aramızda
bin küsur kilometre var.
diyorlar ki,
ateş düştüğü yeri yakar.
peki.
..........................
bak gülüm..!
ben o kahveyi sana;
bana gebe kalasın,
kırk yıl kölem olasın,
diye ısmarlamadım.
sadece..
kurda kuşa verdim selam
sözüm sensin sensin kelâm
üç yüz altmış beş gün kalem
yazar Allah’a Allah’a
sana çıkıyor yollarım
ne sıfatlar katmışız beşeri kimliğine
helvadan mamul olmuş alelade put muşsun
büyülenmiş bakarken örgüne ipliğine
hint kumaşı sanmışız sadece çaput muşsun
seyretmekten siyah beyaz resmini
ne gözüm usandı ne ben usandım
yad etmekten hatıranı ve seni
ne sözüm usandı ne ben usandım
tütersin gözüm de can buram buram
siz bana giderken
bir anı bıraktınız
ben önünde üç öğün
çöküp yalvarıyorum
duymuyor ki sesimi
doluyorum
suya sabuna dokunmaz
paltosuyla yatıyor
kalkıyor paltosuyla
herife bak pis mi pis.
ayağında terliği
Siz,
kahvenin
kırk yıl hatırının
tadından olduğunu,
yemenden geldiğini,
sanırsanız,
Karasevdam..!
seni ben yüreğime gömmüştüm.
oysa ki sen benim beynimdeymişsin.
gün olur,
kardelensin ciğerimden fırlayan.
sairler siirlerinde yasarlar hep yazdıklarını gercek hayatlarındaysa adete duvar olurlar... sızde boylemısınız
sıır fazla gusel olunca bunu dusunmeden edemedım