Ey yüce Rabbim
Bizi bizden iyi bilirsin
Ben senin yarattığın
Çıkarcı, aciz kulunum
Söylediklerini bilirim
Dinini de iyi bilirim
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Devamını Oku
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Biliyorum, biliyorsun
Ben aciz, ikiyüzlüyüm
İşime gelince sana yalvarır
İşime gelince sırtımı dönerim
EYVALLAH.
MUHABBETLE.
TAM PUAN
Birinci çalışmanın benzeri olmuş. Bir konu etrafında dönülüp durmuş. Neşter kendimize batırılmamış karşı küçümsenenrek kendimizi tutumlarımızı haklılama yapılmış.
Analiz yok denecek kadar küçümseyici (Batıya dönme gibi) ifadeler üzerinde yüklenmiş. Bu da şiirdeki misyonu daraltmış.
Çalışma pek hedef açıklamadaki derinliğe varmamış birinci çalışmanın aynını sürdürmüş ve vaaz niteliği taşırlık ifade etmiş.
''Ama sürekli istedim
Onlar beni onaylasın
Ben batılı olmaya çalıştım ''
Buradan yakaladığı çelişmeyi derinleyememiş. Yüzeysel alacılık mantığıyka geçiştirmiş.Şair buradaki ifadeyi ifşadan nedense es geçmiş.
''Batı hep çıkarını düşündü
Beni kendi dışında gördü
Ama ben illaki sendenim''
Bura yukarıya cevap gibi dursada nesnellik görülemeyince sığ ve kuru durmuş çalışma.
Şairdeki en büyüyk yanılgı Tanrıyı objeleştirmesi. İronik bazda ele aldığımda haklı gibi. Ancak tüm temelleme ve dayandırmalar bu objeleştirme baz esasına oturtulduğu görüldüğüne göre, tersten anlatım boyutundan çıkmış. Tanrı biline bilir, arzuları tamamen belli olmuş, dar sınırlar içinde kalmış, hangi ölçülere yada şart ve tutum dayatmalarında üretilecek davranışlara göre değilde, sen neye göre davranırsan davran, tanrı sana aynı şablonla yarlıgama yada ceza verecek, anlayışıla yazılmış. Karnınızın, lastik sıkması ağrısı ile, bağırsak düğümlenmesi ağrısının yaptırdığı feryat ve çevreyi rakhatsız eder oluşu tanrı gözünde aynı olmuş. Şiirin örgüsü tüm bu yanılışlama üzerine oturtulmuş. Oysa tanrı biline bilir değil sezgilere, bilgilere göre kşisel değişken ve plastık düşünmelerden vucut bulabilecek daimi bir gelişkinlikli kavramdır. Bu nedenle din kişisel ve tanrı ile kul arasındaki illiyetsel rabıtadır.
Ortaklanabilir tutumlar tesbit edilmemiş. bu nedenle genellemeler etrafında dönülüp durulmuş.
Şair aslında kapasite var eden ve bunu deşifre ile irdeleyen biri olduğu halde bu şiirde bundan kaçınmış gibi. Ya acele ile çatı kurmayı tam değerlememiş, yada başka çalışmaların ön envanteri olarak bir deneme öne sürmüş.
Sonuç: ikili tutumları derinlikli olmasa da irdeleyen; bir tutum takınmayı tutumsuzluğa yeğleyen, Tutumları eleştirmeden, düşünmeden benimseyenleri ince uslupla ti ye alan, kişisel olarak davranışlarını ulviyetlik içinde kendi anlamalarına göre ruhsal eriçlik adına (tanrı razılığı bağlamında) düşünmelerle ruhsal haz duyumunu var eden belli konular koyarak bunlarıele alan düşünmeci fark yaratan tartıştırma ortaya koyangüzel bir çalışma ortaya konmuş eğris ile doğrusu ile zaten şairin amacıda o; eğriyide doğruyuda tartıştırmak.
Bu, bir çeşit yanlış ve riyalı tutumlara baş kaldırı çalışmasını tebrik eder, çalışmayı sürdürür kılmasını dilerim. selamlarımla.
İnsanliğin yaşadiği çelişkileri öylesine güzel anlatiyorki şiir kaleminizi alkişliyorum...
Selam ve saygilar..
Batı hep çıkarını düşündü
Beni kendi dışında gördü
Ama ben illaki sendenim
İllaki seninleyim dedim
Hala onun peşindeyim
Hala onunla olmak isterim
Hala yanında şeref isterim
BAYILDIM...
SAİD NURSİ'NİN SÖYLE BİR CÜMLESİNİ ANIMSADIM..
