Zamansız Geçiş / Bilim Kurgu

Sevim Türkoğlu
1959 - Gelecekteki geçmişimizde izimizi sürmek...
34

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Zamansız Geçiş / Bilim Kurgu

BİLİM KURGU

Her başlangıç içinde çoğul anlamda sonlar barındırır.

'Bu işin sonu nereye varacak? '

İrileşmiş göz bebeklerine yansıyan ürküntüyü dağıtamıyordu. Beyninde merak kamçısı şakıyor, onlarca soru, biri birinden zıplayarak çoğalıyor, aynı anda sürekli üşüşüyordu. Gevşemeye çalışırken utancından, yeniden irkildi. İzleniyordu. Nasılsa tüm düşüncelerini okuyabiliyorlardı. Bu yüzden gelmemişler miydi?

'Peki ama neden ben? Sizin için öylesine sıradan biriyim ki!

'Onu değerlendirmeyi bize bırakın'

'Sesimi nasıl duydunuz? Boğaz boğumunda topak olur, sıkışırdı. Yanlış zamana ışınlanmış, kökü havada salınan biri gibiyim.’

'Gelecekten soluduğu zamana bakabilen kaçınızı bulduk sanıyorsunuz? Artık sakinleşin biraz hem, hep böylesi bir anı beklemediniz mi? Sonuçta biliyoruz.'

Gömüldüğü hareketli, döner koltukta önce oturuşunu düzeltti, biraz doğruldu. Koltuğu, sağa sola çevirdi. 'Bana biraz izin verin' diyerek, yerinden kalktı. Mutfağa geçti. Nestcafesini hazırlamaya koyuldu. Zaman kazanarak toparlanmak istiyordu.

Başına gelenleri kare kare canlandırarak anımsamaya çalıştı...

...

Olağan bir güne uyanmıştı. Genelde her zaman yaptıklarını sırası ile gerçekleştiriyordu. Ortalığı düzenlemiş, çayını demlemişti.Günün gelişmelerini takip etmek üzere televizyonda haber kanalını açmıştı. Aklında, 'akşam yemeğini dışarıda geçiririz, sıcak temmuz akşamının serinliğinde, deniz kenarı yürüyüşümüzü de yaparız' kurgusunu canlandırıyordu. Huzurlu bir gündü.
Bilgisayarın düğmesine bastı. 'Harika' dedi içinden. 'Severdi bu sözcüğü kullanmayı.' Önceki günden programına aldığı, okuyarak araştıracağı birbirine bağlı, yığınla konular vardı. Ayrıca çeşitli sitelere eklediği yeni şiiri içine sinmişti. 'Temasındaki mesajın anlaşılıp anlaşılmadığı yazılan yorumlarda ortaya çıkacaktır' düşüncesinde, içini coşkulu bir sabırsızlık taşırıyordu. En çok da öne sürdüğü görüşleri, savlarını pekiştiren habere ulaşmış olması, doğru yolda ilerlediğini görmesi açısından, kendini mutlu hissetmesine neden oluyordu. Tezlerini ispat ve geliştirme arayışlarına ivme kazandırıyordu. 'Bilgisayar ve internet, ne büyük nimetti. İnsanlık için, çağ dönüştürecek bir faktör olarak değerlendiriyordu. Endüstriyel gelişimin bir koluydu teknoloji, o'na göre.'
Çocuk saflığında çekincesiz; 'haydi yeni gün geleceği sun bana, seni arıyorum' diyerek seslendi. Kulaklarına dokunan bu cümle, hoşuna gitti. Tebessüm ederek bilgisayarın açılışını yaptı.

