On dört şubat sevgililer gününde yaralandım
Kalbime giren sızının adı anaymış meğer
Her yanımı ateş sardı tutuştum paralandım
İçimdeki kıvılcımın odu anaymş meğer
Yüze gülüp dost görünen el beni aldatırmış
Uçsuz bucaksız görünen yol beni aldatırmış
Soframda nefis görünen bal beni aldatırmış
En hakiki balı sordum, dedi anaymış meğer
Kardeşlerim, bacılarım can da sızım değilmiş
Başım dara düştüğünde bunlar çözüm değilmiş
Benim hakikatli dostum, oğlum, kızım değilmiş
Yalan dünyada ağzımın tadı anaymış meğer
Akıllı kul hesaplarmış kârını, zararını
Hadisler işaret etmiş dünyanın şikârını
Vermiş ayağı altına cennetin imarını
Kurtuluşa ferman veren kadı, anaymış meğer
Meğer ana sadık yarmış, ona yar değilmişim
Dizine takat olmamış, gözde fer değilmişim
Boşa gülüp eylenmişim, bahtiyar değilmişim
Hakiki bir mutluluğun kodu anaymış meğer
Binali fani dünyanın her şeyi pilan imiş
İnsanın yüzüne gülen riyakâr canan imiş
Bu âlem de oynadığım, güldüğüm yalan imiş
Benim virane gönlümün şâd ı anaymış meğer
Kayıt Tarihi : 1.3.2011 14:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
2011 14 şubat sevgililer günü ve de Mevlit kandili gecesi yaklaşık 95 yaşlarında annem Hakka yürüdü. Ölüm anında baş ucundaydım.elleri ellerimde, gözleri yüzümde Yasin-i şerifin ilk sayfasını bitirmek uzereyken hafif bir hıçkırık son nefesiniverdi. Rabbim bu güzel gecenin hürmetine bütün annelerimize rahmet ve merhamet eyleye amin. HİKAYE: RÜZGÂR 2 Bölüm. Ahmet, hava bitaz aydınlanınca yavaş yavaş kapıyı araladı, dışarıda her handi bir tehlike görünmüyordu.Fırtına dinmiş, parıl parıl parlayan bir güneş dağların arkasından dünyaya gülümsüyordu.Ahmer bir kaç adım atınca bir canavarın parçalanmış kalıntılarıyla karşılaştı,önce koktu, sonra kendini biraz toparladı. Az ilerde karların üzerinde bir kaç canavara ait parçalanmış kalıntılar da görünce iyice şaşırdı. Ne olmuş bunlara acaba diye içinden geçirdi.Rüzgarı da parçalamışlarmı diye sağa sola bakındı fakat rüzgara ait hiç bir kalıntı bulamadı.Meğerse canavarlar bir birleri üzerinde kan gördükçe bir birlerini parçalamış yemişler. Hatta birisi öyle çok yemiş ki, çok yadiği için çatlamıştı. Ahmet küçük çakısını çıkarıp bu canavarın derisini soymaya başladı. Götürüp köydekilere gösterip kurtlarla nasıl savaştığını, nasıl zafer kazandığını arkadaşlarına anlatacaktı.Deriyi soyup bitirmek üzereyken köyden taraf bazı seslerin geldiğini duydu ve ayağa kalktı. Bir sürü insanın yola dizilmiş kedine doğru bata çıka ilerlediğini görünce sevindi.Bu kalabalığın içinde ağlayıp feryat edenler de vardı, biraz kulak kabartınca annesinin sesini tanıdı.Onlara doğru yönelip bağırmaya başladı; ''Ben burdayııııım, bana birşey olmadııııı'' diye bir kaç kez bağırdı, nihayet onu gördüler ve gurubun önündekiler düşe kelke koşarak Ahmet'in yanına vardılar.Annesi ve babası Ahmet'in boynuna sarılarak defalrca öptüler.Yavrularına sağ salim kavuştukları için defalarca şükrettiler.Gece Rüzgarın eve geldiğini, kapıda acı acı kişnediğini,sanki acı bir olayı haber verircesine huysuzlandığını söylediler.Annesi ''Oğlum atın başı boş geldiğini, seninde atın üstünde olmadığını görünce yüreğim ağzıma geldi, o saattten beri yollardayız, Şükürler olsun Rabbimize seni bize sağ salim kavuşturdu''. Ahmedin başına gelenleri bir de Ahmetten dinlediler, çok korkunç bir olaydan çok akıllıca kurtulması dillere destan oldu her tarafta Ahmetten söz edilmeye başlandı. Cesaretiyle bir anda çevrenin kahramanı olmuştu. Ahmedin bir de yakın arkadaşı vardı ki çaktırmazdı ama Ahmedi için için kıskanırdı.Adı Recep olan bu arkadaşı küçükken kuzuları yaydığı dağda taşların