Aferin Şiiri - Sevgi Gül İlkan

Sevgi Gül İlkan
1013

ŞİİR


30

TAKİPÇİ

Aferin

Köyün girişinden yaklaşık yüz metre kadar uzakta olan tarlamıza gelişimizin bu ikinci günüydü. Sabah altı buçuk civarlarında kalkıp, kahvaltımızı yaptıktan sonra yola koyuluyorduk. Her zaman olduğu gibi eşeğin üstündeki heybemizi indirip tarlanın tırmanında bulunan ağacın altına koyduk. Babam, annem, abim ve iki ablam oraklarını alıp kaldıkları yerden ekini biçmeye başladılar.

Ben, dün çakıl taşlarından yaptığım evin üstüne, küçük küçük kırdığım dalları dizdikten sonra poşet serip toprak döktüm. Evimin toprak damı da tamamdı. Sonra bahçe yapıp, yapraklardan ağaçlar diktim. Komşum da tarlamızın bitişiğinde bulunan arıcı amcaydı. Tabii arıcı amcanın onu komşum yaptığımdan haberi yoktu. Oyun oynamak böyleydi zaten haberinin olmasına gerek yoktu. Yalnız arılarını hiç sevmiyordum. Geçen sene göz kapağımdan soktuklarında onları düşmanlarım ilan etmiştim. Vicdansızlar beni kaç defa üst üste sokmuşlardı. Hele günde iki defa soktuklarında yüzüm balon gibi şişmiş gözlerim sanki kaybolmuştu. Bu sene daha temkinli davranıp etrafımı sık sık kontrol ediyordum.

Uzaktan arılara bakarken bir taraftan da onlara söylenmeye başladım: ''Eşek oğlu eşekler, sakın bana yaklaşmayın ha! Zaten sizin yüzünüzden çocuklar benimle yüzümün şişi inene kadar dalga geçtiler. Hainler! hem tarlamızın çiçeklerinden bal yiyip, hem beni sokuyorsunuz.'' Çadırından çıkan arıcı amca benim o tarafa baktığımı görünce gülümseyip tekrar çadırına girdi. Ben kaldığım yerden ev oyunuma devam ediyordum: ''Sevgi! baksana kızım.'' Başımı kaldırıp baktım, arıcı amca:
-Gel! şu tabağı al.
-Hayır gelmem!
Arıcı amca tabağı kendisi getirip:
-Nasılsın Sevgi?
-İyiyim amca, sen nasılsın?
-Ben de iyiyim.
-Neden tabağı almaya gelmedin?
-Arıların yüzünden.
-Sen arılardan korkmazdın.
-Korkmuyorum ki!
-Öyleyse?
-Sokuyorlar. Hem ben onlara küsüm.
-Peki. Ben babanın yanına gidiyorum.
-Tamam amca.
Arıcı amca yanlarına gidince, bizimkiler ekin biçmeye ara verip sohbet etmek için oturdular. Ben de ev oyunundan sıkılmaya başlayınca yanlarına gittim. Babam:
-Hadi kızım bize taze su doldurup gel pınardan.
-Tamam babacığım, ben hemen doldurup gelirim.

