İyi bir ağaç dik ki gölgesiz kalmayasın,
Ardından yad etsinler duasız olmayasın.
..
beni buldu...
asfalt sıcaklığı gibi yükselip alnımdaki teri kışkırtan.. anı olmayan..kafasını alaycı gözlerle eğmiş..o ağaç yok ama o ağacın kenarından...
('o' dedi ki..bu sakin denizde nasıl yüzüyorsun, sana biraz fırtına gerek) ..ve ağacın kenarından..
('o' dedi ki..onların yüksek sesle kitap okuduğunu söyledim, sen ise yazarak izle dedin) ...ve bir ağzın -hangimizin ağzı belli değil- kenarından...
..
Durmadan yürüyordu...yanındaki yola baktı...insanlar,araçlar can hıraş bir şekilde yol almaya çalışıyorlardı," sizden hızlıyım dedi." Ne kadar çok yürürsem, ne çok acırsa ayaklarım daha az çalışır aklım. Cümleleri toparlamaya çalıştı dili gibi düşünceleri de peltekleşmişti. Cümle kurmayı beceremezken iki satır yazıyı yazamazken şiir senin neyine diye öykündü. Hani otursa bir yere mesela bir ağaç gölgesine yumsa gözlerini uyuyup kalacaktı belki uyanmazdı da..Soluklandı göğsünün tam üstü acıyordu acısını öfkeyle karışık sevdi. Acısı arabaları geçti...yolu geçti..kendini geçti.
..
Ben; Yola yağmurlu, fırtınalı bir günde çıktım. Seni tanrının uzak tuttuğu bir sığınakta beklemiyordum. Hayatımı anlatmamışmıydım. Hata etmişim. Çevremdekiler bulunduğum konuma heyecan yüklü macera dolu bir yoldan geçerek geldiğimi söylerlerdi de ben aldırmazdım. İçimdeki fırtınayı bu güne kadar hiç kimse durduramadı ki sen durdurabilesin.
Barış heyecanını kaybedenlerin sığındığı bir kalkan olduğunu bu güne kadar anlayamadıysan, bundan sonra hiç anlayamazsın. Büyük bir savaşın içine girmeden evvel içindeki küçük savaşı kazanman gerekirdi görünen o ki senkendinle yapmış olduğun savaşı kazanamamışsın daha.
Ağaç gövdelerinin her zaman koruyucu bir sığınak olmadığını yağmurlu bir havada hemen anlayabilirsin. Düşebilecek olası bir yıldırımın ilk hedefi sığındığın ağaç gövdesi olacaktır.
Senin arayıpta bulamadığın ülkenin tozlu yollarından geçeli o kadar çok oldu ki kimse aradığını bulamadı. Ama sen aramaya devam et. Bir gün yolun benim ülkeme düşerse kollarım seni kucaklamak için daima açık olacak.
Ben haykırarak bir şey yapamamaktansa sessiz kalıp dağları yerinden oynatmayı tercih ederim.
SEN SADECE HAYKIRDIĞINI SANIYORSUN. SANMAKLA KALMAYIP ETRAFINI YIKIYORSUN BUNLARA HİÇ GEREK OLMADIĞINI DA BİLİYORSUN. BÜYÜK İSKENDER in DÜĞÜMÜ NASIL ÇÖZDÜĞÜNÜ BİLİYORMUSUN? KILICINI ELİNE ALIYOR VE DÜĞÜMÜN ORTASINA VURUYOR BİR ANDA DÜĞÜM ÇÖZÜLÜYOR. ŞU ANDA BİZ DE O DÜĞÜM GİBİYİZ. HADİ GÖSTER O YİĞİTLİĞİNİ KÜKRE HAYKIR VE DÜĞÜMÜ ÇÖZ KOPAR ARAMIZDAKİ BAĞI. BİTİR BU DOSTLUĞU. SANADA BU YAKIŞIR.
..
Güneş Değil, Yârin Vurur Sıcak Nefesi.
Yanmışsa Kalbin, Neylesin Ağaç Gölgesi.
..
