bir fincan kahvenin
kırk yıl hatırı varmış
altı üstü bir fincan
bu söze ben inanmıyorum artık
ben kahvemi
mevsim bahar,hava güzel.
sen de zamanlı açmışsın..
şehir de gül kokusu var,
bildim gezmeye çıkmışsın…
tüm çiçekler ağlamaklı,
bütün ustaların affına sığınarak
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
ne atom bombası
gözlerim resmine çakılır kalır
akıtırım içime gözyaşlarımı
gönlüm bulutlanır yağmaz
gök gibi dolduğum akşamlarda gel
bir yumruk boğazıma takılır kalır
Bizim çocukluğumuzda,
Oyun hamurları yoktu.
Hazır oyuncaklar da…
Ben çamurla oynardım.
Kilden insanlar yapardım.
özlerken
pastoral bir iklimdeyim
kuşlar öter
bir çay akar
cıvıl cıvıl dört bir yan
dökülen şiirimdir dudaklarından
Gözlerimi açtım,
üç şeyi gördüm.
Bir seni… iki seni …üç seni
Üç kere vuruldum,
üç kere sevdim.
kırdayım..
baki’nin meyhanesinde.
masa tahta,
testi toprak,
testi benim.
şarap sen...
benim kışım yüreğime oturmuş
bahar gelse neme gelmese neme
karanlıklar ışığımı bitirmiş
seher gelse neme gelmese neme
sairler siirlerinde yasarlar hep yazdıklarını gercek hayatlarındaysa adete duvar olurlar... sızde boylemısınız
sıır fazla gusel olunca bunu dusunmeden edemedım