Ahmet dede dağın tepesinde küçücük kulübesinde yaşıyordu. İki koyunu, bir ineği ve tavuklarıyla gününü geçiriyordu. Bembeyaz saçları ve uzun sakalıyla, hemen dikkat çekiyordu. Haftanın bir günü köye iner, yanında götürdüğü yumurtaları ve bir güğüm sütü satar,ihtiyacı olan yiyecekleri alarak, kimseyle konuşmadan kulübesine geri dönerdi. Köydekiler Ahmet dedeyi merak eder, suskunluğuna ve yanlızlığına anlam veremezlerdi. Birgün köye ilçeden araştırmacılar geldi. Köy halkıyla konuşuyorlar, köy hakkında bilgi alıyorlardı. Araştırmacılardan birinin gözü, dağlarda ki kulübeye takıldı. Köy halkına, kulübede yaşıyan biri varmı? . Diye sordular. Köy muhtarı,
-Ahmet dedenin orda oturduğunu, Haftanın bir günü köye geldiğini söyledi.Yumurtalarını ve süt satarak ihtiyacı olan şeyleri aldığını anlattı. Ama hayatı hakkında bir bilgim yok. Dedi.
Araştırmacılar, Ahmet dedeyi merak ettiler. Dağa nasıl çıkılır diye sordular. Köy muhtarı,
-Ben sizi götürürüm dedi.
Muhtar ve iki araştırmacı, dağda yürümeye başladılar. Yarım saat sonra yorgun bir şekilde kulübenin önündeydiler. Kapıyı çaldılar. Ahmet dede, şaşkın ifadesiyle karşılarındaydı.. Ahmet dede şaşkındı. Kendi hiçkimseyle konuşmadığı için., ziyaretine hiçkimse gelmezdi. Gelenleri bahçedeki, sedire buyur etti. Aceleyle kulübenin içine girdi. Tekrar göründüğünde, elinde bir maşrapa ayran vardı.
- İçiniz efendiler yorulmuşsunuz dedi.
Bir yandan ayranlarını içerken, merakla Ahmet dedenin hayat hikayesini anlatmasını istediler..Ahmet dede bir müddet durdu. Gözleri üzgün yere bakıyordu. Uzun bir nefes alarak anlatmaya başladı.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla