Rengarenk bir çiçek tarlasının içinde ışıldıyordu sevgi ağacı. hep gülümsüyordu ve gölgesinde onun bazı hayvanlar yaşardı. kavga nedir bilmezlerdi. Hepsi birbiriyle kardeşçe geçinirdi.
BÖLÜM I. Saman dolusu
KUMSALDAKİ PATENCİ KIZ VE SAMANLIK KONAK-EVİ
Samanların arasından çıkarak toprak altından devleşiyor yeniden çiftliğin sahibi
ve yakındaki bu mevkinin plaj kumları havalanıyor selam durmak için denizde
yüzen bir kafa yelesine... ıslak saç hızlı yüzüyor, taktığı patenleriyle
ayağına kimseyi umursamadan kıyıya ulaştıktan sonra koşuşturmaya başlıyor
yazlık sayfiye sitelerindeki gibi bir bisiklet yolu üzerinde enine ince -
çiftlik evine bakmıyor bile.
Kumlar gerisin geriye plaja dökülüyor ve adam tekrar samanların arasında dövünmeye başlıyor,
çörekleniveriyor ve kargalardan bile uzak şu haliyle artık ona ne demeli!
kumları selam durdurttuğu o ıslak yele nereye gitti? Ertesi gün aynı şey yineleniyor ama her yinelenen
gün tüketiyor yaşamından çiftlik sahibinin ve bu adam kendi evinin sahici sahibi mi bu bilinmez:
müşteriler geldiğinde konuk giysileriyle -misafirler- onları buyur etmek için
zahmet etmesi gerekli her ışıldayan gün için, samanların arasından
doğrulabilmek için, kumul tepelerini inşa ederek şampiyon bir yüzücü edasıyla fakat şnorkelsiz
kulaçlarıyla koşuşturan ve sonra paten takıp kayan kıza 'merhaba! ' dedirtmek için!
-
KAZANDAKİ BEBEK
Bir cadı kazan kaynatıyor yüksek ateşte! İçine bir bebek atıyor, saman doldurulmuş kukla bir bebek.
Pasajlar okumak ile meşgul çeşitli büyü metinlerinden ve o bebeği canlı
bir insana dönüştürüp yiyebilmenin hayaliyle çırpınıyor. Ancak yine de kendine hakim olamayacak:
bu ‘pinokyo bebeği'ne küfürler savuruyor! ve o böyle yaptıkça;
Gepetto Baba'nın da iteleyişiyle, bu bebek bir fazla azimle içinde çanağın,
her sefer daha fazla zıplamayı edimliyor! -yakında çıkacak mı yoksa?
Su, sıcak kazanın içindeki; buhar cadının yüzüne kadar ulaşmakta:
cadı bununla yüzüne masaj yapmaktan hoşlanır! Saman dolu bebekse bazı oynak
kayalıklarda yer bulmuş nasılsa, ne umuyorsa birinden diğerine fırlarken -
Üstüne serpiyor o vakit, onun cadı; kocaman tuz kristallerini!
O kayalıklar ekmek lokmaları. peki bebek onların üstünden düşecek mi?
-
Cadı kazanın koynundaki suya deyemiyor -sudan korkan kuduz (!) ve biliyor aslında asla bu yemekten yiyemeyecek!
O büyük çanağın içindeki su -insan yavrusu çorbası yapmaya hazırlanılan- denizin tuzlu suyu!
(Elini burkacak, yüzünü buruşturacak bir nektar! cadıya, yani paten kayan kıza kumları merhaba dedirten
adamın evi, o ikinci kattaki samanlıktaki samanlar!) Demin bu kazanın denizine serptiği tuz kristallerine
ise yapı olarak hiç benzemiyor. Kızın denizi burası, çıkıp da onun dalgalarından paten kaymaya başlayan!
ve bebek de, samanların arasından devleşen, çiftlik sahibinin çırpınan gölgesi!
cadının ağzını bu su yakacak: buradaki yamyamlığı öncesinde bile, en kötüsünü yapmış biri olarak!
