ah be çocuk,
sırtında esmer bir gocuk,
elinde bir şişe süt ve bir somun ekmek.
kaldırım izi bulaşmış
çıplak ayaklarınla yürüyerek
dumanlı yokuşların başına ulaşacaksın.
bu sıcakta çok yorulacaksın.
ah be çocuk.
doğmamış umutlara
bir anaç kuş olup azık taşıyacaksın.
ama unutma ki sen daha
çocukluğunu yaşamaktasın
ve hep öyle kalacaksın.
büyüyenler sadece
tutamadıkların olacak ellerinle.
ah be çocuk.
bir keskin bıçaktır yürüdüğün
bin türlü cehalet ve ihanet
ve tanımadığın her şeydir, görmediğin.
adının yazılmadığı bir taş olmanı
ve hiç yaşamamış gibi ölmeni
istemiyorum.
ama bir şey de gelmiyor elimden,
en çok ona üzülüyorum.
ah be çocuk, ah be çocuk…
Kayıt Tarihi : 5.1.2007 11:26:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hani çocuğun dünyasına ve yaratıcılığına ulaşmak öylesine zordur ki, onların neyi ne zaman yapacağını hiç kestiremezsiniz.
Bir gün giyim mağazasının birinde etrafa bakınıp duruyorum, bayan giyim bir üst katta imiş merdivenlerden üst kata doğru yol almaya başladım, benimle birlikte biri kız biri erkek çocuk olduğu üzere genç bir anne. Erkek çocuk üç ve ya dört yaşında, merdivenlerin yüksekliğinden biraz zorlanıyor, koltuk altlarından tutup çıkardım bir üst kata ama sırtı bana dönük olduğundan kendisini taşıyanın annesi olduğunu sandığı için mutlu.
Bize ait kata ulaşınca anne teşekkür etti ben de yavaşça uzaklaştım ama ne hikmetse geriye dönüp baktığımda annenin küçük oğlanı aradığını fark ettim, sen elbiselerin teşhir edildiği rafların tabanına yat kedi gibi sürün orada, neyse erken fark ettik afacanı da annesi elinden tuttu bir daha kaybetmemek için.
Gene yakın zamanda çıkmış olduğum bir seyahat dönüşü Havalimanında uçağın kalkış saatini bekliyorum, masmavi ve dupduru bakışlarında insanın kaybolduğu üç, dört yaşlarında bir kız çocuğu, sapsarı saçları atkuyruk bağlanmış ama o kadar hareketli ki, saçlarının bir kısmı kurtulmuş tokasından, fanilası da öyle, eşofmanından dışarıya çıkmış. O da biliyor ne denli şirin olduğunu ve alabildiğine keyfini çıkarıyor, son olarak yaptığına ne demeli.
Küçük kız sesli olmasa bile ilgimizin üzerinde yoğunlaştığını anlayınca karşılıksız bırakmadı elbette ve gözden kayboldu, biz meraklı gözlerle etrafa bakınırken bir de ne görelim, oturduğumuz bankların arasında elleri ve dizleri üzerinde emekleyerek dolaşmaz mı, o mavi gözlerin nasıl güldüğünü herkesin görmesini dilerdim.
İşte şiire çocuk girince yazmakla bitmiyor, belki de arınıyoruz çocuklara bakarken, onları izlerken ve onlara sarılırken. Ki; geriye dönüp baktığımızda en güzel anılarımız çocukluğumuzda kalanlar değil midir? Tüm ayrıntılarıyla anımsadıklarımız da öyle. Kendimizi çocuk gibi hissettiğimiz an arındığımız andır aslında, tıpkı dikenli tele konan güvercin gibi savunmasız, denizin dalgaları gibi özgür, ufuk gibi aydınlık. Papatyalar kadar masum, Papatyalar kadar zarif….
Bu şiire kitap yazılır vesselam…
çıplak ayaklarınla yürüyerek
dumanlı yokuşların başına ulaşacaksın.
bu sıcakta çok yorulacaksın.
Bu dizeler çok etkiledi beni, keşke çocuklar hep mutlu olabilse çocukluğu doyasıya yaşayabilse...
en çokda ona üzülüyorüm
evet bende en çok bu çocuklara üzülüyorum ama elimden bir şey gelmiyor yüreğinize sağlık hocam derin bir yara dokunmuşunuz
TÜM YORUMLAR (56)