peygamberi bir histir o taşınca çeperinden ruha itaat sunar
gözbağı kutsar körlüğü emre uyar İbrahim bıçağın cana dayar
varoluş beyanında en gerçek övgüsünü bulur korku ve titreme
ne bilsin Kierkegaard nedir havf ile reca ama akleder iman sayar
- Selçuk Küpçük’e -
ölüme kadar uzanan kir
nihayet anlama gömüldüyse şiirde
henüz ulaşamadığı masum ve bakir
vahalar serap değil demektir içimizde
-Doğu Türkistan-Gazze hattı-
[mevsimler bizi arar içlerinde en fazla güz
öpülmedik yerlerinde hayatın dargınlığı
kimsenin tanımadığı bir telaşla ölürüz
ölürüz anbean tıkanmaz asrın kursağı]
Sanki bir nebi görmüş gibi rüyayı zannımı vahiy nefsimi kurban bildim. Bıçağa yaslı yaşıyorken dünyayı Cebrail inecek gibi bekledim. Boynumda kan sıcaklığı ayılttı beni. Bir aldanış ne kadar büyükse dedim o kadar büyüktür elbette kefareti. Solacaktı hayat ve açılan her kapıyı arkasına yenilgi yaslayarak örtecektim.
Yürüdüm yarasaların sesleriyle karışık çirkinlikte haykırışlar yön verirken aşka. Ah o aşk ki şu kürenin zehirle barışık sefasına inat yol yordam istiyordu. Varamadım bir yere yalnızlıktan başka çünkü her dil öteki için konuşuyordu. Ahde vefa cesaret iyi niyet ve saflık anladım başıma bela örgülü şapka. Ve aklımda her şeyi bulandıran tuhaflık
Ben miydim duasıyla yağan yağmurun altında ıslanmaktan şikayet duyacak? Heveslenip kendini bıraktığı uçurumun gövdesinde tutunmak için dal arayacak? Geçti devran bitti rüya kesti bıçak. Bana kaldıysa şimdi son yakarış kalmıştır hatalarla kurulu pişmanlık surlarında. Ne düşmüşse payıma eğilip toplamaktır hayal kırıklığının kaskatı toprağında.
dilinin peşinde durmadan
hayıflanılacak ölüm, ısırılacak yumruk
umut olmak için herkesin terkisinde
jiletle imliyor bütün yönleri
kendi olmaktan başka her şeyi deniyor
rengi kırık, heceleri kızılderili ayini
I
yine dinçlik beklerken
düş ölüleri dökülüyor güne
hevesler ağartan vaktin
aydınlığı kaçırıyor rahatımı
- Metin Öztürk’e -
dilimizden dökülen nağmeler kement
küfürler pusula sokaklarında
umduk ki az devlet kokacak bu kent
yaşamak yeşerecek boyun bağlarında
- Ersin Yılancı’ya -
bize düştü hayattan koparmak uysallığı
gerçekten damlayan kanı biz içtik
yüzümüzdeki iz masumiyet allığı
kim vefa gösterse onun için ölecektik
meşhur bir yanılgı olsa gerek ya da mecburi seçenek durduğu ârâf
her günü elektrik sancısıyla yaşamak ve yüzyılı yanılsamayla tavâf
gecikmediğinin farkına varabilse tel örgülere asılmayacak ruhu
alacak hazzını tayin edilmiş vaktin bilecek soylu yön hangi taraf
yılları arşınladık bu çocukça bir şeydi
böyleydi güç yetiremediğimiz denge
küçücük omuzlarımıza yorgunluk bindi
ve boyandı her şey çürük bir renge
büyüdük yetişecek ne kaldıysa dünyada
Sana ulaşmaya çalışıyorum ama neden bu kadar zor?
şiiri ve şairi tanımak için gereğince emek harcamak gerektiğini öğretiyor insana. yorgunluğumuz yol yorgunluğu kavuşunca hafifleyen ama bitmeyen. şiir okumak için abdullah çevik okumak gerekiyor çoğu kez.
Sevgili Şar sizi burada görmek ne güzel, sayfan yoruma kapalı, mesaja kapalısın ve ben kalemini de şahsını da çok özlemiştim, burada görmek güzel, yedi yıl buraya uğramadım ama tilki misali dönüp dolaşıp yine geldik buralara, sizin gibi dostları görmek kadar güzel ne olabiliir ki, iyi ki şiir var