omuzlarında yanan ateşi körükler izzetiyle
gözlerinde emr-i bil maruf kuşları
portakal mevsimine uçar elleri
körlük aptallığın senedine yazılmış tarihtir
şaklar kırbacı şırak şırak şırak
işte şu bahar
ki ellerini yıkayarak çıkıyorsun insanlardan
kabasaba sabahlardan...
esirgeyerek saçlarını gözlerine siyahi tutkallar çalıyorsun
...............................................“gönlü kırık bir çocuk gibi mahzunsun”
................................................................................................Bab-ı Şuheda
tutuşturarak kaldırımları, izlerini sildim
-Abdullah Çevik’e-
Soğuk kuyulardan seslenerek uçurdun kuşlarını
Biliyordun ansiklopedileri, bütün sahafların adreslerini
Kaybolmak ne acıdır, ne elemli bir hâl
Doğuramadan dudağındaki parlak çocuklarını
Sonlanır muhayyel yır
Kanatları nasıl kırılırsa kırlangıçların
Ey leşlek!
Ne kadar sürecek susamışlık
Sıyrılınca çelik giysilerinden…
..........................................yedinci oda kahramanına
Yollar uzar elbet zahiri bir zerdüşt peşinde
Elbet duracaktır sorgusu gergefindeki harelerin
Övgüler tesbihinde dönecektir elbet
Elbet su bulanacak, su şaraba bulanacak
İlk kokular anımsatır bana, sonra şarkılar geçmişte yaşananları.
Gece güne kavuşmadan dökülür tezgaha kelimeler
Hiç gelmeyen baharda
Sonbahar niyetine dökülen yaprakta...
Her okuduğumda her bir kelimeyi kayboluyorum derinlerinde