Hergün, sokaklarda rastladığımız ama (nedense) pek önemsemediğimiz sahipsiz köpeklerin gözlerindeki mülteci hüznü, eşzamanlı yalnızlığı ve ürkekliği gördünüz mü?
Ve bir an olsun onlarla duygudaşlık kurup/ onların dünyasında yaşayıp, hayata onların gözlerinden baktınız mı?
Yüreğinin duvarlarını zorlayan bir tiz korku ile çöp yığınlarının arasında/ kasıkları zayıflıktan içine çökmüş etten arık vücudu, üstüne çöreklenen tedirginliği-korkusu yüzünden kuyruğu bacakları arasında; bir anne köpeğin bal rengi gözlerindeki üzüm buğusu acıyı hiç yüreğinizde duydunuz mu?
Aklı, şehrin bilmem hangi kuytusunda doğurduğu, henüz gözleri açılmamış yavrularına emzireceği birkaç damla sütü memesine dolduracağı çöp yığınlarının (yemeklerinin) balçığına takılmış bir anne köpek...
Yüreği; kendini bekleyen ve soğuktan bir yaprak gibi titreşen ve üşümemek için birbirlerinin minik vücutlarına sığınan/ ve insan yavrusu gibi ağlayan/ ve acıkan, süt isteyen/ ve korkan/ ve çırılçıplak, damsız-duvarsız, yavrularına kenetlenmiş bir anne köpeğin durmadan büyüyen kavgasını hiç yaşadınız mı?
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.