Önceden belirlediği düzenlemeyle siteleri tek tek açmaya başladı.Tıkladığı linklerin pencereleri alt çubukta diziliyordu. Bir an durakladı. 'Hay aksi, yine fazla pencere açarak çok yüklendim galiba' diyerek, sorunu kavramaya çalıştı. Saate baktı. Tam 10.00'u gösteriyordu. 'sabah sabah internetteki yoğunluk nedendi acaba? Bazılarını eksilteyim' diye düşündü. Monitör kitlenmişti. Olmuyor, yapamıyordu. Bilgisayarında kontrolü kaybettiğini fark etti. Bir anda ekranı karardı. Ardından yoğun parazitli anlaşılmaz sesler, kulağında çınlamaya başladı. Ne yapacağını bilmez halde kasılmış, öylece kalakalmıştı. Alnını elleriyle sıkıca sıvazlayarak' neler oluyor Tanrım' diyerek çaresizce mırıldanıyordu ki, mekanik tok bir erkek sesi ile sarsıldı.

'Merhaba'

Aynı anda ekranda, pastel renklerin akışkanlığında silüet halinde, erkek yüzü belirmişti. Değişken, çeşitli renklerin karmaşasında giden gelen titrek bir görüntüydü. Kesin yüz hatlarını seçmek olanaksızdı.

'Siz de kimsiniz? Nereden çıktınız? ' diye seslenebildi ancak.

'Korkmayın, sakin olun, size bir zararımız olmayacak. Sizinle görüşmeye geldik. Kısa bir aralık konuğunuz olacağız sadece.'

'Benden ne istiyorsunuz? Kimsiniz? Böyle bir şeyi nasıl yapabilirsiniz? Bu ne cesaret? Panik halinde sıralanıyordu sözcükler.

' Bakın, çok uzun ışık yıllarından, farklı Galaksiden geliyoruz. Sizin anlayabileceğiniz tarzda açıklamaya çalışacağız. Dilinizi sizin gibi kullanmaya gayret ediyoruz. Sizlerden yani bildiğiniz insan varlıklarından değiliz.'

Aman Tanrım, başına neler geliyordu ve kim bilir daha neler gelecekti.
Ekrandaki silüet, aklındakileri okurcasına;

' Hayır kesinlikle bizden yana başınıza kötü hiç bir şey gelmeyecek. Emin olabilirsiniz. Bizden çok tedirgin olabileceğinizi biliyorduk. Size ulaşmanın en makul yolunu seçtik. Yoksa herhangi bir insan bedeni görüntüsünde de karşınıza çıkabilirdik, zor kullanarak teslim alabilirdik. Sadece sizinle tanışmak ve konuşmak istiyoruz. Sessizce geri döneceğiz, istemediğiniz sürece kesinlikle yine karşınıza çıkmayacağız.'

'Ama hala anlayamıyorum, benden ne istediğinizi. Sonuçta zorla sizin ile muhatap oluyorum. Şu an başka seçenek bırakmıyorsunuz. Ne demek, insan kimliğinde bana görünmeniz? Sizi anlamamı nasıl bekleyebilirsiniz? '

'Aslında bilgisayarınızı kapayabilirsiniz. Ama yine bir biçimde biliyorsunuz ki, sizinle görüşürüz. Bize gereklisiniz, üzgünüz, seçildiniz. Sizi dinlemek üzere geldik. Size görünmek, tanışmak istedik. Sadece bir insan türü olarak, durumunuz bize ilginç geliyordu. Sizi bir süredir izlemekteyiz. Bizimle görüşmek, sizin için de imtiyaz olacaktır, böyle düşünmeye çalışın lütfen.'

'Benden neler dinlemek istiyorsunuz? Kim olduğunuzu nereden bilebilirim? Nasıl kanıtlayabilirsiniz? Artık günümüzde nasılsa bilgisayarlara, niyetlendikten sonra, sıradan insanlar da girebiliyor.'

'Haklısınız, bize inanmayacağınızı tahmin etmiştik. Gerekli çalışmaları yaptık. Galaksimize, sizinle kısa bir geziye çıkalım istiyoruz. Çok zamanınızı almayacak. Çok değişik ve yararlı gelecektir. O zaman bize inanacaksınız. Ardından sohbete devam ederiz.'

'Nasıl yani, bu nasıl olacak? '

' Korkmayın, bunu bizim usulümüzce gerçekleştireceğiz. Sadece süzüldüğünüzü hissedeceksiniz. Biz sizlerden çok farklıyız.
Sizin de bizim gibi olmanızı sağlayacağız. Henüz bilemeyeceğiniz yöntemlerle...'

