_anlamsız kelimeler çatısında maskeler, parmak ucundan kayıp
acı gerçeğin soluk yüzünü kaplar_
mil çektiğimiz gözlerimizle çırpınan
sevgiye aç çocuklardık
ve cam kırıkları arasında sürünerek arıyorduk nefesimizi.
aynada, elbiselerim;
rengarenk, bedenim farklı
kim giydirmişse, bana? ...
ellerim:
avucuma batıyor /ay!
şimdinin sözleri hep anlamsız
ve
hiç kadar basit herşey
...
_bir cüppe, bir sakal ve bir sarık
birde insanı örten, dokuz adımlık kara çarşaf
ve
sahne! ..._
-belki ayın yüzünden dökülen bir türküydü geçmişimiz / bilemedik
belki de bir kar tanesi / bilinmedik
ölüm gibi...-
çimentolu avuçlarımızdan önce duvarsızdı dünya
gözlerimizde
_ey, hayat!
bu dizeler, sana..._
solumuş kız kulesi ile
_ak mintan içindeki, komşu kızın gögüs uçları gibi_
köpürür yeşil dalga, karşı yakasını sevdiğim şehre
ey gönlüm!
gelincik mevsiminde açan nazlı bebeğim
yıl dönümüyle yaz!
ki,
dökülsün; dilde kireç,
benim olmayan duvarların arasında
bilinmez bir akşama yürüyordum;
ardımda çocukluğum.
son gün ışığıyla, içten içe yanıyordu deniz!
içi kalkmış, çamurlu idi.
mavisine siyah damlamış denize yakışır beyaz.
kanadımdan akan mühürlü yalnızlığa, kırmızı...
bilinmezliğe aktığımız dehlizde bir türküdür yaşam.
her nefeste rengârenk söylenen;
martılara inat...
gece, yağmur bereketi ile kurulan soframızda
elleri nasırlı bir garip balıkçıydı
açılmış sohbet beyaz buğulu çay bardaklarıyla
gazete manşetlerine nispet
dünü anlatmamaya yeminli
ki, olan olmuş zaten; artık çok geçti! ...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!