Bir savaşa başladıysan eğer,
Nerede bitireceğini en baştan bilmelisin
Kılıcının kınına sığmayan hırsını,
Düşmanın soluk alışını sayan sabrını,
Ve zafer denen o kırılgan çiçeğin
Tam hangi anda solacağını hesaplamalısın.
Çünkü savaş, satranç tahtası değil,
Kuralları kanla yazılmış bir labirent:
Her hamle, bir çıkmaz sokağın tohumu,
Her zafer, kendi sonunun habercisi.
Bak, tarih diyor ki:
"En keskin kılıç, en çok paslanandır!"
Çünkü son darbeyi vurmak,
Kendi hançerini sırtına saplamaktır belki de.
Bir orman yangını düşün
Alevler zirveye ulaştığında söner,
Çünkü yakacak hiçbir şey kalmaz geriye.
Zafer bazen,
Kazanmak için son darbeyi vurmamak olabilir:
Düşmanın kaçış yolunu açık bırakmak,
Kendi küllerinden doğacak barışa yer vermek.
Bir avcı bilir ki:
Kurdu tam kalbinden vurursan,
Postu lekelenir, değeri düşer.
Ama yaralı bırakıp izini sürersen,
Sürüsünün saklandığı mağaraya dek götürür seni.
İşte savaşın gerçek ustası,
Düğümü çözmek için bıçağı bilemeyen değil,
İpi gevşeten, nefes aldırandır.
Gözlerinde intikam ateşiyle yürüme sakın
Ateş, kendi çocuklarını da yakar.
Bir nehir gibi ol:
Önüne çıkan kayayı dövme, onun etrafından dolan,
Çünkü zamanla o kaya, kum olup akar gider.
Zafer, bazen geri çekilmektir:
Fırtınada yelkenleri indirmek,
Dalganın üstüne değil, altına sığınmaktır.
En büyük galibiyet, savaşmayı reddetmektir!
Çünkü savaşın kendisi bir yenilgidir zaten
İnsanın kendi gölgesiyle dövüşmesi…
Şimdi silahlarımı gömüyorum toprağa,
Paslanmış namluların üstüne çiçekler ekiyorum.
Biliyorum:
Yenilmezlik, düşmanı yok etmekte değil,
Onu dost kılmakta gizli.
Ve zafer,
Bir meydan okuma değil,
Gölgesiz dansa bir davettir aslında
Huban Asena Özkan
Kayıt Tarihi : 12.4.2025 09:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!