' Yalnız, şimdi değil, düşünmem, onaylamak için kendime gelmem gerekiyor. Daha zamana ihtiyacım var.'

Bilinçsiz, eleriyle gözlerini kapadı. Onları görmediğinde, görünmezmiş gibi...

..

İçtiği kahvenin buruk tadı ve sevdiği şekerli vanilya, krema karışımı onu her zaman rahatlatır, kafasını berraklaştırırdı. Mutfakta geçirdiği süre, ürkek ataletli halinden sıyrılmasını sağlamıştı. Kendini onlarla konuşmaya hazır hissediyordu. İçeride sabırla beklendiğini biliyordu. Gerçi, onların da, en az kendi gibi gizemli tereddütler taşıdıklarını ayrımsayabiliyordu. Mutlaka kendisinin tepkilerinden çekiniyorlardı aslında. Girişimlerinin sonuçları nasıl karşılanır, bilinemezdi.

Masasına yerleşirken; 'her şey tamam ama size nasıl hitap edeceğim, bizim gibi insan değilsiniz. Aslında insan'ın da gelecekte farklı boyutlara geçiş yapabileceğini düşünüyorum ya...

'Önemli değil, bize kısaca 'siz' demeye devam edebilirsiniz. Ayrıca, zaten öngörülerinizi birlikte değerlendireceğiz.'

'Hangi Galaksi sisteminden geliyorsunuz?

'Kısmen biliyorsunuzdur da, Dünya'dan 2 milyon ışık yılı uzakta, 300 milyon yıldız kümesi bulunan Andromeda'dan geliyoruz.
Monitörle, mekanik sesli görüşme yaparak enteresan bir durum yaşanıyordu.

'Artık kendinizi nasıl hissediyorsunuz. Sorun değil ise, yola çıkabiliriz.'

Öneri karşısında, durulduğunu düşündüğü heyecan dalgasının yeniden göğüs çeperlerine çarpmaya başladığını fark etti. Derin soluk alarak gücünü toplamaya çalıştı. Omuzlarını geriye esneterek ayağa kalktı.

'Yaşamım boyunca ekstrem olaylar neden hep beni bulur ki? Bir bu eksik kalmıştı' diye düşündü. İnanılmaz bir deneyim olacaktı.

'Evet, gidebiliriz' diye seslendi.

'Sakın kaygılanmayın, tamamen gevşeyin lütfen. Bilincinizi kaybetmeyeceksiniz. Çok rahat gideceksiniz. kesinlikle hoşunuza gidecek.'

Ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Refleks hareketi ile gözlerini kapamıştı. İçi boşalıyor, hafifliyor, sanki yükseliyordu. Evet uçuyordu. Vakum çekişi ile sanki bir tünelin içine girmişti, süzülüyordu... Gözlerini kırpıştırdı. Önce araladı, sonra yavaş yavaş açtı. Tek başına ışınlanmıştı. Ağrısı sızı yoktu. Mavi-gri karışımı bir karanlığın içerisindeydi. Ara ara toz kümesi bulamacasının çevrelediği, ışın noktacıkları parıldıyordu. Genleşiyor, genişliyor, yayılıyordu. Buna rağmen yine de yol aldığı dehlize nasıl sığdığına anlam veremiyordu. Yoksa, her şey bir kandırmaca mıydı? İpnotize olmuş, uykuya dalmış, rüya mı görüyordu. Her şey bilinenin dışında gelişiyordu. Uyanık olmasına rağmen irade kontrolüne sahip değildi.

