Kendinize hiç zamanın getirdiklerine dair sorular sordunuz mu? Bilimin tekniğin ve dolayısıyla da insanlığın tekamülüne özgü sorular. Hani bu da nereden çıktı deseniz de inanıyorum ki bir çok kişi zaman içinde insanlığın seri şekil değişikliklerine tanık olmakta, kendini yargılarken bazen de gelişen olaylar karşısında apışıp kalmaktadır. Bir yerde insanlığın zeka denilen varlık sayesinde hayal sınırlarını hiçe saymak derecesinde ki tabiata hakimiyeti gıptayı gerektirirse de değişik insan portrelerinin gölgesiyle savaşır olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Eskiyle günümüz arasında bilim alanında kat edilen mesafe dudak uçuklatır cinsten hayrete mebni olduğunda, yaşayan her kişinin hem fikir olduğuna eminim lakin bir yönü ile hak etmeyen insanlar için bu nevi gelişmeler adeta bir lütuf olduğu şartıyla.
Toplumların bir zamanlar kendi koydukları ilkeleri, ilahı buyruk telakkisiyle dikte etmelerinin yanlışlığı ancak zaman ilerledikçe ortaya çıkmıştır. O dönem kurallarıyla çerçevelenip, kılıçların gölgesinde asırlarca devleştirilen bu akidelerin temelinde ne acıdır ki insan onuruna yönelik tahakkümler mevcuttu. Bu hem şarkın hem de garbın ruhunda kuvvet bulan sözde tartışılmaz kuralların derinliğinde insanı ön planda tutmasına rağmen aslında değer ifade etmeyen bir varlık olarak görülür. Yaratıcının müşfik adl ve ihsanı yerine insana karşı kuvvet, baskı ve zulmü yeğleyen yine insanın kendisiydi.
İsterseniz Servetüs’ü örnek gösterelim veya Sokrat’ı. Biri içinde bulunduğu toplumun hürefa inançlarına fikri savaş açmış bir serdengeçti. “Hıristiyanlığın Islahı”adlı kitabında İnsanlık adı altında işlenen hataları halka teşhiri nedeni ile yargılanarak ateşe atılır.
Diğeri,insanın kendini tanıması, yaratılıştaki gerçek sebebin teşhisi için adeta beyin jimnastiği yapan ve bu doğrultuda etrafındaki insanları yetiştirmeye özen gösteren bir düşünür. Sonuç her düşünür ve bilim adamına reva görülen ölüm cezası!
Bütün bunları söylerken adeta günümüz toplum ve fertleri ırk ve ulusları arasında mevcut ilişkilerde çok şeylerin değiştiğini ima ettiğimi zannetmeyin. Eskiyle günümüz arasında yalnızca strateji bazında boy gösteren farklılıkların medeniyet zırhıyla kaplanarak çok daha hunharca eylemlere imkan tanıdığı aşikardır. Dünyayı globalleştirme çabaları altında ki gerçek sebep, insanlığın saadeti olmaktan ziyade, belirli ulusların hegemonyasını kolaylaştırmaktır.Ulusların her geçen gün biraz daha fazla ensesinde hissettiği bu gücün varlığı bir nevi yanlış politikalar, kararlar ve hayranlıklar nedeni ile devleştirilmekte bilim ve fen insanlığın korkulu rüyası olmaktadır. Dünyanın her yerinde kan, göz yaşı ve zulmün eksik olmadığı, makul özgürlük ve insanca hayat arayışlarının cezası hep, çocuk, yaşlı, kadın demeden ölüm olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Kendi öz değerlerini bir kenara iterek, her geçen gün biraz daha fazla yozlaşmanın eşiğine gelmiş milletlerin yaşadığı sıkıntıların dünya basınına yansımaları arkasındaki gerçek yalnızca üç beş fotoğraf karesi ile sınırlı kalmamaktadır. Yaşatılan insanlık dışı hareketlerin temelinde öz benlikten kopma halinin varlığı söz konusudur. Dün inanç ve bayrağı aynı insanların, mevcut sorunlarını çözmek için insanlık özelliklerinden yoksun bir güce kapılarını açmaları sonucunda bu gün yaşadıkları rezalet, yıllar boyu tarih sayfalarında yer bulacaktır. Aynı değerleri paylaşan hiç bir asi idareci asla yabacı bir melekten daha kötü olamaz. Zira tarih boyunca melek maskesi takmış yüzlerce liderin insan katletmeyi şiar edindiğini pekala herkes bilmektedir.
Yarın bizlerin de yabancı hayranlığımız nedeni ile benzer olayları yaşayacağımız muhtemeldir. Hele bir de bu yozlaşma hamlelerinin öz değerler hamili olduğunu iddia eden siyasiler tarafından gerçekleştirilmesi yok mu. Bu bir nevi kişinin gölgesiyle savaşı olarak nitelendirilip, sorgulanmalıdır.
Kayıt Tarihi : 25.8.2006 15:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
bu güzel paylaşımınıza teşekkürler...
TÜM YORUMLAR (1)