Fırtınaların sertleştiği bir sonbahar
Taze bir darbenin sessizliği hakim ortalığa,
Kurumamış daha,
Kimsenin sırtındaki soğuk teri.
Arayış içinde,
Yuvası yıkılmış bir demokrasi neferi.
Biraz korku, biraz umut, biraz ürkek,
Yol sürünüyor ayakları altında,
Sokaklarda ölüm sessizliği
Hareketler gönülsüz,
İnsanlar birbirine sokulmaya korkuyor.
Sanki yürüyüş koluna geçmişler,
Aradaki mesafeler bozulmuyor.
Kurtuluş’un dar sokakları
yüksek gri binaların gölgesinden,
sıra gelmemiş süngülerin gölgesine.
Çok kullanılmayan ara sokakların birinde,
Küçük bir dükkan, kibrit kutusu kadar.
Kutunun içinde yetmişi gösteren bir adam,
Onu, on yaş büyük gösterir çektiği acılar.
O kara kasvetli duvarlar arasında,
Beyaz yüzü
ve ortasındaki ışıldayan gözleri olmasa,
takım taklavatla bütünleşmiş,
tanınmayacak adeta.
‘’Hey! ... neredesin anahtarcı’’
Yüzünde anlaşılmaz bir acı
Çökmüş, küçülmüş, kaybolmuş,
Tükenen azınlıkların son çınarı.
Kirli bir perde gibi, asık duran yüzü
Açılıverdi.
Sanki onu bekliyordu günlerden beri.
İşte gelmişti…
Onun iyileşmez yaralarının merhemi.
Işıldadı kısık bir fener gibi gözleri.
Günlerdir konuşup rahatlayamamıştı.
Bu defa ‘’hoş geldin’’ deyişi,
Daha içten, daha candan.
Ağlamaklıydı sesinin titreyişi
‘’Yardıma ihtiyacım var’’ dedi.
Şimdiye kadar,
Baba gibi davrandığı kişi
Karşısında ilk defa çaresizdi…
İlk defa yardım istedi
Ama kendi için değil.
İşe gider gibi gittiler,
Takım taklavat,
Tam techizat.
Önünde durdukları kapı
Para kasası kadar sağlamdı
Güzel işlenmiş,
Çelikten yapılmıştı.
Gözetleme deliğinin önünde durdular,
Kapı tokmağına dört defa vurdular.
Kapı önce aralandı, sonra açıldı.
Emniyet tedbirlerinin hepsi uygulandı.
Yüz yetmiş metre kare daire,
İçi tıklım tıklım eşya dolu,
Hiçbir şey almadan bırakacak,
Tek kurtuluşu,
Onu paris’e atacak,
Uçak biletinde görüyordu.
Mümkünse bu gün,
Mümkünse bu saat diyordu.
Gelen dost,
Böyle bir durum beklemiyordu.
‘’size ne oluyor’’ diye sordu?
Sendikalı değilsiniz…
Partili değilsiniz…
Öğrenci değilsiniz…
Acı bir sarsıntı ile baktı öteki;
Gözleri ateşe düşmüş çocuk gözleri…
Yuvalarından fırlamış…
‘’Keşke onlardan biri olsaydık;
Ama azınlık olmasaydık’’ dedi.
25 yıl önceki 6-7 eylül’den beri
Çeyiz sandığında saklanmış sanki
Aynı o günkü gibi kızarmış gözleri,
‘’biz 6-7 eylülü unutmadık’’ dedi.
Darbe olur olmaz
Uzatmış ellerini,
Azınlık düşmanları.
Emniyet, emlakçı, mülkü amir.
Kimi kime şikayet edeceksin?
Tahrik unsuru var, diyerek
Cesaret aşısıyla desteklemiş
Azınlıklara her saldırıyı
devlet mekanizması.
Siyaset bu…
Matematik problemi değil ki…
(-) X (-) = + olsun.
İki çaresiz insan, sıkıntıya çare bulsun.
Son görüşme oldu bu…
Yumuşak yüzlü, tatlı dilli o ihtiyar.
İlkbahar da, yaz da, sığınılan,
o koca çınar.
Seni de alıp götürdü 12 eylül,
Seni de alıp götürdü
O son bahar.
Kayıt Tarihi : 9.9.2005 21:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
daha umutlu daha güzel cümleler kurabilelim.
tebrikler şiir güzel olmuş.
Sen misin demez,
Alır gider
Kalmışsa aklın başında
Ve bakmaz
Gençmişsin
Hoyratmışsın
Yaşlıymışsın diye
Sorgusuz
Sualsiz alır canını
İnen
İlk-bahar akşamında…
Heba eder
Seni
Ve fikir
Ve de zikirlerini…
Veysi Güler'in aşk şiirinden...
Evet hocam ben şiirin hülyasına dalıp yazacak birşeyler aradım ve sadece bu dizeleri bulabildim..
Gerçekten harika bir şiir olmuş tebrik ederim..
Sevgi ve saygılarımla... By; M.V.G.
TÜM YORUMLAR (2)