Hani kırklı ellili yıllar hatta atmışlar. Yedi Tepe olan İstanbul`da bir tepeden bakınca diğerleri selam verirdi. Ah İstanbul, sana ağladım! Vapurlar sınıflara ayılmış bindiğiniz zaman. Centilmen beyler, kibar hanımlar bir birini selamlardı. Şimdiki gibi balık istifi, ter kokusu, insani boğmazdı. Ağladım İstanbul!
Pazarcılar kibar, fileni doldurup eline verirdi. Şimdi ki gibi - aman alma, ne istersen – demezdi, bağırmazdı. Ah İstanbul ağladım sana! Sokak simitçimiz nazik bir dille: - akşam simidi, açma çatal - diye bağırmak yerine seslenirdi. Yoğurtcu elinde çani, - yoğurt - der uyuyanları ve bebekleri düşünerek sessizce çanini itina ile sallardı. Elli atmış yıllarında. Gece bozacı sessiz ve kibar seslenirdi. Çağırdığın zaman kibarca gelir ve ikramda bulunurdu. Turfanda sebze çıkınca mahallenin manavı haber verirdi. Ne istersiniz, ne göndereyim derdi?
Ya ramazanlarda ki coşkular, ezanlar, gezilen camiler, türbeler?
Simdi hepsi batıl inanç olmuş, insanlarda nerede o eski hazlar?
Sizde pişip verilen aşlar, selamlaşan aciyı tatlıyı paylaşan insanlar. Ağldım İstanbul.
Bu günlerde apartmanlara kamyon ile hırsızlığa geliniyor. Taşındılar herhalde deyip soran olmuyor. Çıkan cenaze neyin nesi kim denmiyor? Ağladım İstanbul.
Rıhtımların anlamli, çok güzeldi. Sinamaya, tıyatroya gidenler, özenle giyinir ve seçkın bir topluluk olarak o kültürü yaşardılar.
Ah İstanbul ağladım. Bostanlardan taze sebze toplayıp almak ne hoştu, pilajları ne güzeldi, deniz sanki içilesi gibi temizdi. Kazayla denize bir şey düşürülse alınmaya çalışılırdı. O halde kim kirlatti benim istanbulu mu? Ağladım İstanbul. Hafta sonları ada gezileri yada boğazda yenilen balıklar. Ah İstanbul ağladım. Gazinolari, ne de seçkın insanlarla dolar, haftalar önce yerler ayrılırdı hazırlanılırdı.
Ya tranvaylar? Ne hoştu onların sesi. Kadiköy Üsküdar hattı, Şemsi paşadaki luna park. Unutulur mu bu haz? Ah istanbul ağladım.
Beşiktaş, Ortaköy, Bebek, Sarıyer… Doyulur mu? Ya Emirgan Korusu?
Içlen çay, Çamlıca’da fayton sefasi, Kanlıca’da yenilen yoğurtlar.
Ah İstanbul ağladım. - Çengel Köy bunlar - diyen esnaf ne de guruluydu salatalıkları için. Şaşkınbakkalda ki Idris’in lahmacunu değışilir mi bu tat hamburgerle? Ama öyle oldu… Deşidik, biz kirlettik, biz değiştirdik, ayni kalamazdi zaten olamazdi. Biz hakettik ağlamayi…
Ah İstanbul ağladım. Turşuları, Kapalı çarşisi, Misir çarşisi.
Girişi mis gibi kokan yüz yillık Ethem Efendi kahvesi.
Ne derler? Bir fincan kahvenin kırk yıllaık hatırı…
Ah İstanbul ağladım. Senin hatirina yillarimi saydim…
GURBET MELEĞİ
Hafize Kılıç 2Kayıt Tarihi : 30.4.2005 07:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hafize Kılıç 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/04/30/aglatan-istanbul.jpg)
Okunması, analiz edilmesi ve üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gereken eserlerinizi beğenerek ve saygı duyarak okuyorum. Kaleminiz daim olsun ve her zaman böyle seçkin eserlerin altına imzasını atsın. Tebrik ediyor ve başarınızın devamını diliyorum.
Eserin hakkı olan tam puan+antolojiyi Bodrum'dan gönderiyorum.
Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun efendim.
Sevgi ve saygılarımı iletiyorum
Dr. İrfan Yılmaz. BODRUM.
TÜM YORUMLAR (2)