-önemsemiyor mu? Kendisi için ayaklandırılan kum tanelerini saymak bir yana, onlara
bakmadan sudan çıktığı gibi paten kaymaya başlayıp çiftlik evinden
ve o adamdan, kukla bebekten uzaklaşmış bulunarak?
-
KUMSALDAKİ PATENCİ KIZ VE SAMANLIK KONAK-EVİ
Böyle geçen günlerden kaçıncısının gece yarısına bağlayan zaman dilimiydi, plaj kumlarını dolunayda
kum adam vukuatında birbirine dizip kenetleyerek şekillendiren; ormanı olmayan bu bölgenin sahte
bir yalnız kurt'u cüssesinden adamı kükreten ve samanlıktaki o'nu özgürlüğe kavuşturan?
Peki ya şimdi, o yalansı-özgür ıslak yele nerde? O, koridorlarda ilerliyor görüyorum...
yapayalnız! ne sorguluyor hem ağlıyor ama, sanıyor hep mutsuz! e, neden?
-
Serbest kalan adam artık fırsat buldu konukseverce ağırlamaya misafirleri
ve vücut bularak arasından samanların -ışınlanır cinsinden, moleküllerini tekrar bir araya
getirirmişcesine
- fırladı çıktı neredeyse tavana kadar zıpladı ama şans eseri kafasını vurmadı;
aşağı sarkık seyreden ipe yapışıp ikinci kattan aşağı kaydı -düşmedi de! ...
Koşup kumsala yöneldi arkasına bakmadan! ne aradığı ya da kime bakındığı belli…
Seri geçerek şehirler arası yolu eşeledi kumları. Patenci kız belirdi otobanda, sanki gizli bir geçitte beklemiş
ve geri dönmüştü vakit geçirmeksizin bu oluşumu fark ettiği an… kayıyordu yine patenleriyle
… ancak samanlığa doğru yöneldi! arkası dönük, aşındırmaktaydı ‘harıl-kan ter’ kumu avuç içleriyle -
adam görmedi bunu!
Patenlerini çıkarıp tırmandı az evvel inmek için kullanılan ipten ve yukarı çıktı!
ama eşelemedi samanları -kumsalda yaptığını- içine onların girdi …
-
Şimdiye değin değişmemiş (olan) roller, zarlar umut vermeli daha çok, bu andan sonra:
artık adam oynuyor kumlarda ve samanların uğraşısında plajın paten kayan kıl kurdu da -
kılı kırk yaran, ki ara sıra artık konuklarla o ilgilenmek zorunda …
son olarak, kızın kumları eşelememesi ile, adamın inerken sıçrayarak tavana başını
çarpmaması ile düşmeyişi bile farksız mıdır ki?
diğer yandan eşelemek bir ise, başı çarpmamak ve düşmeyişse iki....
BÖLÜM II. Kasabın gardrobu ve bitki kökleri
Midem doğdu,
açtım dolabını buzun
peynir yedim
karnım doydu
sonra buz dolabını
kapadım
o çelik kapıyı.
nasıl oldu anlamadım
dışarıdan kapanabilesi -
ve o el
- neydi o?
kapı kulbunu
üzerime çeviren..
yine de bakındım içeride
çengellere asılmış
et yoktu burada:
demek bunu düşünerek geçememişti
insanlık, binlerce bininci yüzyıl bariyerini.
güneş vardı ufukta et yerine,
ve/ ama bir büyük bataklık..
ve bir dere cini *
daha sonra fakat iyice bakındım
her yer ormandı,
yemyeşil,
ve masmavi bir
gökyüzü..
ve onun
verdiği çatlaklardan
akıyordu pınarlar..
üzerime:
güneşe yürüdüm.
değildi 'güneşe yürüyen',
bu zoraki buzul çağında
ılıman tropik bölgelere
gitmek için yola çıkan
(iki koldan insanlığa maledilen
buzul çağı adamı.)
bir deformasyon.
bitki kökleri topladı
ve onları yedi
ve ağaçlara çıktı,
tünedi;
mağaraya yerleşti
mağarada kalmayı seçen,
kapı kapandığında
ki atmasyon değil.
ve orada ateşi buldu.
tekerleği buldu.
