Açıklama:
Şm: şehir mezbahası
Td: tırtılın deliği
--
Gemim ordaydı, ben bu cennet bahçesindeydim
Ay’a buradan bakıyordum, burası onun yüzeyi
Geriliydi bereket-boylu boyunca-ormanı, düşey katmanda
Büyük tereddütle, ama hemen keşif aracına atladım,
Üzeri şeffaf kubbeli, örümcek ipinden daha lifli
Ve Cae'phe’nin dış kapısını açtım
(Meğer gemimin içindeymişim)
Sağımda ve solumda dağlar, turuncu kayalardan duvarlar.
Bir maymun bazı kemiklere vuruyordu dışarıda
Garip bir bakış attı, insan gibiydi onun suratı,
Sabra ermiş muradı,yapışan alt ve üst onun birbirine dudakları:
Cefakeş-senfonisi’ydi; bu,gözlerinde de belliydi.
Hareketlendi, saldıracak gibi oldu, uzaklaştım hız alarak:
Arkamda, göktaşı yavaş yavaş kaçıyor
Artık onu sonsuza kadar kaybediyorum:
Biliyorum düşünmüştüm, başladığım yerdeyim diye
Sanmıştım ama haklı değilmişim: Ay’ı terk ettim;
O cennet vahasını, çok kısa oldu, şimdiden özledim onu …
Başka başka maymunlar uzakta görünüyor.
Yaklaşınca, evet bir kapının oynuyor etrafında bunlar:
Bir monolit, ayna gibi fakat mat bir taş, taştan bir kapı ve var
Bu maymunların yanında bazı mağra kovukları
Taşlar üstünde taşlar yükseliveriyor kısacık bir mesafede.
O maymunlar, o taş kapıyla ne yapmak isteyecekler?
Aman! Beni gördüler: aksi istikamete’!
‘Bir başına kemiklere vuran’ ama orda da, deminki maymun var:
Bir kapak vardı. Hemen geçirip kaskımı
Keşif aracımdan atladım dışarı, kapağı açtım
Zaten açıkmış: hadi ya! düşünmemiştim bunu ama!
Bir ip merdiven..
: Asıldım, tek elimle, diğer else kapıda: Son anda, ka-pa-dım!
Bir yanda maymunlar, etrafında dans eden
Demin görmüş olduğum monolit’in;
‘Bir başına-maymunu’ diğer yandaysa,
Kudurmuş gibi koşuyorlardı, doğru, ip merdiven kapısına.
Yorgun düştüm, gevşemiş ellerim: düşüyordum:
Dü-şü-yo …..! !
Yüceliyor mor sislerin içinde, yukarıdan gelen-
Kara dağın dorukları- ‘üstünde başka bir kara’ca gülle-oynatan’
Ve var onun içinde yıldız çocuğu, uyuyor küvezinde-
‘Yeşil yakamoz-denizi’ taşıyor bu dağın eteklerini.
En açık yeşilse, bu kara gülleyi gösteren:
Bu kara gülle bir gezegen, fakat neyin nesi?
Parıldadıkça ‘bu kor ışık’ yeşil,
Siyah gülle görünür oluyor, yeşil ışığın önündeki;
Çok uzaklarda yeşil halbuki, bu gezegen bemberrak ancak.
Bir zümrüt gibi, süt gibi, parlıyor- ezeli
…..
şm
.. .
.. Borazandan çıkan yeşil yaratıklar mavi yaratığın tuttuğu borazanın
içinden, mavi duvarların önünde- kurt çıkaran.
Mavi beyaz oluşum, trompetin içinden- papyonlu,
O, pek şık- sallanıyor. Beyaz kuşun altında turuncu canlılar:
Tüysüz, örümcek kollu, sürünüyor gibiler
Eflatunumsu duvarın önünde
Ve mor bir kafa,
Hepsinin önünde tüm bu olanları ilgiyle izlemekte
‘Gök mavisi-bir şehir, denizin; ’ var sesi nifak, arkasında hepsinin.
