Zorunlu Kapsam İçleri Bazen Özeleştirisiz

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Zorunlu Kapsam İçleri Bazen Özeleştirisiz

Sen bana getirdikçe getiriyorsun üstüme, ama ben terliyorum
(Çocuğun güncesi)
-

Douglas Hurt’ün az kısa boylu olanı değil mi ya; Erdoğan Teziç?
Ne kadar da benziyor; bu kadar da olmaz ki, insan gülüyor:
Bir kere övse bile Nowitzki’yi; girdi gözüme zaten ama,
diyeceğim ki hık demiş burnumdan da düşmüş:
Yok Orhan’ın yaşı gençmiş, yok şuymuş, buymuş;
Ama Olli Rehn bari görsün, Nobel’i Nihat’a verelim.

Bazı suçlamaları’nda aşırıya bazen kaçsa da,
Onun Taparım ruh ve dürüstlük haline insan.
Kim ki böyle bilinçli, yere de gelmez sırtı;
Sertı yere gelmemek için yapmaz, o “kim ki” (dediğim):
İşin “bazılarına gelen” garibi: işin garibi:
Bilirsiniz, bilirsiniz canım, durun! nerdeymiş benim baltam.
Keserimi aramıştım pardon, pardon. (!)
Bahçedeyim ya dedemle Burhaniye Denetkoda bir çocuk, bahçe işlerinde …

Nihat Genç hasta kafaları sorgular,
Ama hasta olmayanların yarısı da çıkar,
kendine suç biçer ve boğalaşıp saldırır.
Ama harekette olanı bile gelip yıkamaz.
Yarı’nın yarısı var ya, o geriye kalan;
Onun da yarısı, sessizdir.
İşte onlar, Engizisyonda asılan, kesilen ya da kafaları cadıları ya da sahtelendirilmiş cadıları izleyip alkışlayan zümre gruplardır;
ki o cadıların da yarısı ya da yarısı bu yarı’nın suçlu belki, bilinmez, o da başka …
ama masumlara olmuştur da olan:
en geriye kalan öyle biriktirmiştir ki içinde;
kötülüğe karşı bağışıklıdır, biyolojik vücudun alerjen çeken yapısalı sorunu yaşanıyor bulunsa bile.
İşin garibi nefret beklenir böylelerinden;
ama asla nefret edemez bir çeşit şeylerden!
(çünkü “o çeşit şeyler”, küçüldükçe küçülür;
konuştukça gözde küçülür, küçülenlerin yarısı; bu yüzden konuşamaz)
Bir vaha yaratır Bağdat’ta, adı geçecek yarınlara 7 kutsal,
Asma bahçeleri, biri, bu yüzden …

Her şey yaratıdır; hem de nadiren, yoktan yaratıdır!
Litosferin daha içinde “yerde yanan mum”, işte öyle yanar,,,
Kardaki dımdızlaklık gibi; ondaki, sair düşünülen fikri zamanların, kıyıdan gözlenen denizin şavkının yakamoz oynaşmaları gibi!
Göz gözü görmezse de
içinde yanar eriyik demir’in, mum bu …
Her şey yaratıdır,
Saniyelerimiz hayatımızın yeterli savunulacak yaratıcılıktır,
Hayatın tümü bir saniyeye sığamaz
bazı anlar daha çok etki bırakırken bizde
Ve biz ki, bazen emin olamam her saniye başı bakmadan aynaya kendimden! !
Sonuçta hayatın tümüyle saniyeleri de götürür gibi birbirinin tümünü
ama yine de hayatın tümü’ne bir ekstra haklılık payı da çıkaramayacaktır bu
(madde-antimadde ilişki ağı’nda anlatıldığı üzere:
hangisi ağır basmış olmalı ki
madde yaratmıştı yaşadığımız bu evreni?
bir olasılık okyanusunda, bir artı, ah sayısızlıkta elde edilen bir kör(!) kazanım!
Haydi bakalım, kolay emin olalım; karanlığın güçlenişinden (!)
Olabilen varsa bir ara da bana yazsın, kanıt –ama- sunsun.
Asla kanıt bulamaz karanlık,
çünkü demir eriyik içinde kar tutmuş bölgelere güneş ışığı altında güneş gözlükleriyle bakmak umududur gereksiz yaklaşımların;
ama umuduysa gerçeğin asla beklemek olamaz, asla konuşmamak,
sessiz kalıp bazı gerçekleri yadsımak şeklinde belirtiler sergileyen bir güçsüzlük olamaz.
Umut kendini uzağa yerleştirememektir, umudun uzak olduğu yerde! ! !
***