Sağanak halindeki yağmurlar gibi bırakmaktasın beni. Kanımı akıtmaktasın sokaklara ve ızgaralara. Silip süpürmektesin sana olan çığlıklarımı. Bağırmaktayım bağırmaktayım ağlamaktayım. Sonra bir şemsiye gibi kenarda bırakılmaktayım. Yapayalnız ve ıpıslak bir köşeye atmaktasın beni. Mahvetmektesin beni. Ey sevgili bir bilsen kadehinde şarap, masanda gül, gecende mum ışığı olurum. Sen aşk şarkıları söylersin muhabbetle şevkle. Ardından eteklerini toplarsın, saçlarını tarayıp gidersin. Beni dağınık bir masa gibi bırakırsın ulu orta yerde. Ey sevgili güllerim sokaklara atılır, kadehlerim kırılır, mumlarım söner; ama sana olan aşkım hiç sönmez. Boş masa ve sandalyeler kadar yalnızım. Gel bu masa cilalansın ve yine yanında dört köşe olsun. Gel sevgili bu masa yanında yine kurulsun ve mutlu olsun. Ey sevgili mutsuzum. Sarmaşıklarla kuşatılmış, her yanı asalak bitkilerle kapatılmış bir ağaç gibiyim. Gövdem yüreğim kadar kayıp. Bilsem ki gövdeme bir yıldırım gibi düşeceksin, tüm bedenimi açarım sana. Ey sevgili yık beni yak beni derim. Yeter ki kaybolmuşluğumdan kurtar beni. Dal budak halinde kendimi yaşat bana. Ondan sonra ne yaparsan yap bana. Bir yıldırım gibi çarp, parçala beni. Ameliyat masasında unutulan ceset gibiyim. Cenazeme makaslar, neşterler sahip çıkarken, bir doktorun eldivenleri gibi ellerin bana sopsoğuktur. Ellerin başkalarına dokunurken, parmakların paraları sayan bir tetikçininkinden farksızdır. Ey sevgili ellerin bir başkasıyla tutuşurken beni öldürür. Ne olur ellerinle gel bu masayı kur donat. Sana ihtiyacım var her zamankinden fazla. İstemem başka eller kadehlerime ve güllerime dokunsun. Ellerindir nar çiçeği parmaklarına vazo olan. Ellerindir beni bir ince kalem şekline sokan. Bırak başka ellerdeki taze gül dallarını. Bir ağacım bak karşında. Bir yıldırım gibi düş gövdeme. Gövdeme kazırken ateşinle ismini, dumanın göklerde güvercin olsun. Haber salsın kurda kuşa. Desin ki aşk ormanında tutuşan bir ağaç var. Meyvesi kordur, tadı kavurucur bunun adı aşktır. Onun tadına varan külden kendini yeniden yaratır. Aşk en güzel yüreği yanana yakışır. Ey sevgili ellerini uzat bana. Eğer dayanabilirsen acıma. Dudaklarında ateş renginde gül açar. Ey sevgili dudaklarına yakışan bir şarkının en vurgulu yerindeyim. Seni öpen dizelerin dizlerinin dibindeyim. Ey sevgili dudaklarına yatır beni. Ey sevgili öpüşlerinle uyut beni. Dudakların sımsıcak yatak gibi beni beklesin. Kardan, kıştan üşüyerek koşayım dudaklarına. Sımsıcak gülüşlerini ört üstüme. Seni seviyorum sonra de bana. Ne olur beni bırakma. Ey sevgili hep şu şiir olsun dudaklarımda:
yıldızlar alabildiğine çoğalır gökyüzünde.
bir yaşama sevinci halinde dolarsın içime.
seni düşünürüm bütün gece neşe içinde
bir yakamoz halinde düşersin düşünceme.
..
gür ateşe ağaç durur
dalından gazel kurur
geçeni değneği vurur
ev yanmış o yanmamış
daldan kedi yavrulasın
sıra saymış savrulasın
..
AĞAÇ UÇUNDAN GÜL AÇAR
Kabuk bağlar da gövdesi
Ağaç uçundan gül açar
Şafağa yakın neresi
Kuşlar uç dallardan uçar
..
ODUNLUK AĞAÇ
Ben odunluk bir ağaç, sen taptaze fidansın,
Ne meyvem var ne gölgem, vazgeç benle oynama,
Ben yıldızsız bir gece, sen gündüzde nihansın,
Eline kalem alıp, beni hiç karalama.
..
Bir tepede açmadan başını ağaç
Aykuşağı gecenin içinde sesi
Bir salkım kuştur sonbahar onda
O ağaç mıydı ilk ateş düştüğünde
Sıyrılır sıyrılmaz gövdesinden
Başsız ve sonsuz bir ırmak
..
Bir delinin rüyası gibi çatlak şarkılar var bende. Marazi bir su boşalır testilerimden. Yürürüm yürürüm susarım. Ellerimde bir damla su, ayaklarımda derman kalmaz. Bütün çabalarımın sonucunda, ellerimdeki testiler gibi kırılırım. Sokağa dökülürüm. yine de bir damla su çıkmaz bedenimden. Çünkü kurutulmuş bir gül gibiyim hayat kitabının içinde. mutluluğun güneşi her sabah doğarken penceremde, bir baktım sen kızıl bir renk olmuşsun perdelerimde. Ne kadar güzelsin derken, bir deniz dalgası, bir martı sesi oluverdin beynimde. Seni düşünmek denizler kadar engin, mavilikler kadar serin, güneşin doğması kadar kızıl bir düşünce olur bende. Ne olur beni hiç terk etme. Çünkü o vakit med cezir olur hayatım.