Bekliyor gözleyen, meraklı, alaycı, duyarsız, yaşadığına duacı
Ve yeşil yapılı geyik gibi bir ceylan yürüyor ‘renkli kale önü’nde:
Boynuzları var, bir gözü küçük, büyük diğeri, gülümsüyor
‘İnsan ayağı-elli’, olamaz: Boynundan bir yere bağlı.
Kırmızılar, turuncular, siyahlar, maviler, sarılar, yeşiller:
Orda iki baş var, siyah sıradağlar önünde,
Birbirine yapışkan, pastel’i süzmüş, geçirgen *
Meraklı, atılgan, umut dolu: cesur;
Kuleler çıktı havanın içinde! merdivenli, bahçeli!
Hipodromlar önünde! ..
Ve konuşan balık suların altında, suların yüzeyinde yapraklar:
Ağaçlar! Ağaçlar! Kadın orada bir kız, tahterevalli:
Uzanan nice dikit mezar taşları yukarı, gölgesinde bunların.
Beyaz’da kar yağdı, hayalet gemi, deniz feneri
Gölgesi ile onu aydınlatıyor en üst kattan, hava karlı.
Taş suratlar kayalar üstünde- gömülü ormanlara-
Süvariler taşıyan! Adam yürüdü feminen: Onun, şato karşısında! ! !
Gölgeler sevişiyor burada! Ve tavanda gözüktü bir iğrenç kahkaha-
Devasa! Yuvarlandım açık bırakılan pencereden, can havli;
Ceset kokan otların üstünde, içinden ve gecenin:
: Bir tren vardı, en son gördüğüm onun üstünde olduğumdu.
Kan ter içinde, atlayarak vagonları, koşuyordum
Neden sonra yere düştüm.Bir perde açtım
Bir el arkadan omzumu kavradı,
Omzuma baktım, tırnaklar sivri, tırnaklar ojeli:
Arkama bakamadım! ! !
Gözümü kapadım!
Titreyerek..
…
*
Saçaklar olarak fırlayan, köyündeki farelerin, kuş kafesleri-
Kendilerini esir alanlar; vücutlarına bağlı olarak önce yavaştan
Ve hızlanarak daha, koşuştular, alaşağı istercesine etmek tepelerin
Bereketini, yokuş yukarı: sanki aşağı iner gibiydi onlar;
Toprakları savurdu nizamsız koşan bacaklar-
Saçaklar bir şey bırakmayan ortada: mavi yaratıklar kaçıştı
Ve yeşiller ve yıldız çocuğu, ‘siyah gülle-gezegen’ de
Baktım bu adamlara: Yüzlerine yüzler takınmışlardı.
Burunları yoktu, gözlerinin yerinde kulakları vardı.
(Kulak delikleri büyüyordu, gözler olgunlaşıveren, burunlardan
Fırlattı büyüyen bir şeyi, burunların zapdedemediğini)
Hem de hepsinin: Yaratıklar bunlardan korktu.
Onlar gerçekten şekilsizdi; bu koşanlarsa, hepsi verem.
Ancak daha da kötüsü bu olanların hepsinden;
Sığındığımda bir apartman duvarının eteği yamacına,
(Sırtına) Korkumdan, Gördüm surat taşımayan
Müzelerin verdiği fiyortların- kifayetsiz meyveler- bir serilik ile
… Nasıl çıkarttığını yüzlerin- başkaca- kendi içlerinden,
Serice, kararlı bakışlı-azmetmiş tohumlarını yaymaya kötülüğün,
Capcanlı…kıpraşan balıklar ama cansız şua’da hoplayan
Kokmuş balıklar birbirlerine sarıldılar koşmaya ben başladığımda
Saklandığım yerden çıkıp da, ‘depar atılan yüzleşmesi’nde!