arasın da oynarken bir ayağını taşların arasına sıkıştırmış bir türlü çıkaramamış hatta bir gece boyunca orada mahsur kalmıştı.Etresi gün köylüler aramış ve taşların arasında sıkışan ayağını çıkarmışlar ama ayak çık kötü kırılmış çok hasar görmüştü. O gün, bugün Recep o ayağını çok fazla yere basamaz topallardı, köyde bu sebepten adı topal Recep kalmıştı.Bütün arkadaşları onu dışlar, ama Ahmedin bu duruma içi el vermez onu hep himaye ederdi.Buna rağmen o Ahmedin her başarısını kıskanırdı. Aradan üç yıl gibi bir zaman geçti, Bir ilk baharda çevre köylerde cirit oyunu oynanacağı haberi geldi Ahmedin kulağına.O da bu oyunu çok severdi, Babasından izin alarak bu oyuna katılmak istediğini söyledi. Babası Ahmedini kırmak istemiyordu ama On sekiz yaşlarına girmiş Ahmet bir başka yakışıklı, bir başka güzel olmuştu. biricik oğlunun nazara gelmesinden korkuyordu. Sonunda kararını verdi, cirit oyunu, Asker arkadaşı dursun beyn köyü Karaçayır'da tertiplenmiş olduğundan o da gitmesi kaydıyla kabul etmişti. Nihayet belirlenen tarih geldi ve bütün hazırlıklar yapıldı. Sabah erkende Atlarla, Kağnı arabalarıyla, hatta yaya olarak yakın köylerden Karaçayır köyüne bir akın başladı. Köy meydanında kocaman kazanlar kurulmuş, türlü türlü yemekler hazırlanmış gelen misafirlere ikramlar başlamıştı.Topal Recep'te kendi atıyla bu cirit oyununa katılmak için yola çıkmıştı.Halil bey emektar atı Yıldıza binmiş Oğlu da yıldızın tayı olan Rüzgâr' a binmiş olarak köye giriş yaptılar.Onları uzaktan görenler sübhanalah çektiler. Halil bey de oğlu gibi uzun boylu, Yaşı elli beşi geçtiği halde yakışıklılığından hiç birşey kaybetmemişti.Bütün gözler onlara bakıyor, bütün dudaklar onlarla ilgili fısıldıyordu.Dursun bey asker arkadaşını görünce çok sevindi ve onu köy meydanının girişinde karşıladı, iki arkadaş sıkı sıkı sarıldı bir süre hasret giderdiler. Dursun bey daha sonra Ahmedi farketti ve ona yöneldiAtından inmiş onların böyle muhabbetle kucaklaşmasını ahmet imrenerek izliyordu. Dursun bey onlarıp bir kahve içmek için eve götürmek üzere davet etti. Daha oyunun başlamasına epey vakit vardı. Davete icabet etmek gerekiyordu, onlar da öyle yaptılar. Dursun beyin konağına geldiklerinde büyük bir ilgi ve hürmet gördüler. İçeri girip daha oturmadan Dursun bey kapıya bakarak seslendi, ''Kızım bir leğenle su getirin, misafirlerim yorgundur, bir ellerini yıkasınlar'' Bir kaç dakika geçmeden elinde bir ibrik ve leğen, omuzunda bir havlu olduğu halde kapıdan güzeller güzeli bir kız süzülerek içeri girdi, leğeni yere bırakıpsaygıyla ayakta beklemeye başladı. Dursun bey asker arkadaşına,'' Buyur kardeşim elini yüzünü yıka biraz dinlenmiş olursun ''diye seslendi. Halil bey elinde ibrikle bekleyen kızı görünce içinden '''Allahım bu ne güzellik'' demekten kendini alamadı. Bu güzellik karşısında Ahmette adeta büyülenmiş, bir türlü gözlerini kızdan ayıramıyordu, ''haydi oğlum sende yıka'' diye Dursun beyin sesini duymazsa kim bilir daha ne kadar öyle kalacaktı. Toparlanıp kızın yanına kendini zor attı, ellerini leğene doğru değilde halının üstüne doğru uzattı kızın su dökmesini beklerken tamamen kendinden geçmiş,sanki robotlaşmıştı.Kız ıbrıkla ahmedin eline dokundu ve leğene doğru hafif iter gibi yaptı. Ahmet' kalp çarpıntıları neredeyse dışardan duyuluyordu. Hatta Ahmet bir ara eliyle kalbine biraz bastırp sanki sanki yavaşlamasını istemişti. Kızın bu kadar yakından bu sesleri duymaması mümkün değildi. Kızın döktüğü suyla elini yüzünü yıkadığını zannederek gömleğini bile ıslatmıştı. Kız havluyu uzatırken, yavaşça ''gömleğiniz ıslanmış'' demezse onunda farkında