Validem ümmiyeydi, ümmiyenin
Var idi ezberinde birçok ilim. (...)
Son zamanlar alil olan gözünün
Gördüğü bir hayal idi ancak
Ameliyyatı istemez, sevmez,
Der idi daima; "Ne görmek için? "
Sen ki hilkat denilen ummanın
En büyük incisisin
O, bu ulvi vatanın talihinin
En güzel yıldızıdır
Bir dehaet ki güneşten yüksek
Ve semavat ile ünsiyeti var..
Makber -ki âsâr-ı mevcûdemin en âhiridir- fenâ bulmuş bir vücûdun bekâsı için yapıldı. Makâbirde mündemiç olan meâli-i şi’riyyeden Makber’de bir eser bulunmadığını bilirim. Makber bir feryâd-ı tahassürü şâmildir ki, hiçliğe müstenid olduğu için mütalaasından hâsıl olacak netice de hiçtir; lâkin bence bir şeydir.
Evet, bu kitâbı pâymâl-i mütalâa eden fikir bir kabristânı dolaşmış olur. Ve kabristânda vâki olduğu gibi, hiç bir şey anlamayarak, içinden çıkıp gider.
Bu kitâbın mukaddimesini görmekle neticesine vâkıf olmak, yâhûd mündericâtını okumakla ismini düşünmek birdir. -Bu kitap kabristânda yazıldı ki, bedbaht müellifini iyi tanıyanlara keder, tanımayanlara ise kelâl verir. Teessürâtımı yalnız gönlümde saklamak, yâhûd yazıp da bastırmamak mümkün, belki de evlâ iken, bu surette meydana çıkarmak lâzım mı idi, suâli vârid olursa, onun cevâbı hâzırdır:
Vâdi-i sükûta düşenlerin ecsâdından mürûr-ı zaman ile bir avuç toprak kaldığı gibi, gönülde olan en aziz bir yâdigârdan da mürûr-ı zamanla bir belirsiz hayâl kalır.
Bir zamanlar karargâhım idi
Bedeviler gibi beyâbanlar;
Buna mucib de iştibâhım idi;
Nasıl imrâr-ı vakt eder anlar.
Belde halkında görmedin hayfa
Gördüğün ünsü ehl-i vahşette!
Esselâm, ey ketîbe-i ulya
Vatan uğrunda can veren ahyâ,
Et şu vâdide hâk olan asker! ..
Sizi geldik bugün ziyarete biz,
Bizi ihyâ için değil mi ki siz
Oldunuz nâzil-i çeh-i makber!
Sevgi yansıtır ışığı,
Doğayı, insanı, toprağı verir bizlere,
Bizim güzelliklerimizi
Gösterir sizlere.
Bir gün bu ışık sönecek.
Bütün dertler bitecek.
Bir zamanlar karargâhım idi
Bedeviler gibi beyâbanlar;
Buna mucib de iştibâhım idi;
Nasıl imrar-ı vakt eder anlar.
Belde halkında görmedin hayfa
Gördüğün ünsü ehl-i vahşette!
Makber’le Ölü sükût ile feryâddır. Yâhûd birer sükût-ı enîn-âlûddur.
Makber dediğimiz leyl-i muzlimden doğan bu ölü, âtide bir gün hakîkat gibi uryan veya kefen-pûş-ı acz ü isyan, bir tayf-ı şebrev hâlinde, eminim ki, bir Hacle’ye de girecektir.
Bu mevlûd-ı hissiyât-velûdun sadâsı işitilmez, fakat duyulur. O mehd-i sermediyyet-ahdin sükûtu bir nevi’ ilhâmdır. Meâline akıllar ermez, fakat kalblerde mânîdâr olur.
A.H. TARHAN'IN " ELVEDA DİYEMEDİK" ŞİIRİ HANGİ KİTABİNDAN ALİNTIDIR. KAYNAĞININ YAZILMASI GEREKİR.