Zor Tekellüm Şiiri - Yorumlar

Ekrem Yalbuz
10

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Esinti istersen her bir sanattan
Sar’da, sur’da, sır’da, ser’de mâna var.
Bir ilham beklersen edebiyattan
Nâr’da, nûr’da, yâr’da, ter’de mâna var.

Ebî baba, ümmî ana, ahi kardeştir
Maddenin aslı dört, ciheti şeştir.

Tamamını Oku
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 26.08.2013 - 15:23

    Gerçek şiir, iyi şair... Bulunduğu yerlerde nadir...

    KUTLU / YORUM.

    Sevgiler... Saygılar...



    Cevap Yaz
  • Hikmet Çiftçi
    Hikmet Çiftçi 26.08.2013 - 14:07

    ZOR SÖYLEŞİ

    Zaten şiirin başlığını gören hemen takılacaktır ve “ne demek istemiş diye kimi merak edip okuyacak” kimi de “aman boş ver, tekellüm de neyin nesiymiş” deyip geçecektir.
    Edebi eserlerde başlık da çok önemlidir. Çarpıcı, ilgi uyandırıcı, dikkat çekici ve meraklandırıcı başlıklar kendini okutur. Ancak, anlaşılması zor olan (günümüz için, gençlerimiz ve kelime dağarcığı az olanlar için) bu tür kelamlrda bulunmak riskli olabilir.
    Bir de kelimeleri çok yönlü, çok anlamlı kullanmak da yine kelime bilgisiyle yakından alakalıdır. Yazım kurallarımızda pek çok işaret kullanılmaz oldu. “sar” kelimesinin yazılışını bilmezsek, tam olarak hangi anlamda kullanıldığını da kestirmek mümkün olmayacak. Bu sefer iş yine başa düşecek ve kullanıldığı yerdeki cümlenin akışına en uygun anlamı seçilecek ve buna göre anlamlandırılacaktır.
    Okuyanın zorlanacağı bir yerdeyiz.
    Cinas için bu tür kelimeler de mutlaka gerekiyor. Arapça ve Farsça kelimeler çok anlamlılıkları bakımdan sanırım daha zengin. Aslında biraz da bizim yazımımız bu zenginliği kazandırıyor. Biz yazıda harf olarak “ayın” ve “henzelif”i kullanmadığımızdan ve dahi bizde tek harfle gösterilen, ancak Arapça ve Farsçada birkaç şekilde (harfle) gösterilen pek çok kelimenin varlığı da, bize göre cinas için bir vesile olmuştur.
    (sar - sa’r –sar’ ) şeklinde üç farklı yazılışı ve dolayısıyla da farklı anlamları olan bir kelime…
    Ayrıca Farsçada (küh-sar) ek. Çokluk anlamı katan ek. Çok dağlık alan. Dağlarla kaplı yer…

    Her bir sanattan esinti (yel, rüzgâr, ilham) arıyorsan, ser’de (yerde, ateşte, yere düşmekte, kısa boylu olmakta): sur’da (sur: kale duvarları, düğün, şenlik “Surname: Osmanlılarda şehzade ve sultanların düğünlerini ve şenlikleri anlatan eserler – sûr: İsrafil’in Kıyamet Günü üfleyeceği borazan – su’r: Aslanın saldırması, hamlesi), ser’de (ser: baş, tepe, uç, başkan, reis - se’r: kin duymak, intikam- öç almak – ser’ : Uzun boylu adam, yumuşak esnek bedenli dilikanlı, yaş üzüm çubuğu – yumurtlamak (Farsçada).
    Şiirde her bir kelime bilinçli olarak ve özellikle seçildiğine göre; kısa boylu- uzun boylu, çekingen, ürkek – aslan saldırışlı, cesur; düğün, şenlik – kıyamette İlah’a kavuşma gibi çok farklı anlamlarıyla değerlendirmek gerekecek.
    İşin bir diğer yanı da dizelerdeki fonetik yapı, yani seslerin uyumu. Sadece ilk iki dizede “s” sesi sekiz kere tekrar edilerek güzel bir aliterasyon örneği oluşturmuş.
    Kelimelerdeki mecazları ve cinasları da eklersek sanatlı söyleyişin en alalarından olduğu görülecektir.

    “Nâr’da, nûr’da, yâr’da, ter’de mâna var”