Artık çok geçti. Engel olabilecek durumda değildi. Çaresiz, anlık tereddüt handikabını geçiştirmeliydi. Çelişkiler girdabından, hızla yaklaştığı, huni ucu benzeri çıkış deliğini fark etmesiyle sıyrıldı. Derinlerden yansıyan ışık gittikçe büyüyordu... Ve işte beyaz, sarı olarak ışıldayan aydınlığın içine girmişti. Açık gözleri kamaşıyor hiç bir şeyi seçemiyordu. Işınlar giderek kırılırcasına renk armosine ulaştı. Yoğun renkler hareler oluşturuyor, bulutlar halinde biri birine geçişler yapıyorlardı. Olağan dışı zevkli hazların eşliğinde büyülü süzülmek, beyninin sanki pelteleşmesine neden oluyordu. Sinir saplarında tüm artı ve eksi kutuplar eşitlenmiş, birbirini yok etmiş nötr'leşmişti. Sıfır noktadaydı. Zaman çizelgesi, hem sonsuz uzunlukta hem bir anlık kısalıkta gibiydi. Bedeninin kütlesi ve hacmi yok olmuştu. 'Evet, genelde düşüncelerimde tasarladığım gerçekleşiyor' diye düşündü. Her şey gerçeklikten çok ötedeydi... Sersemlemiş halinden, bilgisayarından çıkan mekanik ses benzeri ile sıyrıldı.

'Geldik, gezegenimize hoş geldiniz.'

Bakınmaya, nasıl bir yerde olduğunu kavramaya koyuldu. Hayal kentti. Tarif edilmesi çok zordu. 'Aklımın alması zorlaştıkça, deliliğe mi terfi ediliyorum' düşüncesi saplandı. Her şey zıtlıklarla örüntülüydü. Net seçilebilen belirginlikler; kızıla yakın kahverengi kayalıklarla, girintili çıkıntılı labirent görüntüydü. Uçsuz sayıda irili ufaklı tepelikler, biçimsiz tümsekler, düzensiz sıralanmıştı. Kuru, yavan, kasvetli çölü andıran garip bir yerdi. Öte yandan yerle gök arası, uçuşan sis perdesi ile kaplıydı. Öbek öbek şeffaf bulutsular, titrek oynaşılar içerisinde kayıyordu. Beynini zorladıkça şakaklarında kıskaçlar yoğun bir basınç uyguluyor, vurgun yemiş halde, tüm biyolojik oluşumları fışkıracakmış gibi oluyordu. Karşısındaki görünür karelerin fotoğraf çekimine yetmiyordu beyni.

Ortalık, tarifsiz yoğunlukta keskin metal kokuyordu. Gökyüzü, puslu krem ve gri tonlarının örtüsü ile kaplıydı. Biz insanların geliştirdiği şehircilik tarzında yerleşim birimleri seçilmiyordu. Su belirtisi fark edilmiyordu. Ağaçlar, bitki çeşitleri, hayvanlar yok gibiydi.Yaşanacak bir yer değildi. Dünyamızın doğa örüntüsü yoktu.

'Neydi buranın yaşam özellikleri, nasıl yaşanabilirdi buralarda Tanrım' diye, geçirdi aklından.

'Hayır, bize göre değil gezegeniniz. Sizler gibi yaşayamayız.'

'Aynı şey bizim için de geçerli. Yalnız aradaki anatomik, biyo fizyolojik yapılarımızın farkını hesaba katmalısınız.'

Tüm ilgisini geldiği çevreye verdiğinden, ancak bir süre sonra, kendi durumunun ayrımına varabilmişti.
Bedeni kaybolmuştu, yoktu. Üstelik kendisine seslenenler de öyleydi.

'Neler oluyor, neden bu haldeyim? Kahretsin ne yaptınız bana? '

Çılgına dönmüştü. Olacak şey değildi. Patlama aşamasına varmıştı. Esrarengiz biçimde yaklaşmalarına rağmen, karşı koymaksızın, buralara kadar gelmişti ama bu kadarını beklemiyordu. Bu şekle dönüşeceğinden söz edilmemişti. Kurtulabilecek miydi, eski haline dönebilecek miydi? Ya, alıkonulmak üzere getirilmiş ise?