Bazı içgüdüleri olsa da cinsin, sevgi içlerimizi kapsayan;
Kendini bilmeyen insan, kendini yitirecek
ve asla hapishane köşelerinden kurtulamayacaktır
böyle şekilden yoksun, yüzlü ama gözü, kaşı, burnu …seçilemeyen bir azman

“İnsan Hakları Komisyonu Malatya'da” *
Bilmeli ki insanlar tek tip olmuyor:
Sorun şu ki cesareti ele alabilecek misiniz?
Gazetede yuvadaki bebeğe bakan 1
Kadın yüzünü gördünüz mü bilmem:
28 Ekim 2005 Cuma,
Milliyet gzt; ilginç bir tesadüf ancak başı bağlı bir mavi bağcıkla Zardoz tanrı ve tanrıçaları gibi zekasıyla bunamış ve nefret bürülü gözleri.
“Dinden imandan çıkartma” diyor el kadar masum bebeğe
Ve sonra tövbe, neler yapıyor.
Dinin olsa kaç yazar; cücük, tırnakta tırnak ucu …
İnsanlık parayla değil; fukaram benim, hamamböcek! !
Kalbin kötü en başta ve hiçbir yanın senin kendine dönmeyecek! !
Baştan silinmiş son’lar başa dönebilmeyi ya da son’dan kaçışı, bir çeşit sonlar’da silinmiş baş’lar hazırlar sanır bunlar! ! !
Ve ki başka da bir şey bilmezler, Tanrı’dan bile aman dilemeyerek, işte, “dinden imandan çıkartma” derler!
Bu suçlular, onlar aklı olsa biraz daha beklese; suçlarını işlerdi Kadir Gecesi’nde, Kadir Gecesi’nde off yahu tevbe;
çünkü ruh yok, akılda yok bu sorumlularda, iyi niyet hiç yok
ki şefkat, masumane değerler v.s. hak getire! !
İçte olmalı ilk önce! ! !
: Lafımı ben sakınmam,
Karafatma, dul değil;
Belli, çekmemiş ama çektirir.
Laf demek düşmez bana;
Dersem oturturum kalmaz yanıma …
Diğer Naciye isimlilerin, tüm bebeklerin, Aysun’ların, diğer turist mağdurların suçu ne! ! ! ? ? ……..
:Bir de Aysun evet var, olayın diğer yanında. 2
Farklı bir haber ama mağdur yine
Belli, bu Türkiye’nin bir izdüşümü.
14 yaşında zanlısıyla evlendirildi çünkü.
Naciye dul değil, gözlerinde nefret.
(Tüm evli ya da bekarlara değil bu lafım ama;
Mesela Aysun bekarmış bile evliyken)
Naciye dul değil, çirkinliğini bile örtmüş
Onun nefreti, ordan oraya savuruşu
Bebekleri ve artık cezasını çekecek.
Ama unutulmasın, bu yetmeyecek.
Bir daha bu tür şeyler olduğunda
bu konuların üzerine çok daha gidilecek.
Ve artık kendi nefretiyle ördüğü
dünyasında ondan nefret edilecek.
Aysun gibi biri daha vardı,
Kimse yorum bu konuda yapacak mı?
Hayır, hayır Türküz, kutsalız (!)
Yapmayacakları bilirim,
konuşacakları da bilirim.
Aklımın bir köşesinde,
‘Ama tahmin etmesi zor’ anlamında değil,
Yani onları savurup attım
aklımın bir köşesine.
Hayır canım hayır bilirsiniz,
o gerekli kişileri aklımın köşesine savurup attım;
Pek de değersizcesine.
Aynı şey gelmiş, bilir misiniz - 3
bilirsiniz, bilirsiniz!
- işte o ingilizin başına da.
Yine de dile getirmeyeceğim
olayın ne olduğuna dair.
Tahmin etmeniz zor değil,
ama dedim ya;
Bu konuda konuşacakları bilirim
ki sözüm dışarıdır ki bilirler bunu,