    Bu dizede de aynı hassasiyeti ve aynı değerdeki anlam çokluğunu ve güzelliğini görüyoruz.
    Dörtlüklerde gerçekten sanatlı bir söyleyiş olduğu dikkatlerden kaçırılmamalı. Tabiî, sözümüz bilenler için.
    Mecazlar, (Kelimelere gerçek anlamlarının dışında mecazî anlamlarıyla kullanma) - kinayeler (hem gerçek hem mecazi anlamını birlikte kullanma, imalı anlatım) - ihamlar (bir kelimeyi pek çok anlamıyla bir mısrada, beyitte veya kıta kullanma): tevriyeler (anlamı herkesçe bilinen bir sözü, uzak anlamını kast ederek söyleme): tenasüp (anlamca ilgili kelimeleri bir arada kullanma) - teşbihler (benzetmeler) gibi sanatların da olduğu aşikardır.
    *
    2. dörtlükte kelimeler Türkçe karşılıklarıyla bir arada kullanılmış.
    Eb(î -u): baba - ümm(î): ana - ahî (kardeş) - dâr: mekan, yer – gor (gur): mezar – har :ateş.
    Maddenin dört hali ve beş yönü olduğu da gayet anlamlı bir şekilde yerini almış. Maddenin dört halini ve ana yönlerin dört olduğunu bilmeyenimiz yoktur sanırım.
    Ya beşinci yön?
    Yerin dibine inecek birine ne demeliyiz? Ya hep yukarıya, mümkün olduğunca dik çıkması gereken birine hangi yöne doğru git diyeceğiz? Görülüyor ki, beşinci yön aşağı ve yukarıyı ifade etmektedir. Bu yüzden de “beş yön” çok doğru ifade ve bilgidir.

    3. ve 4. dörtlüklerde kullanılan kelimelerin anlamları da yanında verildiğinden anlamakta güçlük çekilmese gerek. Ben 2. dörtlükte işaret etmiştim.

    Yer göğe yayılan gerçek ilmin züz’lerde olduğu vurgulanmış. Kuran-ı Kerim’in muazzezliğine, muhteşemliğine işaret edilmekte. Ayrıca der ve mîr kelimeleri de bir arada kullanılarak dergâh ve mîr (pîr, şeyh) anlayışında da keramet olduğuna işaret edilmekte. Yani, yolunu bulmak isteyene bir yol gösterici lazım demekte.

    4. dörtlükte telmih sanatı yapılarak. “tûr”dan bahsedilmekte. Tur Dağı, Hz. Musa’nın Allah’la konuştuğu, O’nu görmek istediği dağdır. Allah’ın bir nur halinde dağda tecelli edişi, Musa’nın gözlerini kamaştırdığından görmesi mümkün olamamıştır.

    Aynı zamanda aşağıdaki sure ve ayete detelmih yapılmıştır.
    * 'Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. 'Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana.' dedi. Rabbi ona buyurdu ki; 'Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin.' Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, 'Sen sübhansın', 'tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim,' dedi. (Araf suresi, 143 )
    * 'Onu, özel konuşmak için yaklaştırdık.' (Meryem, 19/52)

    ***
    Görüldüğü üzere şiir laf ola beri gele cinsinden değil.
    Gerçekten genel kültür, kelime bilgisi, edebi bilgi ve edebi sanat bilgisi ve çok geniş bir dünya görüşü, tecrübe ve kelime zenginliği gerektiren, görünüşte kısa ama çok dolu dolu bir şiir. Yani her bir kelime ve mısra üzerinde sayfalr dolusu yazılabilecek ve anlatılabilecek bir şiir.

    Şiiri bütün derinliğiyle açıklamaya kalksam hem üzerinde biraz düşünmem, bazı hususlarda eski bilgilerimi hatırlamam gerekecek. Hatırlayamadıklarıma da bakmam şart. Yani sallamayla geçiştirilecek bir şiir değil.
    Hele hele ki, “çok güzel ve anlamlı bir şiir” demek bize ve şiirin derinliğini bilenlere hiç yakışmaz.

    Değerli Cinasî Bey kardeşim.
    Şiir çok geniş anlamlı. Bizdeki zaman o kadar geniş değil.
    Bu güzel eserinizden dolayı sizi içtenlikle kutluyorum.
    Şiirlerini severek ve düşünerek okuduğum değerli kardeşime daha nice şiirler yazması içi uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.

    Tebrik ve takdirlerim size.

    Seçici Kurula da özellikle teşekkürler.

    Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun efendim.

    Dostça ve sağlıcakla…

    Hikmet Çiftçi
    26 Ağustos 2013

    “GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”

    Cevap Yaz
  • Melahat Demir
    Melahat Demir 26.08.2013 - 13:16

    Tekellüm: Söyleme, konuşma…
    Şaire gelen ilham inancıyla sıkı bir ilişki içindedir. Şair, kâinatın nasıl var edilişini tefekkür etse bile feyz yoluyla kalbe gelen özel anlam ve bilgi, belirli kelimelerle dile nüfuz eder. Kontrolü olmayan sübjektif bir niteliktedirler. Ancak şair, bunları ayıklayarak
    Zihninde canlandırır. Tıpkı Sayın Cinâsî Üstadın bu şiirinde olduğu gibi aliterasyon ve asonanslarla birbiri ardına aynı kökten kafiyelerle suyun akışına hız verilir.
    ’Sar’da, sur’da, sır’da, ser’de mâna var.’diyerek kelimeleri konuşturur. ’ Sur: Kale duvarı
    Sır: ketumiyet, Ağzı sıkılık, açmazlık, ketumluk.
    İçinde tuttuğun sır, ağzından çıkana kadar senin kölendir. Ancak ağzından çıktığı ve başka birisine söylediğin andan itibaren sen onun kölesi olursun.” Hazreti Ali
    İki kişinin bildiği sır olmaz.
    Sırlar vardır, insanın kalbini sıkıştırır, beynini kemirir, ona acı verir, ama hiç kimseye söyleyemez, çünkü o sakladığı sır onun veya başkasının iyiliğine yarayacak bir şey değildir.
    Tüm bu düşünceleri belli sıraya koymak aralarında bağlantı kurmak için olağanüstü bir çaba gerektirir. Saatlerce, günlerce... düğümler tek tek çözülür.

