Parçalarımı topluyorum senden sonra
Dağılan parçalarımı…
Her topladığım parçada kocaman bir sen var.
Dokunduğum her şeyde izlerin
Her uykuda senin olduğun rüyalar
Kapkara bulutlar toplanıyor çoğu zaman yüreğime
kan
belkide revan
ağla
haykırdığında
şimdi değil
sarıl ayrıldığında
Kızıl,
Tepe...
Düşlerim yalnızlıktan ibaret.
Dört duvar,
Yirmi dört saat
Kızıl....
ekim'di...
yağmur yağıyordu şehrime
düşlerime sen...
kağıdıma mürekkep damlıyordu,
kanıma sen...
gündüzlerime kabuslar iniyordu,
yıl 1294 engizisyondayım...
suçum seni sevmek..
celladımı istedim...
gözlerimde sen varsın ölüm ne ki gönlüme...
turuncu bir gemideyim
gidiyorum bilinmeze..
Serinliğinde boğazın,
martıları arıyorum.
Gidişinle susmuş çığlıkları çocukların.
Alınmayın dostlar,
gücenmeyin kalemime,
hepiniz çok iyisiniz ama
Devrimle gelen kızın abisiyim ben.
Serin sularında gezinirken hayatın,
Altı yaşımda yürümeye başladım ateşlerde.
Yanmazdı ayaklarım,acımazdı canım her nedense..
Zaman Fırat misali akıyordu,büyüyordum.
Büyüdükçe ateşlerde daha fazla yürüyordum
Sana yazmak……
Sonları çok noktalı, yarım soluklu virgüllerle durulan cümleler yazmak sana.
Mektup.!
Çok özel yeri olan bir şey benim hayatımda mektup.
İlk mektubumu okumayı yazmayı öğrendiğim çağlarda (–ki okula başlamadan öncesinde öğrenmiştim okumayı ve de yazmayı rahmetli babam sayesinde-) Bursa-İznik’te yaşayan babamın dayısı Hüseyin Aşko’ya yazmıştım bunu dün gibi hatırlıyorum…bahçeli ve benim dünyaya gözlerimi açtığım evde numara 12’de bir yaz günüydü ve bahçede çiçek kokularının içerisinde…babam söylemiş ben yazmıştım.
Sonrasında akrabalara, arkadaşlara yazmaya başladım mektuplarımı. Sonra sevgili adını koyduğum insanlara..üniversite ve askerlik zamanlarımda da babama..bana ilk mektubumu yazdıran Adam’a.
Sene 1956….Yugoslavya
1340’ta Çaka Bey’in Türkmenleri balkanlara yerleştirmesiyle başlayan sürecin geri dönüş yolculuğu….
Dile kolay 6 asırdan fazla süren bir hikaye bu…
Yakup Paşa soyundan gelen Sait uzun zamandır düşünceliydi. Ne yapmalı, nasıl olacak bu gidişin sonu diye.?
Sait, Koçani’ye bağlı Blates (Blatsa) kasabasında 1895 yılında doğmuş, ev-bark ve iş sahibi olmuş evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştı. Kasaplık yapar hayvan yetiştirir, mandırasında süt, yoğurt, peynir ve tereyağı satar..tarlalarında yetiştirdiği pirinç ve fasulyeyide pazarlara gönderirdi.
Babası Ali onu o döneme göre gayet iyi yetiştirmiş ve de hayata hazırlamıştı. Bu topraklarda hem Türk hem de Müslüman olmak son zamanlarda zorlaştırsa da yaşamı bir onur kaynağıydı.
47 kez düştüm
47 kemiğim kırıldı ,47 yerinden
yüreğime 48'lik bir hançer saplandı...
kırklayıp cesedimi yedi defa yıkadım gözyaşlarımla
48.nefes boğazımda kaldı...
Selam Artac abi, ulaşamadım sana.
Nasılsın?
Nerelerdesin? Neler yapıyorsun?
Adıma yazdığınız yorum için teşekkür ederim. Sağ olun. Mesaj kapalı diye buraya yazdım.
Müteşekkirim
Şiirperest...