olmayacaktı.Yüzünü sildiği havluyla gömleğini de kurulamaya çalıştı fakat olmadı.Havluyu kıza uzatırken elleri fırtınaya yakalanmış yaprak gibi titriyordu.Kız havluyu alırken eli Ahmetin eline dokundu.Ahmet neredeyse oracıkta düşüm bayılacaktı. Ahmet'in durumu babası Halil beyinde gözünden kaçmadı. sanki toprağından sökülmüş bir gül fidanı gibi sararıp solduğunu farketti. Dursun bey, '' Gül Sultanım, acele bize kahve pişir,'' ''Baş üstüne babacığım diyen Gül sultan yavaş ve edepli bir ses tonuyla. '' kahvelerinizi nasıl alırsınız''? diye seslendi. Ahmet'in sesi çıkmadı, babası ''ikimizde orta içeriz'' diye cevap verdi.Hahveler içildikten sonra oyunun yapılacağı alana gitmek üzere ayaklandılar.Ahmet ayakkablarını giyerken bir ayakkabısının içinde bir kağıt olduğunu farketti. Kimseye çaktırmadan kağıdı alıp cebine soktu. Kapıda çok güzel giyimli bir kadın Halil beye hoş geldin abi diyerek saygıyla eğildi, ve Ahmede dönerek ''Sen de hoş geldin oğlum, Abi yemeğe bizim misafirsiniz ona göre'' diyerek ekledi. Köy meydanına geldiler bütün hazırlıklar tamamlanmış, herkes yerini almıştı. Cirit oyunu başlayınca, Ahmet büyük ustalıklar gösterip büyük başarılı hamleler yapıyordu. Aslında ahmedin her işaretini emir gibi yerine getiren Rüzgarın payı hiç yabana atılacak cinsten değildi. O gün oyun alanının gerçek rüzgarı olmuş esmişti. Ahmet oyunda günün birinciliğini almıştı. Öğlen yemeğine giderken Ahmet cebindeki kağıdı gizlice çıkarmış okumuş, ve tenha bir yer bularak bir de cevap yazmıştı.Bakalım gül Sultan Ahmet'in ayakkabısının içine koyduğu kağıtta ne yazmıştı. Biz, Aşık Binali KILIÇ olarak söyleyelim, sizler sağ olun var olun. ALDI GÜL SULTAN Mevlam özenmiş yaratmış Gelmişsin cihana oğlan Sen çıkınca güneş batmış Nazar değer sana oğlan Heybetin var Ali gibi Boyun selvi dalı gibi Ezelden sevdalı gibi Bakıyorsun bana oğlan Gül Sultan'ım, aklım aldın Gönül sarayıma daldın Sineme bir ateş saldın Koydun yana yana oğlan. Bu şiiri okuyan Ahmet'in aklı başından gitti.Rüzgarı seyise teslim ettikten sonra bir duvarın dibine daldalanarak bakalı o Gül Sultana nasıl bir cevap yazdı. ALDI AHMET Titredi vücudum yandı Düştüm bir ateşe sultan Bir anda başım dolandı Benzersin güneşe sultan O anda tutuldu dilim Sanki ben bende değilim Parçalandım dilim dilim Aldı bir telaşe sultan Ahmet der ki bak sözüme Gözün ilişti gözüme Bir ateş saldın özüme Yandım baştan başa sultan Babasıyla birlikte Dursun beyin konağına geldiklerinde Gül sultanı kapıda bekler gördü, tesadüfen dışarı çıkmış gibi yaparak onları görünce saygıyla kenara çekilip yol gösterdi.Babası önde, Halil bey onun arkasında, Ahmet te en arkada yürüyorduOnlar içeri girince Ahmetle göz göze geldiler, ikiside bir birine hafif gülümsedi. Ahmet elindeki kağıdı arkasına doğru uzattı, Gül sultan bir adım atarak. elini uzattı, Ahmedin elindeki kağıd aldı koynuna sakladı. Yemekten sonra çaylar içildi ve ayrılık vakti geldi. Son defa biribirilerine baktılar, Allaha ısmarladık dedi Halil bey,Güle güle diye karşılık verdi Dursun bey.Onlarda başını hafif önüne eğerek vedalaştılar.
![Binali Kılıç](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/03/01/adi-anaymis-meger.jpg)
Yüreğine sağlık. Tebrikler 10 Ve +Ant.
Selam, sevgi ve saygılarımla.
ÜSTAD BAŞARILAR sevgiler selamlar size.
Şiirinizi büyük bir duygu yoğunluğu içinde okudum. Teşekkürler dost.
O anne sevgisiyle dolu yüreğinize sağlık.
mekanı cennet olsun inşallah..
Şiire gelince her haliyle hüzne bürünmüş değerli vede
kusursuz bir eser okudum sayfanızda sizi vede usta
kaleminizi bu nadide eserinizi kutlarım tebrikler..
yunus karaçöp
TÜM YORUMLAR (14)