    Nâr’da, nûr’da, yâr’da, ter’de mâna var.

    Şair, ’ter/de mâna var’diyerek çalışmanın ve düşünmenin boşuna olmadığı zinde ve sağlıklı bir ruh/a işaret eder..’
    Nâr: hareretli ateş bir nev-i cehenneme işaret eder. Nûr’un ise aydınlatıcı özelliği var. Cenab-ı Hak, Furkan suresinin 70. âyetinde buyuruyor ki: “Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”
    “Sadâkatle tövbe nâr’ı nur’a, cezayı mükâfata döndürür. Günümüzde insan kendi cehennemini ne yazık ki kendi inşa ediyor. Hırsızlık,yalan, gıybet, kibir, haset,.... gibi kötü unsurları hiç çekinmedin diline ve kalbine mihmân ediyor. Kalbini karanlıktan arındıran işte o mühim kelâm yâr’dır. Gerçek ’Yâr’ insana rahmet pınarlarını sonuna kadar açar. Yeter ki insan kalben ona yönelsin. Tüm bu düşünceler salim bir akıl ile intizama konulur.
    ’Ebî baba, ümmî ana, ahi kardeştir’ kelimeler arapçadır ve ebî: baba, ümmî: ana, ahi: kardeş demektir.
    ’Maddenin aslı dört, ciheti şeştir.’Doğada dört tür madde vardır. Hava, toprak, ateş ve su’dur.Yunus Emre ’ Risaletü’n-Nushiye’adlı eserinde bu dört unsurdan bahseder. Ciheti şeş: Altı cihet demektir. Saidi Nursi’ye göre bunlar: Sağ cihet: Bu cihetten maksat, geçmiş zamandır. Sol cihet: Yani, gelecek zaman ciheti. Üst cihet: Yani, semâvât ciheti. Alt cihet: Yani, arz âlemi ciheti. Ön cihet: ileri ciheti. Arka cihet: Yani geriden gelenler ciheti. Cihet Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamakla birlikte aynı kökten türeyen ve “yön” mânasına gelen viche kelimesi (el-Bakara 2/148) yanında fevk (üst), taht (alt), emâm (ön), half (arka), yemîn (sağ) ve şimal (sol) kelimeleri de geçmektedir (bk. M. F. Abdülbâkî, Mucem, ilgili kelimeler) Aynı kelimeler hadislerde de kullanılmıştır. Cihet kavramı, kelâm ilminin teşekkül etmeye başladığı hicrî II. asırdan itibaren Allah’ın yaratıklara benzetilmekten tenzihiyle ilgili tartışmalar sırasında gündeme gelmiş ve Allah-âlem münasebeti belirlenirken itikadî mezheplerin farklı görüşler ileri sürdüğü bir akaid problemi halini almıştır.
    İlk kelâmcılardan Cehm b. Safvân’ın, Allah’ın her yerde ve her yönde bulunduğu görüşünü ortaya atmasına karşılık Ebû Hanîfe, Mâlik b. Enes, İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel gibi muhafazakâr âlimler ashabın, Allah’ın zâtıyla âlemin dışında ve “fevkinde” olduğuna inandıklarını, dolayısıyla İslâm akîdesini bu inancın teşkil ettiğini savunmuşlardır (Zehebî, s. 101, 102, 130, 137, 145).
    ’Dâr mekân, gor mezar, har da ateştir ’ Yine ikinci kelimeler birinci kelimelerin karşılığı olarak verilmiş bu düzeneğin de bir hikmeti olduğuna işaret edilmiştir. ’Allah istemezse Yaprak bile kımıldamaz’sözünü adeta tasdik edici nitelikte örnekler düzinesine devam ediyor; ’Pür’de, pîr’de, şîr’de zer’de mâna var.’ Pür:dolu anlamına gelir. Halk dilinde çam, ardıç, ladin, ağaçlarının iğne gibi ince yaprakları. Pir: Yaşlı, koca , herhangi bir konuda tecrübeli yüce, ulu sözü dinlenir kimse, bir tarikatın kurucusu, şeyh, mürşit. Şir: arslan, kahraman, cesur yiğit. Zer: altın Gönül ehli olan insanlar, bütün güzel sıfatları bünyesinde barındırmaya özen gösterir. Bir bahar bulutu edâsiyle muştu verir etrafındakilere. Alçak gönüllülüğün yanı sıra atılgan ve gözü pektir. Haksızlığa boyun eğmez. Adaletli davranacağından kendisine akıl danışanları, hakkaniyet çerçevesinde yönlendirmeye çalışır.
    “Cevâhir kadrini, cevherfüruşân olmayan bilmez.” (Anonim) Âlimlerimiz bize, hırs ve hasetten uzak durun, diyor. Peki, bu sözlere kim kulak asacaktır? Suya muhtaç olan ancak suyu arar. Birbiri ardına inci gibi mücevher leri tesbihe dizerek mânalar alemine ürettiği tohumları ilave eder. ‘’Mâna çoktur bir kısmıdır sayılan ‘’ Her bir eşyanın var olan hikmet ve faydaları ve objeler ile olan münasebetleri düşünüldüğünde mânalar âleminde bir yerlere sahiptir… Eşya, mana ve akıl üçlüsü çember misali döner hafızamızda. Meselâ, kiraz denildiği zaman tadı, kokusu…..iklim ile olan bağlantısı, beslenmedeki faydaları biz tümünü birden sayamayız. Çünkü Allah’ın insanlara bahşettiği bir lütuftur. Soyut mânalar zincirine ekleyebiliriz.
    ‘’Cüz’ ilimdir yere göğe yayılan ‘’ Cüz: Kur’an’ın her yirmi sayfasına bir “cüz” denilmektedir ve toplam 30 cüz bulunmaktadır. Kur’an eğitici ve öğreticidir. Ondan yararlanmak için tüm kelâmlarını doğru anlamak ve algılamak gerekir. Günlük tabiat olaylarını gözlemleyelim; meselâ gökler, yani gök cisimleri ve bunların sistemi başka türlü kurulsaydı, yer başka türlü yaratılsaydı, bildiğimiz hayat düzeni ve canlılar olmazdı.