EKSİKLERİM VARSA AFFOLA..
DİYORDU Kİ:
AVRUPA İSLAMİYETE GEBE
O NE ZAMAN DOĞURURSA BİZDE OZAMAN İSLAMİYETE YANAŞACAĞIZ...
Bir de soruyor. Cezalandırır mıyım? İnsan bu soruyu sormadan önce dönüp kendisine bakmalı. Aynı soruyu kendisine sormalı bence..
Birisi sürekli kendini kullansa, dara düştüğü zaman arkadaşım, kardaşım diye gelse, yardım istese, düze çıktığında adam yerine koymaz ise, ne yapar?
Bütün duygularını çıkarlarına göre kullansa istismar etse kabul edebilir mi?
Üstadım insan ne yazık ki, gerçekten çok bencil. Af edersin, çıkarı uğruna her şeyi yapacak, sonra utanmadan dönüp, bunlar ters mi, bu nedenle cezalandırılır mıyım diye soracak. Pes doğrusu..
İnsani ve toplumsal çelişkileri öne çıkaran çalışmalarınızdan dolayı kutluyorum.
Bir iki yere aklım takıldı. Şöyle ki ben çevremde Tanrıya uyanların horlandığını görmedim ki bir ailede farklı düşüncelerde insanlar barış, sevgi içinde yaşıyorlar. Bir de batı deyip şekil olarak onu benimsemek değildir, bilimden ayrı kalmamak ilerlemektir. Giyinmiş kuşanmıştır evi konfor içinde olur fakat bir bakarsınız ki iki kelimeyi bir araya getiremez, cümle kurmaktan acizdir. Açıklamaya çalıştım umarım anlatabildim.
serinin son şiirini şu anda çok merak ediyorum açıkçası. şiirin hikayesi oldukça açıklayıcı . lakin aydın insan toplumu gözlemleyip gerçekleri ortaya koyup toplumun kendisiyle yüzleşmesini sağlamaya çalışmakla beraber , aynı zamanda adres sunmakla da görevlidir diye düşünüyorum.gerçekle yalanın ayrılması için toplumun yaşadığı yalan gerçekle hakikat olan gerçeğin hakkıyla bilinmesi gerekiyor derim nacizane. o yüzden ilk şiirinize yorum yazarken cesaret isteyen bir seri demiştim.
o yüzden serinin son şiirinden çok şey bekliyorum. inşallah yanılmam.selamlar saygılar...
HER KELİMESİNE İMZA ATACAĞIM NEFİS BİR ÇALIŞMA.
ÜSTADIM ELLERİNİZDEN ÖPÜYORUM.
SELAM VE DUA İLE.
Araştırmacı tarihçi Yılmaz Öztuna, Gütenberg için, (Matbaayı icad etmekle ilgisi olmayan bir usta esnaf) tabirini kullanır. Matbaanın icadının ona dayandırılmasının tamamen propagandaya dayalı bir aldatmacadan ibaret olduğunu söylüyor ve şöyle diyor:
Bugün aşının(Çiçek Aşısı) mucidi olarak Jenner büyük dahi diye klasik litaratüre geçmiştir. Aynı şey, matbaayı icad etmekle ilgisi olmayan bir usta esnaf olan Gütenberg için de söz konusudur. Kültür ve propaganda savaşı yapmak kafi değildir. Yaptığını adeta ispat etmek ve duyurmak şarttır. Hatta yapmadığı şeye inandırmak bile mümkündür.
Onu bu hükme götüren sebepler az değildir. Her şeyden önce kağıt sanaiinin gelişmesi matbaanın ortaya çıkışında büyük rol oynamıştır. Onun keşfinde Müslümanların rolünü de inkâr etmemek gerekir. Dr. Sigrid Hunke’nin görüşü de budur.
Haçlılar Haçlı Savaşları sırasında Mısır ve Suriye’de kumaşlara tahta kalıplarla basma usulünü görmüş, ülkelerine götürmüşlerdi. Prof. Risler’e göre bu sanatın matbaacılığın ortaya çıkışında tesiri kesindir.
Öte yanda Endülüs hükümdârı 3. Abdurrahman, emirlerini ilkel matbaa denilebilecek bir teksir makinesiyle çoğalttırmaktaydı. Prof. Dr. Hitti makineden bahsederken, (Bu baskı dairesi herhalde bizim mekânizmasını bilmediğimiz ilkel bir matbaa mahiyetindeydi.) demektedir. Prof. Risler de bu görüşleri teyid sadedinde şu cümleleri kullanır; (3. Abdurrahman’ın katibi, resmi vesikaları henüz mekânizması keşfedilmemiş ilkel bir matbaa sayesinde teksir ediyordu.)
