Sekiz yıldır içerdeydi
İrfan.
Hey yavrum hey…
On yedi yaşındaydı...
Yeni inmişti…
Mezopotamya’nın gizemli,
Bozkırlarından…
Çıplak caddelerine,
Antalya’nın…
Fırat’ın kıyılarında gezinmiş,
Dicle’nin azgın sularından içmişti…
Yunmuştu… yıkanmıştı..
Deli taylar gibiydi….
Dört marlboro,
Dört yüz dolar,
Aldılar…
Dört turistin elinden.
Yirmi dört yıla
Bedel…
Gezmediği koğuş kalmadı…
Denemediği uğraş…
Sonunda siyasileri buldu…
Kendine en yakın yoldaş…
Dört yıl “pkk” li
Bir yıl “ibda c” li
Hatta hizbullahçı..
En sonunda İzzet Kıraç…
Ne Allah tanıyordu bu zindan,
Ne peygamber…
Ne vicdan vardı ne merhamet…
Gördüğünün hepsi bir hayalden ibaret.
Evliyasından Allahsızına kadar…
Ne yapsınlar be kardeşim..
Zindan bu işte…
Ne yapsınlar… mecburiyet…
Hepsinin rüyasında olan,
Bir yalancı cennetti…
Bir yalancı cennet…
Kabul dedim gelsin koğuşa…
Selamdan önce ilk sözü…
Bulaşıklar benden..
Adını hizmet koymuştu bir de…
Güya ilhamını alıyormuş,
Allah için hizmetten…
Kardeşlikse bunun adı,
Çıkacaktı hepimizden…
Şiir,Şair,kitap,edebiyat…
Derken…………….
Biliyor musun senin bizim dilimizde…
Adın nedir abi…
Senin bizim dilimizde ki adın …
Ronahi
Rahşan sultan af buyurdu birden..
Dilekçeler…mektuplar...Avukatlar…
Ramazan bayramından on gün önce,
Ayrılıyorum ağabey sizden…
Ayakkabılarım Arap hacı’nın,
Battaniyeler Cin Bekir’in,
Bornozlarım size kalsın.
Başka bir şeyi de yoktu zaten…
Babası ölmüştü o içerdeyken..
Anası gelecekti…
Kurtulacaktı sekiz yıllık hasretinden.
Ve lakin…
Hesaplar tutmadı…
İzin çıkmadı idareden.
Altı ay günü kalmıştı geriden…
Anasının gözlerinde bulgur bulgur yaş..
Ah! ... anam ağlama bu da geçer…
Ötekiler gibi Yavaş yavaş…
Çaresizdim…
Ne desem... ne söylesem…
İşte o gün doğmuştu içime…
“Bitmeyen özlem”
Kayıt Tarihi : 13.3.2006 23:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!