Babam canı tez bir insan olduğu için söylediği şeylerin hızlı yapılmasını isterdi. Ben su testimizi alıp, hemen köyün girişinde bulunan pınardan doldurup geldim. Ben gelene kadar arıcı amca da gitmişti; çünkü çalışan insanlara fazla zaman kaybettirmemek gerektiğini bildiği için. Herkese su verdikten sonra, ekinin içine girip çekirge aramaya başladım. Bu çekirgelerin peşinden evvelki sene de olduğu gibi geçen sene de koşmuş:
-Anneee! çekirgeleri yine yakalayamadım.
- Büyüyünce yakalarsın kızım.
-Geçen sene de aynı şeyi söylemiştin. Ne zaman büyüyeceğim ben? Of! dediğimi hatırladıktan sonra: İlk gördüğüm çekirgenin peşine düştüm. Çekirge her sıçrayışında iki üç metre kadar zıpladıkça, ben de olan gücümle peşinden koşuyordum. Evet en sonunda yakalamıştım. Kocaman bir çekirgeydi bu. Heyecanla bağırarak:
-Anneee! En sonunda çekirge yakalamayı başardım.
-Ben sana demiştim büyüyünce yakalayabilirsin diye.
-Büyüdüm mü ben şimdi, yaşasın!'' dedikten sonra, elimdeki çekirgeyle yanlarına gidip bir süre çekirgeyle oynadım. Annem:
-Hadi kızım yeter. Bırak çekirgeyi zaten öğlen oldu yemek yiyeceğiz. Git sofrayı hazırla.
-Tamam anne ben şimdi hazırlarım.
Heybedeki her şeyi çıkardıktan sonra, sofra bezini yere serdim.
Bugün azığımızda: Fasulye yemeği, tavuklu pilav, yoğurt, karpuz ve sebze çeşitlerinden pırasa, maydanoz, marul, domates vardı. Her şeyi uygun bir şekilde hazırladıktan sonra anneme seslenip ''Anne sofrayı hazırladım.'' Herkes geldikten sonra yemeğimizi yedik. Babam, ''Şu balın tadına bakalım nasılmış beğenirsek yine buradan satın alırız'' deyip ekmekle tattıktan sonra tabağı bana uzattı: ''Hayır! Düşmanlarımın balını yemem'' deyip kenara çekildim. Herkes gülüşmeye başlamıştı. Annem ''Olur mu kızım bu balı bize arıcı verdi arılar değil ki.'' Annem öyle söyleyince ''Tamam o zaman'' deyip biraz yedim.

Bizimkiler çok yoruldukları için yemekten sonra bir saat kadar yatıp uyudular. Onlar kalkana kadar ben de biçerken dökülen buğday saplarının hepsini topladım; babam, ''Rızkın asıl bereketi yere dökülendedir'' deyip, yere dökülen buğday saplarını toplattığı için. Bu durum bizde sofrada dökülen ekmek ufakları içinde geçerliydi.

Herkes tekrar ekin biçmeye başlayınca ben de orağımı elime aldım. Yalnız orağımdan hiç memnun değildim keskin olmadığı için. Anneme kaç defa ''Ben başka orak istiyorum'' dememe rağmen, ''Diğer oraklar büyük elini kestirirsin'' deyip vermemişti. ''Ben artık büyüdüm'' deyip annemden izin almadan, elimdeki orağı bırakıp yedek oraklardan birini aldım.

Ben bizimkilerle yan yana ekin biçmezdim ne kadar biçtiğim belli olmaz diye. Yine onlardan uzak bir yere geçip ekin biçmeye başladım. Bu orak elime büyük gelse de iyi kesiyordu. Biçtiğim yer, enine iki metre, boyuna ise bir metre kadardı. Gayretli gayretli devam ederken nasıl olduysa orağı elime kaçırdım. Parmağım derin bir şekilde kesilmiş ağlıyordum.
Annem cebinden çıkardığı yara bandını parmağıma sardı. Ben daha çok ağlamaya başlayınca annem:
-Kızım canın çok mu acımaya başladı? Tamam yavaş yavaş geçecek.
-Ben canım daha çok acımaya başladığı için çok ağlamaya başlamadım ki.
-Niye çok ağlamaya başladın o zaman?
-Ben azıcık yer biçebildim, babam bana aferin demeyecek. Babam:
-Az değildir, yine aferin sana.
-Hayır! Bana yalandan aferin deme! Ben biliyorum azıcık yer biçtiğimi.
Burnumu çeke çeke ağlamaya devam ettim. Babam, ''Bak sen 23 Nisan Bayramı'nda şiirini çok güzel okumuştun hatırlasana.'' Sihirli cümleyi söylemişti.

Okulda, 23 Nisan Bayramı için hazırlıklar başlamış, gösteriler için öğrenciler seçiliyordu. Ben şiir okumam için seçilmiştim. Öğretmenimiz, şiirlerinizi ezberleyip gelin tekrar bir eleme yapacağım dedi. Ben, şiirimi ezberleyip gittim okula. Öğretmenimiz, sırayla hepimize şiirlerimizi okutmaya başladı. Sıra bana gelince ben de okudum fakat heyecanlandığım için şiirimin bir yerini yanlış okumuştum. Öğretmenimiz, bana elendiğimi söyledi. ''Öğretmenim heyacanlandığım için yanlış okudum'' dediysem de kabul etmedi.

