Bir an yeter tanımak için,
Bir bakış kadar ısıtmaz içini
Ne gökte güneş;
Ne yerin altında kaynayan alevler..
Seni tasvir eder tabiatın cümbüşü
Kulağıma fısıldar gibisin, mutluluğu
Yandığını görme içimin ne çılgın kıvılcımlarını
Taç yapardım sana tutuşup kayan yıldızlarını
El verseydi, gün gelseydi, kaderim gülseydi
Farz et ki hiç olmuşum ki severim hiçliği
Benden fısıldarsa kulağına yaz akşamları
Zaten geç kalkmış tren vagonları cevaplar
Senin gölgenin düşmediği manzarayı bilmem
Bir tarafı eksiktir hep turuncu gökyüzünde
Vuslat diye beklediğim sarımtırak düşler;
Acaba karışsaydı sularımız aynı yatağa
Aksaydı birlikte ne olurdu bize dersin
Rastlar mıydı geceler böylesine kaçağa
Çıksaydı birlikte ruhumuz ufuklar ve engin
Söz eder miydi yine böylesine yitişimden
Senin tahayyül edemediğin yollar ardımda
İçimde hüzün olsa iyidir
Şöyle ince bi matem
Acıklı bir tebessüm
Yakışır sevene hani
Dertli bir yürek serzenişi
Kavuşmak Zamanı
Sana kavuşmak isterim,
Kendime dönmek gibi
Bir sevdadır başımı saran
Az mı desem çok mu desem ?
Kırk satır mı kırk katır mı
Ver Yargıç cezamı neyse suçum
Yaladık biraz mürekkep
Bükülür kanun önünde boynum
Sen onun için kırk süvarili baskınlara çıkarsın
Kürşat gibi akarsın düşmanın hudutlarına
Dünyaları verseler, uğruna yakarsın
O değişir seni Saray oyunlarına
Hiçbir kale güzel değildir, onun kadar şatolar
Yiğidin bağında yarası var
Telaşlanma sevdiceğim
Vuslata iki mevsim arası var
Şimdi açıyor yapraklar
Hasat zamanı topraklar
Bize biraz zaman gerekir
Ağalar beyler kelam ederler havadan sudan
Askerler konuşur kurşundan pusudan
Aşıklar bir söz eder bin ah işitir
Varsa içinde kötülük olan
Duyar sade günah işitir
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!