Artık Kolej’den mezundum.
Okul kapısında makasla saçımı kesecek kimse de kalmamıştı. Saçlarımı omuzuma değil; belime kadar uzatabilirdim. Zaten duvarımdaki posterlerin içine atlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Hacettepe Üniversitesi yıllarım başladı. Artık odanın, adanın dışındaydım. Yaşıtlarım sanki koca adamlardı. Çoğu dar gelirli ailelerin, binbir güçlükle Türkiye’nin dört bir şehrinden, kasabasından, köyünden oralara gelebilmiş çocuklarıydı. Çıkartılmış bir kavganın çekiçleri; çivileriydiler.
Bir de beraberlerinde getirdikleri kültürleri vardı. Yaz gelince yazlığına değil; “köyüne giden” arkadaşlarım olmaya başlamıştı. Herkesle, ama herkesle ön yargısız arkadaştım. Şehrin her semtinde, her öğrenci yurdunda, her kahvesinde sevdiklerim, sevildiklerim vardı. Orhan Gencebay da büyük adamdı. Saz çalan bir arkadaşı dinlemek; Rod Stewart’ı dinlemek kadar zevk veriyordu. Erzurum’daki gençlik kampına giden Halil’in anlattıkları; bir damla suyu paylaşmaları da çok güzeldi; bira kamyonuyla Marmaris’e gitmek de.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta