Anneleri ferahlatacak bir sabahta
Göğsünü yararak baldıran sürecektir kalbine
...........Ölmüş Serçeler Destanlaması (Bab-ı Hazan)
annem göğü taşır, ben sözlerini ölülerin
yaratıldım, bilirim baştan başa gözlerini gecelerin
ellerim dağıtır nasılları, koynuna girmeden kitapların
insanım ben, uyurum dallarına sarılarak
büyük bir günahın
..................................................bir hayır duasına başlayarak bitirdin sözlerini…
bağlandı postal…
her eylülde, dallarında çiçekleriyle açıldı
ağız dolusu kan
ağız dolusu sen
eğilmiş bozkırda ceylanlar, kararmış pınarlara
bir rüya bir rüya daha, hep aynı aksan
yıldızlar bizi bağışlayamazlar,
insan belli eder sırrını göğe bakınca
çünkü, karanlık herkesin sığındığı noktadır
anne kokusundan kopunca
güzel kardeşim, canım kardeşim, aziz kardeşim
uzat ellerini!
erken vedalara alışıksın, bilirim eğildiğini kaşlarının
sen bir dağsın, sen bükülmeyecek çelikten külçe
ebabiller senin kanatlarından havalanır,
beni sevmelisiniz gökteki bulutlar
buna ihtiyacım var…
kimselerin yıkanmaya cesaret edemediği
bir nehir neden akar?
rüzgar söylüyor! o sen değilsin
sildim hafızadan bizi, sen yazdım
nilüfer! dağlarda kar olsaydım
sigaram en güzel hikayem
nedir kopup kopup dönmek kandillerde
gözlerine değil ellerine dokunacaksın
gariplerin uğramadığı evlerde
öğretiler, söylevler ve goncalanmış çiçekleri bulamayacaksın
kimsesizliğini haykırıyor yalancı kalabalığı şehrin
ellerimizde kiri, pisi ve siyahlığı asfaltın
haziranda ölmüş geç ölmüş demektir
ayrılıklarımızı anlatarak büyütüyoruz perçemini leylakların
halbuki hiç sevememişlerin destanlarıyla efsunladık günleri
haziranda ölmüş geç ölmüş demektir
yabanıl şarkılar dinliyoruz soldurarak umudunu aylakların
İlk kokular anımsatır bana, sonra şarkılar geçmişte yaşananları.
Gece güne kavuşmadan dökülür tezgaha kelimeler
Hiç gelmeyen baharda
Sonbahar niyetine dökülen yaprakta...
Her okuduğumda her bir kelimeyi kayboluyorum derinlerinde