“İstanbul’a 100 dizede sitem ve aşk”
Boğazı hıçkırıktan düğümlenmiş nazlı kent!
Umutların, bir kuş misali gökyüzünde süzülürdü
Umutlarını bir gece vurdular, siyah eldivenli adamlar
Ah İstanbul!
Nasıl kıydılar sana?
Oysa ben, sana bildiğim tüm soylu sevdaları yüklenip geldim
Ve sana, bildiğim tüm eğlenceli şarkıları,
Türküleri söyleyecektim
Ama sen, beyhude dertlere yenik düştün
Ey İstanbul!
İnci gibi gözyaşlarını dökme, toprağın kanayan yüreğine
Zümrüdü kıskandıran rüzgârlarını estir
Gözlerim kamaşsın karşında
Bırak yağsın asi yağmurların
Bağrıma tüm şiddetiyle vursun
Vursun ki, acılarını bağrıma bastırabileyim
Gökyüzünden, meçhul hüzünler yağıyor
Gözlerimden kurşun misali yaşlar akmakta,
İstanbul’un yanaklarından süzülür, gözyaşlarım
Zamanın derinliklerine damıtılmakta, İstanbul’un acıları
Ey İstanbul gel de beni, benden kaçır
Usandım artık, zamanın lanetli tünelinden geçmekten
Dünde kalıp,
Bugünü yaşayamamaktan
Ya da bugünü yaşamayı başaramamaktan
Ben dünde kaldım
Kurşuni umutlarım,
Bembeyaz hayallerim,
Kiremit rengi hasretlerim,
Deniz mavisi heyecanım,
Coşkun bir nehir gibi akıp giden rûhum,
Asaletli bakışlarım dünde kaldı
Ah gözleri sürmeli İstanbul!
Senin derdine mi,
Yoksa, dünde kalmış olmama mı yanayım?
Bilir misin, gülmek sana ne kadar yakışıyor?
Gül ki, ay ışığı gülüşlerinin her bir zerresini kıskansın
Ay ışığı gülüşlerini emmek ister
Ve gülüşlerini kuşanmak ister ben-i ademoğulları
Ey yüreği küçük, umutları büyük
Bakışları bayat, hasretleri taze,
Sokakları küflenmiş,
Caddeleri kurşunlanmış İstanbul!
Beni, benden kaçır!
Beni, benden çal!
Ey hasretleri yamalanmış İstanbul!
Kirpiklerine bir ben düştüm
Gözyaşıma bir sen düştün
Ey düşleri yağmalanmış İstanbul!
Beni, benden uzaklarda ara
Beni, sende sonlandır
Pas tutmuş yüreğimle sana yalvarıyorum
Beni, benden kaçır!
Beni, benden çal!
Tüm kederlerimi sende deşarj ediyorum
Hadi! Umutsuz umutlarıma hayat ver
Ey kentlerin efendisi
Ve, ecesi!
Seni sevmeyi, kendimi sevmekten daha aziz
Ve daha kutsal bilerek, sevdim seni
Deforme olmuş bir yaşamın figüranıyım
Pişmanlıklar denizinde, hayatın kırıntısıyım
Acılar çöplüğüne gömüldü, gençliğimin en ahenkli yılları
Her zaman, yaşayamadığım hayatın bataklığına saplandım
Ve, o bataklıkta kuruyan bir garip ben oldum
Ah İstanbul!
Senin derdine mi,
Yoksa o bataklıkta kuruyan bir garip benliğime mi yanayım?
Ben bir başkayım, bu kentin kurşunlanmış caddelerinde
Ve bir başkayım sende, ey gözleri kan çanağına dönmüş İstanbul!
En isyankâr zamanlardan sıyrılıp, sana geldim
İstemiyorsam...
Ve sevmiyorsam seni, kahrolayım
Ey mahmur bakışlım!
Nasıl vazgeçebilirim senden?
Ey vasıfsız mutlulukların,
Hırçın acıların sıradışı kahramanı!
Ey korsan düşlerin, firari sevdalısı!
Ey toprağa avuç dolusu öfke kusan şehir!
Ey kaybolan düşlerini, dünya denilen kuyuda
Ve yağız bakışlı çocukların gözyaşlarında arayan harabe kent!
Sen, benim kimimsin?
Ben senin kiminim?
Sevdalar, neden en isyankâr zamanlarda yerleşir kalbimize?
Ben meçhul sevdaların mecnunuyum
İpek libaslı sevda ikliminden sesleniyorum sana
Ey meçhul sevdaların arşivlendiği harabe kent!
Ah İstanbul!
Gönlümdeki kahrolası kaçak yâr İstanbul!
Sen, meçhul sevdaların Leyla’sı
Sen, ecnebi mutlulukların,
Göçebe acıların toprağa gömüldüğü harabe kent!
Ah İstanbul!
Gönlümdeki kahrolası yâr İstanbul!
Ey karaborsaya düşmüş hayatların yaşandığı virane kent!
Sevdaların baharında yaşadım ihaneti
Ve gördüm ihanet denilen tek kollu celladı
Ah İstanbul!
Senin derdine mi,
Yoksa, sevdaların baharında ihaneti yaşadığıma mı yanayım?
Kayıt Tarihi : 28.4.2005 22:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (6)