İstanbul.
Zehra’m yaşına basmadan ansızın öldü de,
Diğerleri yaşasın, sana sığınmıştım İstanbul…
Yüksek beton yığınlarının hemen ortasında,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!