    “Der kapıdır, ğar mağara, mar yılan ‘’ Arapça kelimeler Türkçe mânaları ile verilmiş aynı seslerin söyleyiş güzelliği bir melodi gibi kulağımızda çınlaması bambaşka bir hava teneffüs etmememizi sağlayarak ve ılık bir meltemin esintisi hüviyetine bürünmüştür. Aklımıza ilk gelen olay; Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v) Allahü teâlânın emri ile Mekke-i mükerremeden hicret etmek dilediği zemân, - Benim ile bu yolda kim yol arkadaşı olur. Cânına ve başına kim kıyar, dediği zemân, herkesden önce hazret-i Ebû Bekr ’radıyallahü anh’ ileri atılıp, - Anam ve babam, mal ve cânım, cümlesi yoluna fedâ olsun; yâ Resûlallah. Bu şerefli hizmete ben kulunu kabûl eyle diye ilticâ ve tazarru’ edince, hazret-i Fahr-i Enbiyâ ’sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ kabûl buyurdu. Gece ile berâber, ay ve zuhâl yıldızı gibi yola çıkdılar. Sıddîk ’radıyallahü teâlâ anh’ o Resûl-i Rabbil âlemîn hazretlerini sakınıp, kâh ardına, kâh önüne, kâh sağına ve kâh soluna geçer ve kâh, mubârek ayağı parmakları üzerine basardı. Düşmânlar izlemesin diye.
    Bu esnâda Habîb-i Hudâ hazret-i Muhammed Mustafâ ’sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ buyurdular ki, - Yâ Ebâ Bekr, ne ızdırâb çekersin. Kendi nefsin için mi korkarsın. Cevâb buyurdular ki, - Hâşâ, sümme hâşâ ki, Ebû Bekr bu yolda kendi cânını sakınıp, kayırsın. Ve lâkin yâ Resûlallah! Mubârek cesedinin bir kılına halel gelir diye, korkarım ki, benim gibi binlerce kimsenin başı düşse yeridir. Sen din serâyının mi’mârısın. Resûlullah ’sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’, - Üzülme, Allahü teâlâ bizimledir!’ buyurdu. Mağaraya geldiler. Ebû Bekr ’radıyallahü teâlâ anh’ dedi ki, - Yâ Resûlallah! Bir mikdâr sabr edin. O mağaraya ben kulun gireyim. Yılan, akreb cinsinden nesne var ise, zararı Ebû Bekre olsun! Resûlullah ’sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ izin verdi. Mağara içine girince, ne kadar mahlûkat var ise, târûmâr olup, her biri deliğine girdi. Hazret-i Ebû Bekr ’radıyallahü teâlâ anh’ sırtından mübârek gömleğini çıkarıp, parça-parça edip, parçalar ile o deliklerin temâmını tıkadı. O deliklerden biri açık kaldı. Ona parça yetişmedi. O deliğe de, ayağının tabanını iyice tıkadı. O büyük sultâna, şimdi se’âdet ile içeri buyurun diye hitâb eyledi. İki cihân serveri de, Besmele söyliyerek, mağara içine girdi. Sabâha kadar orada kaldılar. Sabâh oldu. Hazret-i Ebû Bekrin ’radıyallahü teâlâ anh’ gömleğini arkasında göremeyince, sebebini sordular. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk ’radıyallahü teâlâ anh’, - Yâ Resûlallah! Yolunda, gömleğimi yırtıp, akrep ve yılan deliklerini tıkayıp, şerlerini def’ eyledim; dedikde, Resûl-i ekrem ’sallallahü aleyhi ve sellem’, - Allahım! Ebû Bekri, kıyâmet günü, benim derecemde, benimle berâber bulundur!, buyurdu. Bu esnâda Fahr-i âlem ’sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın ’radıyallahü anh’ mubârek yüzlerinde değişiklik görüp, süâl etdikde, meydâna gelen hâdiseyi anlatdı. - Mağarada olan delikleri birbir tıkayıp, lâkin cübbe parçası bir deliğe yetmedi. O delik de açık kalmasın diye tabanımı dayamıştım. Bir yılan, birkaç def’a tabanımı sokdu. Ayağımı delikden çekmeğe korktum ki, o yılan delikten dışarı çıkıp, zât-ı şerîfine bir elem verip, ızdırâp eder, diye cevâp verdi. Resûlullah ’sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ - Onunla benim aramı aç, bırak çıksın buyurdu. O an Ebû Bekr-i Sıddîk ’radıyallahü anh’ mubârek ayağını delikten çekti. İçeriden görünüşü hüzn ve gam veren zehirli bir yılan çıktı.
    Fahr-i âlem ’sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’: - Ey utanmaz yılan! Benim mağara arkadaşımı ve esrârıma vâkıf olanı, Allahü teâlâdan korkup, benden hayâ etmedin mi, ayağını sokarak eziyyet ettin, diyerek hitâp edip, azarlayınca, Yılan cevâba kâdir olup, dedi ki, - Yâ Habîbi rahmân! Ey insanların ve cinnin Peygamberi! Senin âşıkın sâdece insanlar değildir. Belki hayvân zümresinden kuşlar, yılanlar, karıncalar, cemâline âşıktır. Hattâ ben kulun, birçok yaşlı, gözü nemli, kendi cinsimiz olan büyüklerimizden yüksek vasflarınızı dinleyip, ışık saçan yüzünüzü görmeğe müştak ve hayrân ve kendinden geçmiş, şaşkın şekilde ağlayarak, mâl ve mülkünü terk edip, âşık divânen olmuştum. Bu mağarayı şereflendireceğini öğrenmiştim. Onun için nice zemândan berî, bu sıkıntılı mağarada gece-gündüz demeyip, yolunuzu bekliyordum. Böylece, sizin buraya teşrîfiniz ile, ayrılık acısına ve içimdeki derde merhem edeyim. Çünkü en mes’ûd bir zemânda, bu karanlık mağarada, arkadaşın mağaraya girince, sabâh güneşi gibi zâhir olup, devlet güneşim doğdu. Ammâ ne var ki, arkadaşın yine perde oldu. Bu sebeble, korku ve hayâ ben kulundan kalkıp, zarûrî olarak, bu küstahlık benden vâkı’ oldu; diye özr dileyince, Seyyid-üs-sekaleyn, dünyâ ve âhıretde bulunanların şefâ’atcisi, yılanın küstâhâne özrünü kabûl etdi. Hazret-i Ebû Bekrin yarasına, mübârek ağızlarının suyundan sürdü. O ânda acısı şifâ buldu.
    ‘’Mîr’de, mor’da, tîr’de, yer’de mâna var. ‘’ Mir: Baş, âmir, kumandan, bey. Mor: Kırmızı ile mavinin karışmasından meydan gelen renk. Tîr: Ok. Bu kelimeleri yukarıda zikredilen hadiseye aktarırsak; mir ( Peygamber fendimiz) dir. ( Yılanın sokma hadisesi) , mor( merhem), yer ( olayın geçtiği mekân)….