'Sürekli sizi sakinleştirmeye çalışmak inanın bizi de yoruyor, lütfen biraz daha makul olmaya çalışın. Elbette konuyu açmaya çalışacağız.' (Düşüncelerine yön vermeye çalışıyorlardı)

Etrafındaki yaratıklar gibiydi. Varla yok arası. Sakinleşmek çok zordu. Aklına, genelde şimdiye değin öğretilerle kazandığı bildikleri geldi. Yoksa yarı madde olarak nitelendirilen, madde özelliklerini yansıtan ama madde olarak tanımlanamayan bildiğimiz parçacık/foton karakterleri ile mi karşı karşıya idi. Öyle ya; bir yanı ile saydam, flu, naif, bir yanı ile dalga karakteristiğini yansıtmaktaydı özellikleri. Ara ara akışkan hareketlilikte, arada zor seçilen bir görüntü halindeydiler. Toplu olduklarında ışık huzmesini andırıyorlardı. Tek renk halinde değillerdi yalnızca. Renk seçimini yapabilmekte zorlanıyordu. Farklı bir ışık kümesi olmalıydı.

'Unutmayın ki, aklınızdan geçenlerin tamamını okuyabiliyoruz. Tümüyle bizim ölçülerimize ulaşabilmeniz imkansız. Gözleriniz, bakış açılarınız,yorum yeteneğiniz yetersiz. Sizi ancak dengeleyebildik. Geldiğiniz, bize ait atmosferi, izin verebildiğimiz kıstaslar ölçüsünde, ancak onarabildiğimiz oranda, algı eşiğiniz seviyesi ile görebiliyor, kavramaya çalışıyorsunuz'

'Sanırım bizlerden her anlamda üstünlüklerinizi vurgulamaya çalışıyorsunuz. Kabul etmelisiniz ki, ilettiklerinizin tümü tartışmaya açık ifadeler. Üstelik benim buradaki varlık nedenimin, tutsağınız olarak pek adil olmadığı ortada'

'Şikayet ederek insansıl duygu varyasyonlarına sapmayın. Başından bu yana en ufak kötümser yaklaşımlarımız olmadı. Olanca hassasiyetimizi, nezaket tarzımızı, dost yönlerimizi sunduk size. Kısır çekişmelere izin vermeyiz.'

Haklı olmak durumundaydılar. Söylemlerinde daha özenli olmaya çalışmalıydı.

'Neyse, artık dönüşe hazır olun. Rahat olmanızı istiyoruz. Cidden, canınızı sıkmak değil amacımız. Sizi, evinize aksaklık yaşatmadan bırakmalıyız. Sorunsuz geri gidiyoruz. Umarız yeniden konuğumuz olarak geldiğinizde kuşkularınızdan arınmış, karşılıklı gönül huzuru duyarak, birlikte paylaşımlarımızı sürdürebiliriz.'

Acaba, kim bilebilir? Diye düşündü yine de...

...

Nihayet, evinde oturduğu koltukta eksiksiz, tek parça halinde soluk alabiliyordu. Bir süre, egzersiz yapar gibi hareketlerini sürdürmeden edemedi. Kollarını hareket ettiriyor, bacaklarını yokluyor, bakışlarını bedeninde gezdiriyordu.
Bilgisayarı önünde, masa başındaydı. Bakışları saate kaydı. 10.00'u gösteriyordu. Anımsadı, iyi de, nasıl olabilirdi? Zaman yok olmuştu. Durmuştu. Kalktı, duvar saatini ve masadaki küçük saati kontrol etti. İnanamıyordu. Hepsi hareketsizdi. Radyoyu yokladı. Çalıştıramadı. Televizyonu açmaya uğraştı. Nafile, tüm elektronik aygıtlar kitlenmişti. Aslında çalışmayan zamandı! .. Ehhh, pes doğrusu, yapamayacakları ne kalıyordu geriye? Yerine geçti, monitöre döndü yüzünü. anlamsızca, öylesine kalakaldı. Kızmak mıydı içinden geçen, hissettiklerini yorumlayamıyordu. Zaman gibi donmuştu.

Aynı mekanik ses;
'Evet, zaman işlemiyor. Şaşırdınız.'

'Beni, benimle yüzleştirmeyi bıraksanız lütfen. Zevk alıyor gibisiniz.'