***
çengellere asmamışlar
buzluğunda kasabian: *
artık müşteri geldi
kim umursar,
üzerime kapanan
çelik kapının ardındaki...
ve çünkü ardına ki
(aynı yere,
çelik kapıyı kimin kapadığını
anlamaya araştıran.)
oraya açılan
bir köstebek tüneli
burada da var
ama doğanın göbeğinden
doğru güneşe
yürüdü..
(benzeşen yoldan, aynı yere.)
ulaşmak için
tünele...
BÖLÜM III
Dokuz dünya, Üç, dört, iki düzeninde oynuyordu,
The Nine Worlds of Norse mythology:
İlk katta üç dünya en yukarıda ve aşağıya doğru,
dört dünya vardı orta saha mevkinde
ve iki tane tutuyordu en aşağıda ölülerin soğuk soluğunu!
Odin'in seslenişinde yıldırımlar bahşetti
Thor -bünyesinde can buldu Frigg'in -
uzun boylu espritüel cüce Frigg, Merddin'in hocası,
sanki Avalon'un sislerinin uçurup Dokuz Dünya'ya
zaman içinde gerisin geri ulaştırdığı!
Büyük savaş sonunda;
Niflheimr düştü -ölülerin yuvası, en alt katman
- sislerin evi, en yukarıdan en aşağıya!
(en üstteki kartal-barış yuvasının) Vanaheim'ın avuç içlerine!
Sanki burgaçlar halinde kesif yoğunlaşan
tek bir devasa hortum, yükseliverdi..
okyanuslar olarak dönen bir gökyüzüne...
dağın tepesinde! !
Asla öngörülemeyen barış böylece aslında bekledi bizi,
öncesindeyse nice baltalar, nice vücutlara inmişti!
Sirenler artık Wælcyrge,
denizcilerin keşif ruhunu durdurmak yerine
barış ekip barış biçecekler bundan sonra;
Peki ama Orpheus nerde?
artık ona ihtiyaç var mı, bundan böyle?
Ve/ama Luffree orada, işte tam karşımızda! ! !
Nine World Tree from war, so far..
goes to peace! you agree?
From now on, Yggdrasil's that tree of peace,
that which all has been searched...
O, holy love-tree! ! ...
BÖLÜM IV.
Ve hala kazıyor kumsalda adam … bu sıra zarfında kayalara ulaştı ve onları da soğan gibi elleriyle soydu ve tıpkı ahırın ikinci katından ipe tutunup atlayışında olduğu üzere başını çarpmadı tavana şans eseri ama hasbelkader değildi yine yere düşmeyişi. Kayaları bile parmaklarıyla soyduğu yerde efsunla örülü katmanında ağaçlara hava veren toprak ananın, bir zeytin dalı buldu; bunu.. kendi deyişiyle ‘önceden biliyordu’:
BÖLÜM V
ZEYTİN AĞACI-SEVGİ AĞACI
Gümüş yapraklı bir ağaç var güneyin kıyılarında
Oralarda,her yerde
Kara altın üretirdi asırlardır insana.
Meyvesi en iyi katıktı geldiğinde başakla yan yana.
Gümüş yapraklı ağaçlardan biri
Kalmış bir gün uçsuz bucaksız çöllerin koynunda
Bulamamış bir damla su,ne de besin toprakta
Düşmanıymış çöl sıcağı ve kavuran rüzgar.
Şaşırmamış gümüş yapraklı ağaç
Düştün mü çöle bileceksin suyu ve toprağı asıl nimet diye
Nimeti hor gören gözler,değilmiş güneşle rüzgar
Gümüş yapraklı ağaç demiş ölene kadar bir avuç gölge
Herkese yeter..
