AFRİKA ŞİİRLERİ

AFRİKA ŞİİRLERİ

Vahdet Mehmet Güneş

Her şey bitti yalan oldu

ne söz kaldı ne servet

bir krizantem bile kalmadı

ben hep söyledim başkanıma,siyasete
..

Devamını Oku
Rıza Beşer

Mektup yazamadım geleliberi
Darılma sevdiğim, imtihan oldu
Bilirsin ki Rızan sözünün eri
Ama imtihanlar pek yaman oldu

Bana neler etti küçük coğrafya
Soruldu Afrika, Avrupa, Asya
..

Devamını Oku
Kevser Kılınç

Saklıydı yaralar kurşun izinde,
Yamalı gömlekli, dişleri eksik insanlar
Feryat ederlerdi bombalanmış bir binanın,
Rutubetli duvarları içinde...

Hüzünler vardı kurşun izinde,
Her karın yağışı ve her güneşin doğuşuyla
..

Devamını Oku
Muammer Erturan

Kara boncuk gözlü çocuk
zorluk çekiyor anlamakta:
Beynelminel kartellerden
işbirlikçi oligarklara,
savaş bezirgânlarından
elmas avcılarına değin
herkesin karnını
..

Devamını Oku
Özgür Doğa

etekleri savuran
hükümran
kavuğu zümrüdü anka
başeğdiren
başkesen
bir ayağı
asya
..

Devamını Oku
Serhat Cat

Her Kadının Değeri Bilinmeli...

Bunun bir gerekliliğini düşünmeksizin, her kadının değerini bilmeliyiz
ve her zaman onlara, kendimize pay biçtiğimiz kadar değer vermeliyiz.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde zuhur eden, Kadına yönelik yürütülmüş ve yürütülmekte olan kölelik ve bir amaç gibi kirli fikirlerin yer edindiği ülkelerde yada milletlerde Bilinmelidir ki;

..

Devamını Oku
Mehmet Sani Özel

Yalnızım, üç beş melek, dört beş huri arasında
Şöyle içten içe ağlayarak, hüzne ilmek atası m var!
Yalnızım. Alem canhıraş dümbelek, naifim nahoşun narasında
Öyle muhtacım ki; bir uzun saçlının dizlerine. Yatası m var!

Yalnızım dağlarda, düzde, yağmur ormanlarında filler arasında
Yalnızım Afrika steplerinde, çiçek bahçelerinde, güller arasında
..

Devamını Oku
Güray Onok

hep yanlış limanlarda bozulan
yaşlı bir gemiydi yaşam.
bense
rüzgarından nispetini almış serseri
savrulup duruyorum
kahve kokan hangarların
çilingir sofralarında.
..

Devamını Oku
Zeki Arlan

İzmir - izmir.
kimleri neden barındırır.
kimleri kabullenirsin bilmem.

kimlere şarkılar mırıldanmadık
kimleri yolcu etmedik ki seninle.
&
..

Devamını Oku
Mustafa Hıfzı Aksoy

UYUYAMAM
Geceler boyu uyur niceler
Ben uyuyamam
Düşüncelerimin tutsağı olurum
Sığdırmaya çalışırım
Mızrakları çuvala
Batar kanatır yaralarımı
..

Devamını Oku
Ali Rami Karaca

Gece gözümden akan sabah yarım kalan
doyamadığım uykumsun
susadığımda bir damla akmayan
kanamadığım suyumsun

kafam güzelse dilimde gazelsin
çok güzel sevdimse de hepsinden özelsin,
..

Devamını Oku
Turgay Kaplan Bartın

Ben çocuğum
Bilemem öyle yalan dolan.
Pamuk şekeri kadar yumuşak,
Horoz şekeri kadar tatlıyım.
Bencil değilim ben.
Elim açıktır benim.
Uçsuz bucaksız
..

Devamını Oku
Mehmet Selim Toğluk

Sevdim candan seveni, sevdim kadir bileni
İnsan olduğu için, ben insanları sevdim
Kederi yük edinen, gülmeyi bilmeyeni
Allah yarattı diye ben insanları sevdim

Camiden çıkmayanı, namazı kılmayanı
Oruç nedir bilmeyen, oruç kaçırmayanı
..

Devamını Oku
Mevlüt Bicik

Şehîdelerimiz birilerini neden bu kadar rahatsız etti bilemem
Bu güzîde Cemâate,nefret duyana aslâ rahmet bile dilemem.

İslâmın ilk Şehîde’si; H.z. Sümeyye’lerin kutlu yolunda
Giden Şehîde’leri izliyor herkes,yolun saĝ ’ında solunda.

Ey yolcu! Dur da hele bir bak neden Şehîd bunlar neden
..

Devamını Oku
Hikmet Onaç

Güzelim dünyâmız katledilmekte,
Bak,can çekişiyor,her an ölmekte.
Canlı türlerimiz,hep tükenmekte,
Sıra,insanlara gelip duruyor.

Kimyâsal bombalar,parfümler başta,
Kurumuş Afrika,açlar savaşta,
..

Devamını Oku
Sema Zincir Kanmış

yeşil bir vadiden
sisleri yararak gelen
sıcacık bir güneş gibisin
dünyamı aydınlatan
kanımı ısıtan

yanık bir Afrika şarkısında
..

