Beni benden sorarsanız, ben buyum;
Hem köylü, hem şehirli,doğma, büyüme Anadolu'lu.
Ne kalemime,ne duygularıma vurulmaz pranga,
Tek bildiğim sevgi, eşittir yine sevgi
Elim berekettir, dilim duadır benim
Bensiz olmaz bu dünya, anayım ana.
Ben kimmiyim?
Ben; haso Anadolu kadınıyım.
Ne haksızlık karşısında susarım
Kimseye boyun eğmem
Yeri gelir, şahlanır at olurum.
Yeride gelince, süt dökmüş kedi olurum.
Ben kimmiyim?
Ben; haso Anadolu kadınıyım.
Namus tacım,iffetim libastır benim
Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Sana göçüyorum her sonbahar
Her gün akşam senin için ağladım
Dünya denen handa senin için ağladım
Ömrümün bu tozlu yolunda
Ölüm değil,ayrılık zor bana.
Ey zalim felek,ey zalim kader
KALBİM
Bir misafir odası benim küçük kalbim,
Lakin her misafiri hemen kabul eylemez
Biraz hırçın ve mağrur,bu esrarlı mabedin
Kapalı kapalı kapıları, her gelen pek giremez.
Hiç, bir Leyla'nız, bir Mecnun'unuz oldu mu?
Hiç ölesiye değer verdiğiniz, her yaptığının, bir sebeple olduğuna emin olduğunuz bir kişiniz var mı? Onun için ölebileceğinizi düşündüğünüz anlar yaşıyor musunuz? Ve bunları yaşarken mutlu musunuz?
Bir güzel, öğretici, aşkı belirleyici, Leyla ve Mecnun hikayesi vardır;
Bitti deme den önce, keşke o son mektubu okusaydın
İki gözüm diye başlamıştım, mektuba
İki gözüm, seni çok seviyorum…
Bir kere daha, bir kere daha unutma
Böyle başlamıştım, böyle son mektubuma
Keşke bitti demeden önce okusaydın.
Vakit gece yarısı
Yani ömrün yarısı
Öfkenin sularında akşam üstü
Duvarlar tutsak almıştı bizi
Tebessümün gölgesi düşerken uzaklara,
Kuytularda yaşıyorduk birbirimizi,
Ah ne zormuş bitsin demek
Hala severken seni
Dudaklarını öpmemek
Bir yabancı gibi
Bilirsin ayrılık konusunda
BANA ZEHİR OLAN ŞEKER
Geçenlerde bir gün eve dönüyordum; sık sık uğrayıp belli miktarda akide şekeri aldığım dükkana girdim.Tezgahın önünde bir zatın durduğunu görmedim diyemezsem de, alışveriş ettiğini farketmedim.Beni senelerden beri tanıyan, alacağım şekerin cins ve miktarının asla değişmeyeceğini bilen dükkancı şekeri kağıda koymak için kaşığını arayıp buldu, tartarak bana uzattı.Tam bu sırada yanımda duran zat, çok tatlı olduğu kadar etkili bir sesle:
-Sıramı başkasına verdiniz; benim için şeker koyarken kaşık yerine parmaklarınızı kullandınız;
benden özür bile dilemediniz, bu doğru mu? deyince dükkancı da ben de şaşırmıştık.Dükkancının şaşkınlığı, bir müşteri kaybetmek korkusundan olabilir; fakat benim şaşkınlığım bir taraftan bu haksızlığa sebeb olduğum için duyduğum utanmadan, öte yandan da bir vatandaşın sıra hakkını bu kadar dokunaklı ve nazik bir surette istemesinden duyduğum sevinçten ileri geliyordu.Gerçi dükkancı özür diledi, ben de kendisinin şeker aldığını görmediğim yolunda çok zayıf özürlerimi ilave ettim.Benim için hazırlanan şekerleri kendisine teklif etmek fikri zihnimden geçti; derhal düşündüm:Onun mutlaka benim aldığım miktar ve nevide şeker elime tutuşturulmuştu.Dükkandan çıktım.
Bahçede yeşil çınar
Boyun boyuma uyar
Ben seni gizli sevdim
Bilmedim alem duyar
Kaç sene gezdim dilimde bu sözler
Ortanca Sokağı’nın Çocukları
Bacanağımın birinci ölüm yıldönümü için mevlid okutacağımız gün ilk düşüncem, mahallemizin çocuklarının gürültüsü olmuştu: Mevlidin istedigi huzur havasını tatmaktan bizi de, ölüleride mahrum edecekler diye korkuyordum.
O gün kimse, birşey söylemedigi halde, mevlit başlayınca oyun bırakıldı.Hareketler ağırlaştı ve durdu.Sesler yavaşladı ve dindi.Büyügüne,küçügüne bir efendilik geldi
Mevlidin kanatları altında birbirlerine sokularak yumuldular, bekleştiler...
Kimisi çömelerek, eşiklere oturarak dinledi:kimisi yanındakine söyleyeceklerini fısıltıyla söyledi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!