'Haklısınız, amacımız tepkilerinizi izlemek. Zorlanıyorsunuz. Ama bizi şaşırtmadığınızı itiraf etmeliyiz. Biliyor musunuz, bizi hiç yanıltmıyorsunuz. Sizi boşuna seçmedik. Açık yürekli içtenliğinizi, mantık dizginizi tanıyoruz. Sizinle iletişimi sürdürmeliyiz. Dilerseniz aklınıza takılan soruları iletin.'

'Galaksinizde, gezegeninizin, süpernova patlamasından etkilendiği oldu mu? Size yansıması nasıldı? '

'Son olarak yaşadığımızda gezegenimiz, manyetik etkileşimlere maruz kaldı. Dünyanızın, insanlarınızın da, bazı sarsıntılar geçirmesinden kaçınamayacaksınız. Umarız, daha donanımlı karşılayabilecek yöntemlere ulaşırsınız.'

'Umarım. En kötüsü de insanlığın, birbirini tüketmekten vazgeçmemesi.'

'Böylesi çatışmaları, insanlığın erken evrelerinde doğal karşılıyoruz. Genelde sorun, yargılama sistemlerinizin oturmamışlığında, geliştirdiğiniz değerlere, bağladığınız kavramların boşlukları, neden olmaya devam edecektir. Çeşitli gelişmelerle oluşan aşamalar, değiştirecektir bakış açılarını...'

'Evet, uzun süreçler gerektirecek.Sanırım, dünya insanlığının uzayda, kendisine yönelik tehdit niteliğinde gelişebilecek tehlikeler, zorunlu kenetlenmeleri beraberinde dayatacak.'

'Uzun vadelere dayanan öngörüleriniz var.'

'İlginçtir; hep geleceğin pencerelerini açmak, perdelerini aralamak oradan günümüze bakınmak isterdim. Karşıma çıkmakla, bana ne kadar yararlı olduğunuzu belirtmek isterdim. Başlangıçta doğrudur, çok korkmuştum. Kaç insanın, böylesi bir dileğinin gerçekleşme şansı olabilirdi ki? '

' Haklısınız, o yüzden temkinli olduk. Bağışlayın ama kaldırabileceğinizin üstünde size yüklenmekten çekindik. Size gelecekten sesleniyorduk. İnsanlar sizin bu gününüzde, çok karamsar varlıklar. Her şeyin sonlanacağına, varlıklarının tükeneceğine inanıyorlar. Aslında, beyinlerini çok eksik kullanıyorlar. Yeterince bilinçli değerlendirmiyorlar. Kısır çatışmalarla umutlarını tüketiyorlar. Sürekli faili meçhul suçlu arıyorlar. Belki de suçlu eşkali yanlış tanımlanıyor.'

'Bazen, öyle şeyler söylüyorsunuz ki, ben mi konuşuyorum yoksa siz mi karıştırıyorum. Günümüzde bilim felsefesini tartışmaya açmak, yaygınlaştırmak gerekiyor bence. Tüm Uluslar, sosyal katmanlarını felsefi tartışmalara çekebilmeli. İnsanlık için, sağlıklı bakış açılarının faydalarını aktarabilmeliyiz. Bizler için aile çok önemlidir. Oralardan başlayarak, dünyamızdaki tüm toplumlara, bu duyarlılık aşılanmalı. Bilimsel araştırmalarda niyetler sorgulanabilmeli. Atomu çözmek, bomba yapımında değerlendirilmemeli. Uluslararası yasal dayanaklarına, insanlık inanabilmeli. '

'Beyin gücü potansiyelini keşfetmeli ve bu ayrıcalığı insanlığın, öncelik sıralamasına katması, iyi koruması amaçlanmalı.'

'Bakıyorum da, aramızdaki diyalog serileşmeye başladı. Peki ama sizleri bizim durumumuz neden bu kadar ilgilendiriyor? Aynı süreçlerden geçtiniz mi? '

'Yaklaşık evet. Sizleri gözlüyor,takip ediyoruz, kesinlikle müdahale etme niyetinde değiliz.'