Bugün 23 Nisan Bayramı'ydı sıraya dizilip çalınan trampetlerin sesi eşliğinde köyün meydanına vardık. Damları ve çember oluşturacağımız yerin etrafını dolduran insanlar bizi bekliyorlardı. Bizim köyde 23 Nisan'da neredeyse kimse işe gitmez bu kutlamanın adeta bir parçası olurlardı.

Müdürümüzün günün önemini anlatan konuşmasından sonra etkinliklere geçildi. Folklor ekibinin halk oyunları, arkadaşlarımızın söylediği türküler ve diğer faaliyetler birbirinden güzeldi. Sıra şiir okumaya gelmişti. Seçilenler sırayla şiirlerini okumaya başladılar. Arkadaşımızın şiiri bittikten sonra, mikrofondan ''Sevgi Atlı'' denildiğini duyunca bir kuş gibi pır diye uçtum. Öğretmenin elindeki mikrofonu kapıp şiirimi okumaya başladım. ''Atamızdan armağan, kutlu olsun 23 Nisan'' derken ayrı bir coşuyordum. Şiirim bittikten sonra gelen o alkışların sesi beni bir uçurtma gibi gökyüzüne salmıştı. Sonra hemen koşup sınıfımın olduğu yere geçtim. Öğretmenimiz yanıma gelip:
-Sevgi ben seni şiir okuman için seçilmedin diye biliyordum.
-Evet, öğretmenim seçilmedim fakat ismim anons edilince ben de koşup okudum.
-Ben duymadım isminin okunduğunu.
-Ben duydum öğretmenim okundu.
-Her neyse, çok güzel okudun şiiri aferin sana!
Hâlâ adımın okunduğu konusunda ısrarcıyım. Çünkü okunmuş olsa da olmasa da sonuçta ben duydum. Kim bilir belki de bana evren duyurdu. Zira şiir okuması için her isim söylendiğinde içim kanatlanıyordu. Gösterimiz bittikten sonra aynı düzende okulumuza gidip oradan evlerimize dağıldık.

Babam, gösteri yaptığımız köyün meydanı olan Köprübaşı'nda beni beklemekteydi; zaten evimize de oradan gidiliyordu. Koşup babama sarıldım. Babam, ''Çok güzel okudun şiirini aferin sana aferin kızım!'' dedikten sonra bana biraz para verip ''Git kendine bir şeyler al'' dedi.

Babam sevgisini para vererek göstermezdi; parayı ancak ödül olarak verirdi. Aferin konusunda da aynı şekilde disiplinliydi; gerçekten hak etmişsek aferin derdi. Bu yüzden bana söylediği her aferin çok kıymetliydi. Paramla bakkaldan bir şeyler aldıktan sonra tekrar babamın yanına gidip ne zaman eve geleceğini sordum: Babam, ''Bir saate kadar evde olurum dedi.'' ''Tamam'' deyip eve gittim. Aldıklarımı hep birlikte yemek için babamı beklemeye başladım. Çünkü babam ''Aldıklarınızı birbirinizle paylaşın, bu sizi nefsinizin insanı olmaktan alı koyup bencil olmanızı engeller'' derdi.

Babam verdiği öğütlere davranışlarıyla örnek olduğu için her öğüdü benim için öğretici bir ders niteliğindeydi. Babam eve gelince ''Hadi baba aldıklarımı yiyelim'' dedim. Babam, gururlu bir şaşkınla ''Aferin'' deyip başımı okşadı. İşte bu yüzden hak etmediğim halde ağladığım için söylediği aferini kabul etmemiştim.

Babama sarılıp:
-Güzel okumuştum şiirimi değil mi baba?
-Evet kızım çok güzel okumuştun aferin sana!
Kesilen parmağımın acısını bile umursamayıp bu gerçek aferinden sonra ağlamayı kesmiştim.
Parmağım iyileşene kadar, dökülen buğday saplarını toplama işini tamamen kendim üstlenip aferinlerimi almaya devam ettim.

Sevgi Gül İlkan
Kayıt Tarihi : 5.5.2018 23:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sevgi Gül İlkan