    Âşık Cinasî’yim, yorgunum ama
    Meydana çıkınca bakmam arkama.
    Kar yağıştır, kâr ticaret, kör âma
    Var’da, tur’da, mur’da, fer’de mâna var.

    Şair, son kıtada şiirin genel itibariyle özetini vermiş, beden yaşına bakılmaksızın akıl zenginliğine dikkat çekmiştir. Önceden var olan zekâya tecrübe de eklenince en verimli hasılatı elde edebileceğini vurguluyor.Her şey usulüne göre yapılırsa verimde ona göre olur.

    ‘’Var’da, tur’da, mur’da, fer’de mâna var ‘’
    İyi bir netice elde etmek için karınca misali çalışmak gerekir.
    Mur:Karınca demektir. Sosyal yaşamda karınca demek ,birbirleriyle uyum içinde çalışmak ve yuvalarına yiyecek taşımak demektir.’’Ağustos Böceği ve Karınca ‘’örneği ibret vericidir.

    Bedenin zindeliğinden ziyade ruhun zindeliği önemlidir.
    İnsan zekasını yüzde 50 genetik özellikler, yüzde 50 çevresel faktörler belirler. Çevresel faktörler genetikten daha önemlidir. Çok zeki doğup, zekası ileride de aynı seviyede kalan çok insan var. Ama sıradan bir ailenin çocuğu olarak doğup, birer dehaya dönüşen örnekler de var. Bu; eğitimle alakalıdır.

    Yaş ilerledikçe yaşı bahane edip pasif duruma geçmek sadece tembelliği destekleyen savunma mekanızmasıdır.

    O nedenle şair, ’fer’de mâna var’ diyerek azim ve gayretin önemini belirtmiştir.

    Şiirin dünyasına girmek ve kendimize çağrıştıran kelimeleri anlamlandırmakda da bir mâna vardı.

    Şairi bu güzel eserinden dolayı tebrik ediyorum.