Devamını Oku
Utku Özbay

Seni düşlüyordum da...
Bir bankta oturmuşsun..
Ayaklarını uzatmışsın boylu boyunca...
Birazdan saçların yeşil rüzgârla oynaşacak...

Seni düşlüyorum da..
Denize doğru bakıyorsun...
..

Devamını Oku
Recep Adıgüzel

Asya,Afrika
ve Latin Amerika'da ki
tüm ülkeler kasıklarıdır,
Ortadoğu'dakilarse bacakarasıdır
'Büyük! ' emperyalistlerin...

Gecekondu mahalleleri
..

Devamını Oku
A. Esra Yalazan

Önünden gelip geçenlerin umursamadığı suskun ve yalnız bir iğde ağacının cama yansıyan gölge oyunlarına katılıp geçmişin karanlığına düşmeden sakince mırıldanıyorum. ‘Kimmiş o gelen ya giden kimmiş/Bir yabancı mı, yoksa bir ermiş/Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan… Sonra şiiri hatırlamama sebep olan öteki mısralar dolaşıyor loş odanın içinde; …Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan/Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan/Kim koparmış dalından bu yabani incirleri… Ah Edip Bey, “sahi ne kalıyor o yaşananlardan”. ‘Bir kere gelmiş bulunduk’ değil mi, ne çıkar bu kadarını anlasak bu hayattan, diyorum. Serum damlaları yılankavi plastik boruların içinden bahar yağmurlarının uysal damlaları gibi tane tane, sessizce dökülüyor.

Anneme bakıyorum, onu eksik bırakan parçasını içinden çıkarıp dünyaya fırlatan kadına. Beni en iyi tanıyan o olmalı. Hüzünlenip içimdeki boşluğa baktığımda, acıyla yüz çizgilerim derinleştiğinde, mutluluğun pırpırlı telaşıyla çıldırdığımda, bu yaşımda hâlâ çocuksu sabırsızlığımı bir silah gibi kendime çevirdiğimde, korkup gizli kovuğuma çekildiğimde, her şeyden ansızın vazgeçiverdiğimde, savaşma gücünü yitirdiğimde beni en iyi o anlar. Bu bir bilgi değil, daha en başında bu sarsıcı kopuşla birbirimizi hissediyoruz. Ama şimdi onu hiç görmeye alışık olmadığım acılı bir ifadeyle ve korkunç ağrılarıyla orada öylece yatıyor. O benim çocuğum olmuş. Elini tutunca ağırlaşan göz kapaklarını kaldırıyor. O gülümsemeyi iyi tanıyorum. Bana kendimi hep biraz suçlu hissettiren ‘yine ne okuyorsun’la karışık ‘ne düşünüyorsun’ bakışı. Sonra o meraklı, kaygılı bakışlar kucağımdaki kitaba çevriliyor.

Kapağında “Bir Evliliğin Öyküsü” yazıyor. Biliyorum, mecali olsa “güzel mi, ne anlatıyor” diye sorardı. Çok yorgun; gözlerini usulca kapatıyor. Rahatlamış, artık hiçbir şeyi fazla kurcalamıyor sanki. Bir gece evvel ameliyata gitmeden evvel konuştuklarımızı hatırlıyorum. “Yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim” diyordu. Yok, öyle klişe bir hasta itirafı değil. Onunla, daha bir yaşındayken öldüğü için hiç tanımadığı, birkaç yıl öncesine kadar suretini bile göremediği annesini konuşuyorduk. Her seferinde sanki somut, açık, net bir cevabı olabilirmiş gibi böylesine derin, siyah bir boşluğa doğmanın neye benzediğini sorarım. O da her defasında “Hiç tanımadığın bir insana karşı ne hissedebilirsin ki, annen bile olsa” der, garip bir olgunlukla. Yine aynısı oluyor. Sorular başımızın etrafında vızırdayıp duran sinirli arılar gibi rahatsız ediyor ama susuyoruz. Ben onun içinden çıktım. Hem ona çok benziyorum hem de hiç benzemiyorum. Tabiatın garip yasalarını hatırlamak beni ürpertiyor. O fazla kurcalamaz. Huzurlu bir ‘mutsuzluğu’, ‘mutlu’ bir huzursuzluğa tercih eder. Her ikisini de tecrübe edecek ve seçimini sükûnetten yana kullanacak kadar zorlu mücadelelerden geçti. İyileştiğinde ona eğip bükmeden sormak istiyorum, “Birbirimizi ne kadar tanıyoruz, anne çocuk olmanın ötesinde gerçekten tanıyor muyuz? ”. Cevabını tahmin etmek zor değil. Sonra yine kucağımda uysal yavru bir kedi gibi yatan kitaba dönüyorum.

Kadınsı bir tılsımı var…
..

Devamını Oku
Nebi Ünler

YURTTAŞ SELAMI ÇAKSIN

Mankurtlar uydurması şu bizim tarih
Sarhoş masalarında ki vukuat sarih

Viyana hezimeti, Çanakkale son durak
Afrika, Ortadoğu, Balkan'ı ele bırak.
..

Devamını Oku