onlar için; konuşmayacakları da bilirim,
dedim ya daha demin.
Yok canım.
Bilirsiniz bilirsiniz.
İşte Antalya, işte Marmaris;
Gökdelen dikmişler İstanbula ses verirseniz.
Ama tatile gelen bir turiste güneye
yeltenmeyi de bilirsiniz.
Büyük patronla ve küçükleriyle onların, daha doğarken anlaşmışsınız!
(bazı şehvet bürümüş salyalarda,
akıl bile yok.
halbuki mağra adamı kendindeydi.
çünkü Orta Çağ’da tıkanacakmış.
daha sonra buz çağı geldi
işin garibi.
yarısı giderek tropikale;
yarısı ise buzlara, daha güneye)
Sonra Türkiyeden çıkacak mı, çıkmayacak mı
bilinmeyen o mağdura;
koz yakaladım, açık yakaladım sanıp
tehditler bile edebilirsiniz.
Otel müdürünü kastettim, biliyorsunuz.
Bilirsiniz, bilirsiniz. (
şimdi o adam, hem de suçsuz sanırken kendini bir de,
Korkusundan pöö bana da mı rüşvet verecek?
Bence buna hiç cesaret etme.
Alacağın yanıtlar beni bende değil; ancak, seni sende aşar!)
İşe gelen şeylerden de söz açıp
işinize gelmeyeni uygulamayı da seversiniz.
Para vermeye çalışmadı mı o otel büyük patronu?
(onun da annesi babası yok mu?
iyi ki İngiliz avukat varmış o otelde.
Bunu ben derim.
Başka diyecekler varsa yakın çevremde
onları da bilirim.
evet, ama “demeyecekleri” de…)
Rüşvet değil mi bunun adı?
Yoksa ben mi cahilim.
Ama body guard büyük patrondan bile daha kötüymüş, bak sen.
“İnsan-faz durum-kurgusal yaklaşımları” bile olamaz bu!
Demek köydeki biri ekonomiyi daha iyi uygulamış, şehirli köylülere nazaran (!)
Tabi tüm köylüler değil kastettiğim, her konuda olduğu gibi.
Masumların gözüne sokup sokup çıkarmış?
Çok merak ediyorum o bodyguardın cezası ne olacak?
Aysun olayı ilgiyle araştırılacak mı?
Ya da, ya da,
Bir daha Naciye adında birinin
Yuvalara alınıp alınmamasını tabi tartışmaya açmaktan gayrı,
Gerçekten psikolojik bir kontrolden
geçirilecek mi işe alınanlar, dadı?
İnsanda şöhret arayan bakışlar,
Daha bakmadan kendilerini belli ederler!
Bazıları fazla kokuşmuş,
Ama bazıları ise devamlı konuşurmuş.
Konuşan mı suçlanır yoksa
Kafasında sessizden nefret geliştiren mi
cezalandırılmalıdır?
Ne dersiniz?
İki yoruma bir puan.
İki bininciye ise sıfır onda beş puan.
Evet bende böyle,
Başkasında başka.
Başkasında başka,
Kimse istemesin popülarite.
Ama “ (söz) meclisten dışarı yiğitleri” de yanımda:
demeye gerek yok,
suçlayamam herkesi.
Çünkü bazıları doğanın verdiğini kafi bulur,
(bazıları ise asla yeterli bulmaz
Asla yılmaz.
Ve bunun dökülmemesinin sebebi nedir bilir misiniz,
Kendi ifradına?
Cevap bekleyenler mi oldu, zaten cevabı verdim, verdiniz soruda!
Sorumun ikinci göz öbeğinde, cümlenin.
Bak yine de açıkladım, neyse fazla göze hataları da sokmayalım)
Ve nefreti büyütür tam da göbeğinde.
Bazısıysa direnir
Hatta güneş bile açtırır.
Ve hatta şaşabilecektir.