    Melahat TEMUR

    Cevap Yaz
  • Osman Nurani
    Osman Nurani 26.08.2013 - 13:09



    “isimlerin burada tek tek anılması.. arzunuzun.. içiniz de ukte olarak kalması gerektiğine inanıyor..

    içkili tavernalarda ki gibi.. vay efendim osman beyler burdalarmış.. ahanda mualla hanım hoş gelmişler.. vay efendim necmi bey teşrif buyurmuşmuşlar.. gibi uygulamaların şık olmadığı görüşü taşıyorum…Hüseyin DEMİRCAN”

    …Kıymetli DEMİRCAN arzumuzun çok cüz-i miktarı yanlış anlaşılmış. İsmimizin geçmesini istediğimiz yer bir konuyu irdelerken o kişinin söylediğinin ve o kişiye ait olanın ya da o kişiyle özdeşleşmiş hal ve sıfatları konuşup yazarken (ki bugünkü yazınızda olduğu gibi örneğin İSPİR’i yad etmeniz ve önceki yorumunuzdaki Zat-ı alime atıfınız) MUHAKKAKKİ bilinen özelliklede soyisim-MAHLASIYLA yad edilmesinde çok ama çok yarar görüyorum ve de zaten ELZEMDİR.

    …yoksa sen benim adımı ben senin adını analım, ahbap-çavuş İLİŞKİSİNİ SÜRDÜRELİM, dostlar iş başında görsünler, iyi saatlerde olsunlar değildir MURADIMIZ.

    …YUKARIDA SAYDIĞIMIZ HALLERDE MUHAKKAK İSİM ZİKREDİLMELİ VE BÖYLECE ARADAKİ MUHABBET, KARDEŞLİ VE DE ETİK TAVIR VE DAVRANIŞLAR HAYAT BULMALI.

    ...murat “ne kahve ne de kahvehane” gönül dostla muhabbet ister KAHVE bahane.

    …saygılar.

    Cevap Yaz
  • Nazır Çiftçi
    Nazır Çiftçi 26.08.2013 - 12:42

    yazı DİLİMİZLE şiiri edebiyata taşımak çok çok hoş duygudur.
    Şiir, oldukça ahenkli ve bir bütün anlatımlı,düşündüren;nedir? sorusuna cevap arayan.huzur duyguları ile ileriye götürmeye çalışan lüzumlu bir şiirdi. Günün Şiiri olarak Kutlarım. Günün Şairi olarak kutlarım. Ellerinize ve yüreğinize sağlık, ÖĞRETMENİM. selam OLSUN. saygılarımla.

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Demircan
    Hüseyin Demircan 26.08.2013 - 12:27

    seçici olarak umarım geç er
    kimi boynuzlar var kulağı geçer
    her zaman çok dürüst olmalı insan
    hakikat doğruluk akçedir geçer..

    hey yavrum be babanda mı şairdi.. harbiden de.. sayın Nurani üstüne bastınız ayağınızı çekiniz..

    gerçekte.. yazdıklarına baktığımız da erdem abidesi olarak görünür.. nice değerimiz.. iş eyleme fiiliyata geldiğin de..
    yahu şu kokuşmuş düzene.. şu ciğeri beş para etmez yazı müelliflerine.. her yanından yağ sızan..
    her tarafın da.. riya her yanından şiire edebiyata saygısızlık dökülen.. alkış şak şak işine son verelim.. deyu bir ileri adım görememek..
    ispir gideli..
    mahşerin üç atlısı.. vahap norani demircan.. kendi çapı.. daha iyi güzeli bulma için..
    az kıyı köşesinden yergi çabası dışın da..

    adeta.. benim şurda ad isim görüksün.. meşhur olayım kız ayol.. tihniyeti.. artzı endam eder.. pehlülelerimiz..

    çapın da tek.. su sabuna dokunmaz.. kokmaz bulaşmaz.. yorum adamlarımız.. yanı sıra..
    son zamanlar da göz dolduran.. zaten üstte var.. sen açıklamasan anlıyamıyacaklar mı.. uzun uzadı şiir açıklamaları.. ve ideologi ile dini baz.. kendine ırak ise eleştir..
    yok.. yakın ise.. dökülüyor her yanı.. şiirle ilgisi yok ama öv garibi sevaptır beleştir.. tür türev..
    yorum elemanlarımız.. içre..

    katılımları her ne denli bizim için bahtiyarlık olur ise de.. katılmama yönünde oy kullanmalarına rağmen..

    günün seçkisinden ağyar yerde bari.. efendiler yapmayın ayıptır günahtır.. buna şiir denemez.. bu bir zırvadır..
    bunu övmek ile şiire edebiyata hakaret ediyorsunuz.. diyecek..

    yeni zaman donkişotlarına.. çağdaş mücadele adamlarına ihtiyaç olduğu tabak gibi ortada iken..

