Onur BİLGE
Geçen yaz bir sabah okula giderken Nurhal Abla’yla karşılaştım. Yurtta, bir süre aynı odada kalmıştık. Coğrafya öğretmeniydi. Yurtta da etüt öğretmenliği yapıyor, böylece oraya para ödemekten kurtulmuş oluyordu.
Bir ara özel oda istedi ve arzusu hemen gerçekleştirildi. Fakat o oda iki kişilikti. Yanına birisini alması gerekiyordu. O da beni seçmişti.
İlk zamanlar gayet iyi anlaşıyorduk. Sonra sudan sebeplerle beni oradan uzaklaştırma yollarını aramaya başladı. Bazı geceler, halasının oğlu olduğunu söylediği bir avukatla çıkıyor, geç dönüyordu. Kapıyı kilitlettirmiyor, geç saatlere kadar onu bekliyordum. Sabahları erken çıkıyordu. Onun uyanması gerekiyordu ama benim o saatte uyanmam için sebep yoktu. Yarım saat daha uyumak istediğimden: “Günaydın! ” ına, gözlerimi açmadan karşılık veriyor, çıkardığı tıkırtılara rağmen uyumaya devam ediyordum. Bu duruma alışmış olması gerekirken bir sabah bana:
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem