mutlak yokluğun aynasında mahkum
ham dünya idi sımsıkı sarıldığımız...
günü yutan gecede,
öksüz kalan mavide
ve
sol yanımda, bir yol var!
dibinde papatya, gelincik açmış, iki yanı salkım söğüt...
ve
bir yanı uçurum, bir yanı yamaç... gökyüzünde, gülümseyen martı ile
gelişi, gidişi belli; dönüşü olmayan!
_hem her yerdeyim, hem hiçbir yerde..._
bugün pazar;
akşam yıldızı vurmuş şaraba...
şarap renksiz,
buz gibi...
_ne ben sensin
ne de sen benim
lakin
aklın yoluyla inkar ettikçe gerçeği
heple hiçin küpü sıfır gibi
-ey insan,
dişin kırılabilir altına bakarken! ...-
bir oyundur yaşam,
katlanabilmek için sahne arkasında
başka dünyalar yarattığın;
serseri yağmurun çıplak sırtımdan neşeyle süzüldüğü bu kızıl akşamda
tüm hayatımı durdurup,
rengarenk kutularla raflara kaldırdığım şu vakitte;
ardı sırlı camdan / aynadan
bakıyorumda şimdi, sana
yeni aşklarına
manolya ağacı yanında bir kadın;
yüzünde bir ben,
bir de gülümseyen güneş...
iki yakalı şehrimde mor;
özünde bir ben,
Ey, içsel sesim! ...
yaşanmadan bilinmez sandığım
dünden sonra
döküldü sözler...kapadım gözleri
_gereğinden fazla yer isen
kusarsın! ..._
şeriat otellerinin kıbleye dönmüş odalarında
bir imamın gözü
ve kara dokuz adım işlenmiş ham ipeğin altından süzülen boşluğa
kara kıyımdan, erguvanları kusan şehrimdeyim
ve
elimde, akıl ermeyen sandığım
nice kovboy şapkalı amcalar yanında izlerdiğim yağmurla
ki, her bir damlası
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!