    ğutları kırdık bu sefer putları kırdığımız çekiçlere tapınmıya başladılar.. sözünde olduğu gibi..

    alkışı şakşakı bitirdiler.. bu kez bitirenler kendilerinin alkışlanmasını arzu ettiler..

    tür türev.. vaka vukuu bulmaması için..

    isimlerin burada tek tek anılması.. arzunuzun.. içiniz de ukte olarak kalması gerektiğine inanıyor..

    içkili tavernalarda ki gibi.. vay efendim osman beyler burdalarmış.. ahanda mualla hanım hoş gelmişler.. vay efendim necmi bey teşrif buyurmuşmuşlar.. gibi uygulamaların şık olmadığı görüşü taşıyorum..

    zorunlu hal ve muhatab alma.. muhatap alınıp söz hakkı kullanma gibi hal dışında..

    birer isimsiz kahraman olarak.. sinei millette yer edinmenin hoş olacağı.. şık duracağı inancı yaşıyorum..

    sadece ve sadece.. bugüne mahsus.. olarak.. ahanda ismimi anıp beni yaad ettiler.. yanağımdan gıdı aldılar oh içimin yağı eridi.. pohpohlanmış alkışlanmış meth edilmiş kadar oldum diye sevinecek bir güruh oldukları için.. değil.. kaynaşma birlik beraberlik için..

    başta osman bey olmak üzere.. ilk aklıma gelen.. leyla hanıma ve görümcesi serpil ile hakkaride vatanı görevini yapan eniştesi şerafettin muşmulacıya..
    çorumun harmandalın da tarım işçisi olarak çalışan satılmış kayanın.. yozgatta akrabaları fadime.. kezban nevzat ve makbule..
    günün şiiri köşesinden yorum esirgemeyen amcası niyaziye şükranlarımızı sunarım.. umarum rahatlamışlardır..

    bende yanlış olmaz.. bende.. kıl çıkmaz.. hatalı öz gardaşım olsa yererim.. dostluk başka alış veriş başka.. gerçek dindar.. nefasani duygulardan arınıp öyle gelecek.. aşırı nanemollalık.. çok fazla sofuluk taslamıyacak.. her şey harbi olacak..

    şiir hakediyorsa övecek.. haketmiyor yerecek..

    günün şiiiri seçkisi köşesini.. babasının tapulu yeri gibi.. reklam panosu tabelası gibi.. ay ismim görünsün kız ayol demiyecek.. bende yanlış olmaz.. bende her şey harbi saygılar..

    Cevap Yaz
  • Osman Nurani
    Osman Nurani 26.08.2013 - 11:20

    ...kıymetli DEMİRCAN yeğenim diline sağlık.

    ...Antolojiyi birkaç sene uzaktan inceledim. üye olmadım. kaliteli bir site ve en donanımlı bir site olduğuna kanaat getirdikten sonra üye oldum. (HEMEN ŞUNU DA SÖYLEYEYİM. BOYNUZ KULAKTAN SONRA ÇIKARMIŞ AMA KULAĞI GEÇERMİŞ. BU SİTE BUNU UNUTMAMALI. örneğin: bir kişi bir şiire yorum yaptığında ve yorumuyla ilgili herhangi biri bir şey yazdığında bir edebiyat sitemizde anında kendi sayfanda BİLDİRİM OLARAK gözüküyor ve çok daha canlı ve hareketli olmuş oluyor. Sitemiz hala bunu niçin HAYATA GEÇİRMEZ çöze bilmiş değilim. LÜTFEDİP DE BİR YÖNETİCİ BİLGİ VERİR İSE SEVİNİRİM) sözümü unuttum nasıl toparlarım bilmiyorum. neyse hatırladım. üye olduktan sonra ilk yaptığım MÜCADELE (Demircan siz de hatırlarsınız) VITTIRI-VIZIK isim ve rumuzlarla oldu. hemen akabinde insan gerçek bir resmini koymalı dedim. çünkü edebiyatla uğraşıyor isen edebin ve adabın gereği budur. yine ardından ÖZ ELEŞTİRİ (YAPICI VE YOL GÖSTERİCİ ELEŞTİRİ) olmalı, yağcılık bırakılmalı dedim (ama senin gibi arkadaşının ismini ağzına almayanları da hep yerdim). hemen ardından, özelden yapılan özeleştirilerin şiirin altına yapılmasını çünkü bu sayede BİLMEYENLERİN BUNU ÖĞRENMESİNİN SAĞLANACAĞINI iddia ettim.

    …yani kısaca tüm erdemli TAVIR ve DAVRANIŞLARIN hayat bulması için uğraştım. Ne DİNDAR DURUŞUMDAN taviz ne de CENTİLMENLİĞİMDEN asla taviz vermedim.

    …İslam adına hareket ettiğini zanneden sözüm ona UÇKURUNU BAĞLAMAKTAN (aciz demiyorum ağır ifade olur) bizar olanların İSLAMA zarar verdiklerini üzülerek gördüm ve bunlarla mücadele ettim.

    …ya bunların karşısındakiler onlar da tam bir PERVASIZLIK sergilemekteydiler. Hiçbir kutsalın onların yanında değeri yoktu. Küfrün bini bir para idi. Hem bunlarla hem İslami duyarlılık adına hareket edenleri hep orta yolda buluşturmaya gayret etim ve her ikisini de zaman zaman TAŞLAMALARIMLA taşladım.