'Basit gelecek ama bilgisayar alanında, insanlık adına ivme kazandıracak gelişmeler öngörmekteyim.

'Sizi dinliyoruz.'

'Biz insanlar için, görsel ve sözel harmanlama, ardından yoğurma, düşünce üretme açısından temel bağlantılardır. Düşünme ve akıl yürütme sırasında, iç ses önemli faktör ve gırtlakta titreşimler oluşturuyor. Frekans ölçümleri ile, iletken alıcılar kullanılarak, sözel kodlamalar yapılandırılabilir ve her dile has çözümlemelere varılabilir. Tabii bilgisayar desteği ile. Özellikle beyinsel, üstün zeka kapasitelerinin işleyiş tarzı, düşüncede hücresel bağlantılarının, fonksiyonel süreci izlenebilir, araştırılabilir. Düşünce okuyabilmeyi çözmek, farklı işlevsellikleri de ortaya çıkaracaktır. Yapay zeka araştırmalarında basamakların hızlı çıkışı sağlanabilir. Veriler çiplere yüklenebilir. Konuşma ve duyma özürlü insanlar için çözüm uygulamalarına dayanak olabilir. '

'Bu konuların peşini bırakmayın, önermeleriniz dikkate almaya değer.'

'Sıradan gelebilir ama insanların, üç boyutlu hareketli görüntülerini ışınsal olarak aktifleştirmek üzere, tasarılarım da var.Uygulanabilirliği üzerine araştırmalarımı sürdürmekteyim. Bilgisayar programcıları ile organize çalışmayı düşünüyorum.'

'Mutlaka devam ediniz.'

'İleride sizlerin düzeyine ulaşıldığında inanıyorum ki, geçmiş yaşamlara geri dönülecek ve her birimiz, bugünü yaşayanlarımız dahil, yaşadıklarımızla tekrar yüzleşeceğiz. Hatalarımız, anlamsızlıklarımız ve geleceği sağlıklı besleyen çabalarımızla tek tek yüzleşeceğiz. Dayanılmaz iç görü sancısı çektirebilir, kendimizle hesaplaşmalarımız.'

'Enteresan, farkında olmadan sizler gibi insanları ziyaret ederek bizler de kısmen geçmişlerimizle yüzleşiyoruz.'

'Her şey için, teşekkürlerimi iletmek isterim.'

'Geliş amacımız yerine geldi. Verimli beraberliğimiz oldu. Gelişimizin başlangıç aşamasında bir söyleminize son olarak eklemek istediğimiz yorumumuz olacak; Siz haklısınız, kökü havada insanlığa asılı salınan birisiniz ve hep böyle kalınız.
Bilimin ışığında aydınlanmanız dileğimizle iyi kalınız.'

'Ben de, ziyaretiniz adına karaladığım şiirimle uğurlamak istiyorum sizleri;

Aşıyor rüyayı gözü açık
ansız solunan zaman
yüzleşen yüzsüzlüğünden şaşkın
gelecekten bugüne bakınarak
kaçımız çoğalıyor süzgeçten

öykü bu ya;

süzülür mahşerin atlısı yeryüzüne
yoklanır sonsuz mesafeler
serilen güzergahlarda
acımasız kıvrılır
tarihin yaprakları solgun
sığmaz kalemin gezindiği yazıya...

değişkenlerin çatışması örtüşürse bir gün
bunca sıradan çaba anlamsız
bu gün eğilen başlar
döner el sallar ardınca...

solumak değildir yaşamak
taksan takıştırsan
boşa sallanır
terazinin kefesi boşsa...

uzun çalar teneffüsün zili
vuruşur titreşimin zig zagları
sağır edercesine kulakları
duymak istemese de kimileri...

ister duy ister duyma
varsın dünya kimilerin göz nurunda...

(Not; yazarın 'Zamansız Geçiş' adlı kendi yazdığı şiir'dir)

Sesil


)

Sevim Türkoğlu
Kayıt Tarihi : 2.11.2006 01:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sevim Türkoğlu