Karardı etraf, attım kendimi bir binaya, kapıyı açarken,
Kolay oldu girmem: açıktı, ama huzur kalmadı, yoktu sevinmem.
Kilitlemeye istedim, kilitleyemedim! koştum! yukarı! kat: üçüncü..
‘Bakışlar-trabzan aralığından seyreder’, aşağıda, oynaşan gölgeler,
Zemin katta, nerdeyse kapıdan girecekler.. gibi!
Ama dur! Var birinci katta oturan birisi: ilginç olanı:
Başı düşüyor öne ve az kalkıyor bu kafa ve düşüyor gine ve aynen.
Serilikten uzak fakat onun hareketleri: kötürüm de bu, değil ki …
Ve çok da rahat sanki, bir anda kalkıp koşup yetişiverecekmişcesine!
Bilmem kaçıncı, düşen onun başı, bir sefer tamamen kalktı!
Ve bana baktı, inanılmazdı! Asansöre koştum ama yerinde değildi.
Yukarı katlara koşmaya başladım bu beş katlı apartımanda;
En yukarıya ulaştığımda peki, ne yapacaktım?
Asansörle geliyor olmalı yukarı: ama dur! Durdu asansör
(Üçüncü katta, demin bulunduğum yerde:
Bir kat yukarıdan, seğirttim uçarcasına beşinci, son kata.
Cinsiyetsizdi: ama bu bir cadıydı! Cadı sonra merdivenlerde
Takibe başladı, o an bastım en yukarı katta asansör düğmesine:
Hızla çektim kapıyı, ramak kalmıştı yetişmesine.
Bunlar ne! ! !
…
Sanırım on dakika kadardı:
Zemin katla, mekik dokudum en yukarı arasında.
Nerde olduğu belli değildi, nerden çıkacağı da belli değil
Işık gerek: sevmek!
.. Ahh!
“Gla bl buddi”, “gla bl buddi”
Geliyor, ulaşıyor! sesler, fısıltıyla..
.Ça-tı! .. lar! kıpırdıyor! ‘tek bir dam-ebru sanatında’
Hava soğudu bir anda, “öncekilerinki’ne benzer” sis var havada.
Göğsünden sökülen düğmeleri gibi eski ceketin;
Adamın şişman, fırlayan göbeğinden, düğmeler:
Yitti gitti bu büyük çatı, gözümün önünde!
: Bir büyük anafor! Nerden çıktı: İçine çekiyor! ! !
İçinden büyük onun kütleler fışkırıyor,
Gezegen ebadında, atarca gibi- düzgün ışık saçan!
Beyaz, devamlı veren; Heyhat! Hiçbiri de bana çarpmıyor!
Neden! Neden! ! N-ası-l! ! ! Yer zangırdıyor, o oyn-uyor! …
Göğse saplanan mızraklar bu tekdüze gidişi:
Ama sıra dışı çünkü yapayalnız- bir uzak-ara.
td
Çok süratliydi fırlatılışım.Tüneldeyim şimdi bir!
Gözümü açamıyorum:Durmaktan denizin altında gözü açık,
Beter bundan kerelerce: hissediyorum, kısıyorum
Ancak gözlerimi de öyle bakabiliyorum!
Düşüncenin hızına benziyor, ama düşünmek mi?
:İsteğim, tek..bir an önce sıvışmak, artık, kurtulmak.
Fakat, bir dakika: yayılıyor çok hoş nağmeler, kulağıma!
--
açıklama:
pasteli süzmüş: pastele bulanmış
renkli yaratıklardan bahsettiğim bölümler için can dost ‘uçanbalık‘ arkadaşımıza
teşekkür ederim.Yolladığı resimler kafamda canlandırdıklarıma ışık tuttu
Kayıt Tarihi : 7.6.2004 18:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sonraki yüzyılın şövalyesi sanki...
tebrikler arkadaşım...
cesaret ve korku yanyana iki abide...
TÜM YORUMLAR (1)