Şaşırmış önce güneş,duraklamış rüzgar
Bu ağaçta bilmediğimiz bir güç var
Kavurana ve yakana ve savurana uzaklara
Ağacın içinden uzanan başkalık ne?
Gümüş yapraklı ağaç sallamış yapraklarını
Her biri kalp şeklinde tık- tık atan
Kollarım,gövdem,yapraklarım ve de zeytinim
Gölge olsun,kucak olsun,aş olsun
bulsun yitirdiği ne varsa çölde kalanın.
-
açıklamalar:
Ümran Demircan’la, ‘sevgi ağacı’ adlı bir yazıdan ilham ile beraberce yazılan bir şiir
‘Sevgi Ağacı’ adlı hikayeyi ekleyeceğim. sevgiler
I. BÖLÜM HK.
14 Kasım 2004 Pazar 22:59
II. BÖLÜM HK.
kasabian: 'kasabalı' ile 'kasap' ın karışımı bir kelime
olarak düşünüp üretilen. ama aslında kasabian adlında bir müzik grubu
da halihazırda var. bir anlamda 'anlamsal bir doğurtmaçlık'
yaparak bu kelimeyi az değiştirdim.
kırpılarak doğurtmaçlık=kırpılarak türetilen :)
dere cini: eskiden okuduğum bir masalda geçen karakter.
III. BÖLÜM HK.
Love tree=luffree olarak türettim (sevgi ağacı)
Üçüncü bölüm, norse ve kelt mitolojilerinden.
Yggdrasil= ('Mimameidr' in old norse myth) = world tree (dünya ağacı)
Wælcyrge='Valkyria' in old norse myth=Valkyries
Valkyries,güzel genç kadınlardır.Kanatlı atlar üstünde bir araya toplanırlardı.Savaş başlıkları vardı (helmet) .
Odin’in misyonerleridirler de.
Kalkanları 'Aurora Borealis' e sebep olurlar (Kuzey ışıkları)
Vanaheim: En yukarı dünya
Merddin=Merlyn
Ayrıca, Barış Aluk dostumun da ismini burada geçirmekten kıvanç duydum. Çok anlamlı oldu. bunu da belirtmeliyim.
V. BÖLÜM HK.
Bu bölüm tamamiyle sevgili Ümran Demircan’a ait bir şiir. Kendisine sonsuz saygılarımla. Katkılarından dolayı onur duydum. Tüm şiir, ortak bir çalışma
Zeytin Ağacı Luffree=ZEYTİN AĞACI-SEVGİ AĞACI=Love Tree
Akın AkçaKayıt Tarihi : 19.11.2004 06:26:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2004/11/19/zeytin-agaci-luffree.jpg)
Seni seviyorum dostum, Tarihin her gününe bir zeydin ağacı dikeceğiz ve bir gün barış olacak her gün.
Sevgiler.
Ortalama bin yıllık yaşam süresi olan zeytin ağacının sevgi ağacıyla birleştirilmesi çok zekiceydi. Yanılmıyorsam Arif Damar,
“bir zeytin ağacı gibi /
bin yıl severek yaşamak her gün../….
demişti bir şiirinde. Gümüş yapraklarının altında cana can katan meyvelerini saklayarak; çok az alıp, çok fazla vererek yaşamayı sürdürmek ne güzel olmalı!...Ve ne kadar anlamlı...Doğa ve yaratana yapılmış, bundan daha büyük bir ödeme var mıdır acaba? Tıpkı sevmek gibi…Ne yazık ki o ağaçlar da zalimler tarafından acımasızca kesilir bir gün. Bazen de duvarlar örmek için!...
Ümran Demircan ve Akın Akça, ikinize de içten teşekkür ve gönülden sevgilerimi yolluyorum. Dilerim tüm sevgileriniz zeytin ağaçları kadar uzun ömürlü olsun:))
düşler ve dostluklar..
gerçek bir sevgi ağacısın sen, AKIN!...
gölgende ve yanında olmak harika bir duygu.
teşekkür ederim.
ümran demircan
TÜM YORUMLAR (4)