    …Sayın YALBUZ efendi olsa da kendisi bu erdemler için parmağını kıpırdatmış biri değildir. Zaman zaman karşı karşıya geldim ve gereken yerde yorumlarını eleştirdim.

    …Sayın DEMİRCAN bu söylemlerimi açıklama fırsatı vermiş olmanıza ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. Bu vesileyle tüm ŞİİR SEVDALI gönülleri selamlar, saygılar sunarım.

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Çelebi
    Hüseyin Çelebi 26.08.2013 - 10:56

    Şiir hoştur manasız şeyler boştur tebrikler tam puan

    Cevap Yaz
  • Metin Solak
    Metin Solak 26.08.2013 - 09:45

    Harika bir şiir üstad tebrikler

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Demircan
    Hüseyin Demircan 26.08.2013 - 09:31

    al benden de o kadar.. tamam herkeste algi sorunu var.. ve bu tur siirler yazmiya vakif sairlerimiz kadar..
    mana alemine nail olamazlar..
    ancak kucuk ipuclari verilebilir..

    ey ahali siz maddeyi kati sivi gaz biliyordunuz.. degilmi..
    hayir efendim kazin ayagi oyle degil.. plazma adi verilen dorduncu hali var.. ve ucu bir yone ucu bir yone alti cihete giderler.. demeli..

    agir bir osmanlica baskin sozcuklerin.. yeni yetmelere manasini siir alti vermeli..

    yumusak ge ile baslayan sozcuk olmadigina sartlanmis bireylere.. bu sozcuk manasini soylemeli idi..

    bu bu disin da..

    kisa sure once uyesi oldugum..

    gercek dostlar.. gurubun da..
    gunaydin merhaba iyi cumalar guzel aksam hayirli geceler.. basligi ile konu acip..
    siir paylasan.. a gurubu b gurubu.. ab gurubu saksakci avanesin den olmayip..
    nadir rastlanir..
    sifir gurubu eras pozitif..

    her sozcugun.. mucevher ustasi.. itinasi ile yontulmasi gerekir..

    seklinde.. dusuncesi.. benim.. siir de.. ana saplantim olmus..

    butunu ile katimasam da..

    kara selviler.. seklinde.. olumu tukenisi hatirlatir..

    dize yerine.. yasami hayati.. kisaca guzelligi animsatir..

    yesil serviler..(selvi mi servi mi dogru)
    dizelerinin hos duracagini savunan..

    kisaca.. sanat..

    ressamsan doganin guzelligi tuale..

    yok efendim muzisyensin.. kus sesi nehir sirilti ve yagmur cisintisinde ki guzel musikiyi notalara giydir..

    ama sairsen butun guzelligi al misrala yansit..

    tur turev.. hayatin kati gercekliginden.. ve cirkinliklerinden irak..
    salt guzelligini.. pembe gozluklerle dizeye aksettirme.. anlayisina..

    suya sabuna dokunmaksizin..
    kismen saygi duyarim..

    gecen.. kuslardan kurgayi tanirim.. adli manzumemi Hikmet bey guruba tasimis.. hatta bir ara laf arasinda.. arkadaslar iki yildir gina geldi.. su alkis saksaga..
    su yag yakmalara son verelim..
    elestirelim yerelim demisti.. eee insallah..

    haa.. o gun orada da demistim.. Ekrem bey cinasli siir de.. iki dizeye dunyayi sigdiran.. seklen ve mana olarak.. muhtesem.. usta biri..
    gunumuz de esi benzeri olmadigi gibi..
    gecmis ustalar..

    manaadan cok sekil uzerinde durmus.. saksi gibi iki uyak oturtup is icinden cikmislar..

    bizim Ozan miktadi de bayagi emek vermistir.. ama onun kide bencileeyin laf kalabaligi uzre kurulu..
    Ekrem bey diyordum..
    o gurup gercek dostlar da.. manzum yazimi Hikmet bey getirmis.. orada demistim iyi sair diye..

    insanlarin iyi ozelligini yuzune soyleyip.. simartmak..
    yaga bulayip.. hareket kabiliyetini mekaniklestirip..
    cok hizli seri nicelik bab bol..
    nitelik bab.. sifir.. yazi yazmalarina vesile olma istemem..

    ancak Ekrem bey oyle biri degil..
    kalp gozu acik.. dogustan gelen yeti var.. bizim izbartali zeki celik gibi bu yetiyi.. sekil uzre harcamayip.. muhteva ile.. yuzde elli yuzde elli harman edip..

    daha yalin.. daha duru.. daha berrak.. daha sade..

    oz ana dilimiz.. yasayan turkcemiz ile siir yazacagina inaniyorum..

    bu koseye yorum yapmadigimi biliyorsunuz.. ancak gercek usta cikarsa yorum yaparim.. secki kurulun da degisim var..

    gecen ki yazim ise yaradi galiba.. gercek sairleri gercek siirleri secer oldular.. bu vesile ilede.. Osman nurani emmime selam eder.. secki sebeb kurula mutesekkirim.. Ekrem beye saglik huzur hayirli calisma dilerim
    hayir ben dogramam bazan dilerim.. saygilar..

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 52 tane yorum bulunmakta