Her sabah,
son gün doğuşum olup olmadığını bilmeden uyanıyorum.
Her sabah çocuklarıma gülümsemelerini söylüyorum,
askerler kapıyı çalsa bile,
çünkü kahkahalarının da çalınmasını istemiyorum.
Her gün benden bir şey alıyorlar.
Benim toprağım. Benim evim. Benim onurum.
Özgürlüğüm.
Her gün çocuklarımın önünde beni kırıyorlar.
böylece oğlum erkekliğin ne demek olduğunu öğrenmeden önce
aşağılanmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenecek.
Böylece kızım babasının kollarında güvende hissetmeden önce
kan akarken görsün.
Bizi dövdüler, aç bıraktılar, kafese koydular.
Başımızın üstündeki çatıyı alıp adına da
"adalet" diyorlar. “
Zeytin ağaçlarımızı yakıyorlar
ve buna "güvenlik" diyorlar. “
Elimize zincirler takıp
adına da "huzur" diyorlar. “
Sanki biz
denizlerine susamışlar, kalacağız burada.
Zeytin ve incir ağaçlarının kaybolmuş gölgesine
gözümüzü dört açarak.
Hamura maya atılır gibi ağaçlar dikerek yeni yeni.
Sinirlerimiz buzlar içinde
ama yüreklerimiz cehennemler gibi.
Biz.
eritiriz taşları yanınca içimiz.
Gitmeyiz ama,
gitmeyiz taş çatlasa.
Ve esirgemeyiz hasisler gibi taptaze kanımızı.
Bir geçmişimiz var bizim burada
Bir bugünümüz var
ve geleceğimiz
Sanki biz,
Burada, göğüslerimizin üzerinde
bir duvar gibi uzanıp kalacağız.
Gırtlağınıza saplanmış bir cam parçası gibi burada.
Dikenleri yontulmamış bir yabani incir gibi,
bir ateş,
bir alev fırtınası gibi,
gözlerinize bata bata burada.
Aç.
Çıplak.
Güvensiz ve tedirgin.
türküler söyleyerek.
Sinirli sokakları doldurarak gösterilerle
ve zindanları gururla.
Yeni çocuklar yaparak birbiri ardından,
öfkeli nesiller gibi
yeni çocuklar.
redfer
Kayıt Tarihi : 26.8.2025 02:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!