***
Şaşıran (Avrupalı yüzü ya da doğulu) çok yaşar,
Şaşırmayan Manhattan’da yaşar.
Yaşayan Prag’da, Louvre de Muse, Ankara’da ya da Kars’ta yaşar.
Big Bang saatini Big Ben’le tıklatıp, heybetli Atakule’de
zindelik koşusunda “rüyacı Flâneur, bizim içinse Levanten (!) mesela V.Jules,” döne döne;
Hayat’a vernik Jules Verne 1801’lerde anılan daha, Ay’a yolculuk…
Bilmez canlı kalmayı, rüya görmeyen! ! !
Koşturdum mu canlıyım sanır.
Avukatmış, avukatlığın adını kötüye kullanma!
Borsacıya ise lafım yok, ama aslında çok.
Sanma ki Manhattan’dan başka yer yok …
Hatta sanma ki Dubai, “tek” gökdelenler eseri!
Eller yoğurmuştu, yakında balıkçı kasabası, emek çölden yoğruldu.
Ve bu, tpıkı Waterloo’nun (tıpış tıpış) üzerinde (Aborgini lehçesi bir “kangaroo”)
(mırr, haydi emzikli pış)
kolları gevşek iliştir(il) me perçem kasnaklara dayalı
lanet olası, beklemek gibi
(köprülerin ara, kaldırılışı ve Atlas)
güneşin doğuşunu;
gün batımını değil,
tan ağarışını..
Anıtkabirden;
Ve günbatımını beklemek de ama,
Thames den!
Son iki satırı koymuşum demek:
Hayır canım, hayır,
Bilirsiniz bilirsiniz canım;
Evet,
Şaşırtacağımı bildiğimden

İşte böyle, “dare”! ! !
Bastır Gorillaz,
Yeni nesil bir takım kuleler zirveleri kubbeli, gökler üstü bulutları da aşan.
Bir küçük göktaşına yükselmiş
ama yeryüzünden görünmüyor …

Ve hala yaşıyor …

Tüm bulutları dağıtıp en yukarı yükselmiş
ve artık birkaç maymun, fikri babı, kahkahası yalnızca onun takıntısı …

“Dare”! ! !

Ve hala yaşıyor …

-
Kanıt isteyenler için işte tarihler ve saatler ile saniyeler:
“Kanıt isteyip okuyanlar ve okumayanlar” içinse işte gerçek tarihler ve yerler

1) 29 ekim – yuva dehşeti! gizemi seven varmı, gündem olduğunda gaztede? Varsa sanırım o kişilerin cezası müebbet olsun artık ne diyelim. İdam mı desek yoksa abd’ye uyup hı.
2) 29 ekim 2005 Cumartesi Milliyet Gazetesi 1. sayfa – Aysun Bolat olayı
3) 26 ekim 2005 Çarşamba Milliyet Gazetesi 3. sayfa haberi – mağdur turist olayı

*alıntı

Dare (son bi şarkı klip, Damon Albarn)

En son dönem bir Türkiye profili. Son dönem olayları ve görünen görünmeyen failleri taşlamaktan öte; ele alma, bükme,oraya buraya yontma, şekillendirme şiiri
Kanımca en kötü döngüler cımbızla seçip belirtilmeli ki insanlara düşünme payı bırakılabilsin, bu ülke hak ettiği yeri alsın; en güzel günler daha gelmedi. Kuşbakışı bakışları kendi tavırlarımızda azaltmalı ve birey olmaya önem vermeliyiz. (Öyle devlet babaların şapkasını çalmakla bir anık sempatiler v.s. Clinton’un bebek yanağı öpmesine duyulan sempatiler v.s. geçci toplumsal faktörler, önce temelden kendi kendini yetiştirmeli insan) Çünkü yuvada olanlara sebep tek tük insancıklardır, insancık bile denemez. Böyle böyle temelden ele alınıp düzelecek ve sonra da Türkiye geneline uygulanır. İyilik insanın içinde başlar.

gün geçmiyor ki bi şey olmasın. vah ülkemiz ne zengin bu yönden(!) daha dün seyfe tuz gölü yazdık bu gün yangın çıkmış manyasta

Sevgi saygılar

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 31.10.2005 03:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Akın Akça