Günümüze kadar ulaşan tarihi belgelerde matbaanın Gütenberg’den önce keşfedildiğini ortaya koymuştur. Matbaaya ilk defa 9. yüzyılda Türkistan’da rastlandı. 1902’de arkeolojik kazılarda çıkarılan Uygurca metin ve kitaplar bunun delillerindendir. Çinliler, Koreliler, hatta İranlıların da matbaa kurdukları bilinmektedir. Prof. Darper Venediklilerin matbaacılığı Çin’den getirdiklerini söylemektedir. Türk, Çin ve Korelilerin klişe tekniği de 14. yüzyılda Hollanda’ya geçmiş, Gütenberg de oradan almıştır.
Bu arada Osmanlı’ya matbaanın gelişi üzerinde de duralım. Osmanlı’ya matbaanın geç girdiği doğrudur. Bunun elbette bir kısım sebep ve gerekçeleri vardır. Yalnız şunu hemen belirtelim ki, Osmanlılarda ilk kurulan matbaa İbrahim Mütefferika’nın kurduğu matbaa değildir. Azınlıklardan Yahudiler 1495’te Selanik’te, 1505 ve daha sonraki tarihlerde İstanbul’da bir çok matbaa kurmuşlardır. 16. yüzyılda Musevilerle birlikte Rum, Ermeni, Romen gibi azınlıkların da matbaaları vardı. Bunlara en küçük bir müdahale dahi yapılmamıştı. Fakat ilk resmi matbaayı kurabilmek için daha çok beklemek gerekecekti.
Bunun en önemli sebebi İmparatorlukta bir hattatlar ordusunun bulunuşuydu. Sadece İstanbul’da 90.000 hattat vardı. Matbaanın yapabileceği işleri onlar fazlasıyla görebiliyor, onun için de matbaaya ihtiyaç duyulmuyordu.
Mesele tamamen ekonomikti. Böyle bir anda matbaaya geçiş bu kadar insanın aç ve işsiz kalması demek olurdu. O tarihlerde yapılan divitle kalemin sembolik cenaze merasiminde hattatların açıkça işsiz kalacaklarını ilan edişleri de bu gerçeğin bir ifadesidir. Gerçek bu olunca meseleyi taasuba dayandırmak insafla bağdaşmaz.
3. Murad zamanında yurt dışında basılmış Osmanlıca, Arapça ve Acemce eserlerin Osmanlı ülkesinde serbestçe satılışı, üstelik azınlıkların matbaalarına ses çıkarılmayışı işin kökeninde taassub olmadığının açık delillerindendir.
Batılı J. Porter ve G. Larpent de müstenihlerin(Kopyacılar, hattatlar) menfaatlerinin korunmasının matbaayı geciktiren sebeplerin başında geldiğini belirtmektedir.
Ama 18. yüzyılın ilk yarılarında bu tablo değişmeye başlayacak ve şartlar Osmanlıda matbaayı zorlayacaktı. Çünkü, bu yüzyılda Avrupa’da kitap basımı bollaşmış, bir kısmı ülkemize de girmiş ve ilgi görmüştü. Bir yandan da değerli el yazması eserlerimiz bol paralar verilerek Batılılarca satın alınmaya başlanmıştı. Divan’ın 1716’da aldığı karar, bu akını önlemeye yönelikti.
KAYNAK: İslam Ve Kimya (Şaban Döğen)
Fikret Oğuztürk
......................................................................
Yukarıdaki şiir bir hesaplaşmadır, Tanrıya iç döküştür. Şaire göre bir duadır...
......................................................
İçindeki bazı söylemler ise mistik ve doğu zihniyetinin işin içinden çıkamayınca ve İslam'ı güzel davranış olarak yaşamayı ve yaşatmayı beceremeyince başına gelen her türlü bela ve musibettin nedenini öncelikle ve kolay bir şekilde başka yerlerde arama alışkanlığının bir örneği, dile getirilmiş bir ifadesi izlenimi verdi.
..............................................................
Arap, Emevi düşüncesi değil midir Hak dini mensuplarını iktidar, mevki uğruna kesen, boğazlayan,bölüp parçalayıp bugün bile Irak'ta aynı kaderi paylaşanların düşmanla değil birbiriyle boğuşmasının temelini atan.
Yalan mıdır?
Bunu batı mı organize etmişti. Güldürmeyin,O Zaman batı karanlığın içindeydi.Kendi derdindeydi.
................................................................
Hazerfen Ahmet Çelebi ilk uçma denemesinin, sonucunda ipe götürülürken ve de matbaa 350 yıl sonra bu ülkeye gelirken bile Kuran'ı basmak günahtır diyen batı mıydı?