Sen çekilip giderken, sahilimde ne ayak izin ne de endamından bir iz kalır. Tüm kumsal dolar ciğerlerime. boğulurum sensizlikte. Kalbim yuvasından yere düşmüş bir kuş yavrusu. Gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi. Gözlerim uçamamakta. Bakışlarım ağacın altında, soğuktan nemlenmekte. Ağladığımı sanmayın sakın, gözyaşları beni hiç ilgilendirmemekte. Bir ağaç, duygusal bağ kurmadığı meyvelerini kuşlara kaptırmakta. Ne nefret ne sevgi var içinde. Ben ağaç altında çırpınmaktayım. Ağaçta bir kıpırtı yok. Gölgesi karanlığı resmetmekte. Çiçeklerinde beyaz kelebekler gezmekte. Bugün ne kulağım ne gözüm. Yüzsüzlük böyle bir şey herhalde. Yüzümde bir gram ifade yok. Tartılsam, hafif gelir bana acılar: Acılar kefelerimde ölçüsüz. Bırakın beni ne olur. Sanmayın acılar beni borçlu bırakır. Öderim her kuruşuna kadar acıların bedelini.
Bana terazinin aklından söz etmeyin. Terazi duygularımın ve düşüncelerimin ağırlığını ölçemez. Bütün adalet sistemi nesnel olarak hep yanlış işler. Vardır bir kusur, matematikte. Matematik beni hep bir alt sayıya ve üst sayıya yuvarlar. Matematik bu yüzden küsüratlarımı görmek istemez. Bütün bilim dallarında çiçek açmak isterken, laboratuvarlarda hep kuru bir dal olurum. Kuru bir dal diye küçük görür beni insanlar oysa: Dalın hiç aklı yoktur; ama bir dahi ressamdan daha güzel çiçekler çıkartır ortaya. Bu sebepten ne dahilerle işim olur ne de bilim insanlarıyla. Kendi aptallıklarım yeter bana. Onlarla el ele verip halay mı çekeyim? Düğün dernek kurup, bütün dutları önüne dökmesine rağmen, bir bülbüle sevdiğini kaçıran damat gibi yeteneksizliğimle yatıp yeteneksizliğimle mi kalkayım? Öyle olmaktansa, bir kütük olurum. Kütükten yontarım kendimi. Bir kalem olurum. Yazarım, boşluğa kendimi. Yüreği boş olanlar o zaman anlarlar beni. Bir çift oluruz, bir çift söz oluruz seni seviyorum gibi beni anlayanla. Açarız beraber kiraz çiçekleri gibi ağaçlarda. Kuş yuvası olur evimiz. Yavrularımıza ve birbirimize duygusal bağlarla bağlanırız. Düşmeyiz bir daha yerlere. Bizi görenler dut yemiş bülbül gibi olur. Eski aşklar, altımızda dut çürükleri olur. Bizim değil başkalarının ayakları altında ezilir. Biz de kuş bakışıyla bakarız olanlara. Hakkında konuşmayız kimselerin. Çünkü dut ağacından iyi keman çıkar. Yontarım yine kendimi. Bir keman olurum. Özgür atların kuyruklarından yay için kıl alırız. Sonra ben çalarım, sen söylersin. Bir senfonik mutluluk yaşarız. Şarkılarda koşar, şarkılarda coşarız. Ey sevgili kibrit kutusuyla toprağa gömülen kelebek gibiyim. Öyle çaresizim ki ne bir ateş yakabilmekteyim karanlıktan kurtulmak için ne de bu cehennemden kurtulabilmekteyim. Kibrit kutusuyla toprağa gömülen kelebek gibiyim. Ne ateş gülleri çıkmakta benden ne de pervane gibi ateşler içinde yanmaktayım. Ah bakışları cehennem gülüşleri cennet olanım. Sakın gülüşlerime aldanma. Ey sevgili eğer ateşimde yanmak istersen beni öperken gözlerime bak ve sakın korkma.
..
Geliyorum kaç demez
İhmale hiç gelmez
Büyük küçük dinlemez
Öldürür hepimizi
Depreme sağlam yapı
Heyelana ağaç dik
..
Ağaç dalına takılmış uçurtma gibi ruhum
Bilirim ki ancak gökyüzünde huzur bulurum.....
..
Ne olur kesmeyiniz
Şu yemyeşil ağaçları
Kökleri bizi tutar
Bırakmaz sellere
Serinletir sizleri
Hem de çevreyi süsler
Ferahlatan dalları
..
Bir ağaç dik toprağa
Toprak bilir kıymetini
Besler onu, Toprak Ana
Anne misali
Can gibi
Can
..
Yaprakla ağaç evlendi
İlkbahar doğdu
Çocukları oldu çiçekler
Komşusuydu ceviz ağacının sincap
Evlat edinmişti kuşları çınar
..
Gövdesi odun
Veya kereste olmaya elverişli
Uzun yaşayabilen bitki...
Yine de dayanma ağaca ne de insana
Ya kurur ya ölür denildiği gibi
Olmasın kendine de güvenin boş bir kuruntu
Güvensizliğin bir zemheri zürafalığı...
..
Bu gün okuldan sonra
Canım parka gitmek istedi
Öylede yaptım
Green parkta
Uzandım meyvasız bir ağacın altına
Meyvasız ağaç
Bilinçli bir tercih değildi
..
Kaderin çıkmazında bir genç,
Dönmemek için yeminler eder,
Daralmış boynuna geçen ip,
Seçimini yapıp, ölüme gider.
Saymıştı elmaları ağaçta,
Bir ağaç, bin ağaç, yüzbin ağaç,
..