..........................................
Elbette batı taklitçileri olmuştur tarihimizde, onlar bugün ABD bağımlıları gibi batıya ekonomik yönden mum olunca, borç batağı altına girdikçe her türlü yalakalığı, yapmışlardır,boyun eğmişlerdir.İşte o tarihlerde İngilizleri sevenler cemiyeti ve bunların içinde kimlerin olduğu.......
Çünkü gebe kalan her türlü takliti ve şaklabanlığı yapar.Başı dik olamaz.
...........................................................
Ve sizin taklit dediğiniz yıllardan çok önceki yıllar tembelliğin, keyif sürmenin sonucu değil midir bozgunlar, yenilgiler.,gerilemeler...
...................................................................
Endülüs'ü yiyip bitiren Batı mıdır? Yoksa İktidar hırsı uğruna birbirini yeme midir?
...............................................................
Batı senden ilim ve bilgi alırken sen niye ondan bilgi değil taklit aldın? Aldıysan suç kimindir?
Batı emperyalisttir ve sömürgecidir tamam da sen sömürülmeyi hak edecek şekilde har vurup harman savurursan adı batı veya doğu biri gelip seni sömürecektir.
.................................................................
Özetle aziz kardeşim bu söylemlerin sonucunu artık insanlar anladı.
Temcit pilavı gibi her önümüze konuluşta çözüm değil çözümsüzlüğe neden olduğu aşikardır.
..................................................................
.Bugün Irak'ta bebelerin başına bomba atan uçakların benzinini kim karşılamaktadır? Bu uçaklar nerelerde konuşlanmıştır?
Sözüm ona bizdeki Emevi hayranlarının çok heveslendikleri, demokrasi,eşitlik, insanlık, doğruluk vb erdemleri yok olmuş şehler, krallar da İslam'ın emirleriden zerre ayrılmadıklarını söylemiyorlar mı?
...........................................................
Bizde terörist eylemler civan gibi delikanlıları kahpece yere sererken de çok yıllarca batı takliti yaptık deyip bağıranlar (gerçek inananları tenzih ederim) ABD'nin gözünün içine bakıp duruyorlar emir ve amadesinden asla çıkmayıp ve günde bilmem kaç miyon faiz ödemekten utanıyorlar mı?
....................................................................
Öyle gülünç şeyler yaşıyoruz ki, cümle alem biliyor da teröristin yerini sözde ABD bilmiyormuş...
...............................................................
Sanatçının bir toplumun gözü,kulağı, atan nabzı olması fikrinize katılırım.Öyle olmalıdır.
....................................................................
'Gerçekleri savunmak demek, önce gerçeklerin ne olduğunu, yalanı yalan, gerçeği gerçek olarak ayırmaktır. '
şeklindeki söyleminize göre bu gibi soyut ve tartışmalı ve göreceli konularda salt gerçekler bulunsaydı ne ala...Ama;
Bana göre gerçek ya farklıysa?
Evet aziz kardeşim, söyleminizle günümüze yaşanılanlar ters düşmektedir.
.......................................................
Keşke her şey yazdığını gibi olsaydı...
.............................................................
İŞTİR KİŞİNİN AYİNESİ LAFA BAKILMAZ sözünün gerçekliliğini tamamen yaşamaktayız günümüzde.
........................................................
Son olarak bu savlar karşısında sanatçı belli bir zümre ve grubun zevkini okşayabilir ama bu onun sanatını yüceltmez.
.........................................................
Bunları niye yazdım, eleştiriyi sevdiğiniz için yazdım.Ben sizi benden farklı düşündüğünüz için seviyor ve okuyorum.
..............................................................
ÇÜNKÜ FARKLILIKLAR GÜZELDİR: TIPKI ÇİÇEKLER GİBİ....
.....................................
İSLAM güzel ahlaktır.(HZ. Muhammet)
Bir tek şeye ihtiyacımız vardır; O da çalışkan olmak. (Atatürk)
.........................................................
Diye ekliyor (şiirin altına eklediğiniz) gibi tartışmaların bilimsel arenada yapılmasını daha uygun buluyorum.
Dikkatle okuduğumun bilinmesini diliyorum.Kutluyorum.
üstadım af kapısı son nefese kadar acık diyor mevlamız, tövbe kapısı kapanmadan tövbe edenlerden oluruz insaallah,,güzel bir şiirdi,emeginize saglık kaleminiz daim olsun insaallah,,
saygılarımı iletirim,,
selam ve dua ile..
Bu şiir ile ilgili 29 tane yorum bulunmakta