Sen kimsin;
Yakamozları sakladığın bir gökyüzü, sakallarına dolanan bir rüzgar veyahutta sesine bulaşan bir tebessümüm alır beni. Saklandığım her gün yeryüzünden bir tek sana sobelenirim. Sen benim bi haber çıktığım bir yolculukta; denk geldiğim, yolumun düştüğü bir söğüt gölgesi işte ne bileyim. Kelimelerle buluştuğum bir toplantısın şimdi kilitli kapılar ardında. Senin adınla başladığım bir anayasının yürürlüğe gireceği bir ihtilali, gözlerine denk geldiğim andan itibaren ayaklandıran bir kurşunsun, düşünmeden kalbime doğrultup ateşlediğim. Yerle bir olup uzanırım hayalinin kapısına uzanan ince bir yolda boylu boyunca. Faili meçhul değilim. Ey sen; yüreğim avuçlarına emanet failim; yüreğine gömülsün yeter ki bedenim.
Ben anlatamam bir rüzgarı artık, hayran olamam bir yakamoza ve ezberleyemem bir şiiri seninle denk geldiğimden beri. Dizemem kelimeleri yan yana, lâl oluşunu elinden çaldığımdan beri ve gidemem hiç bir adım uzağa kendimden, gidemem yığılıp kaldığım gözlerinden.
Kendime gelemiyorum. Bambaşka bir yerdeyim. Aldım aklımdakini karşıma. Saçlarını taradım, gözlerine çektim kalemi. Tam karşıma da oturttum. Kitledim gözlerini gözlerime. He bir de doldurdum göz yaşlarımla sulandırdığım kadehi. Çatalımın ucuyla bi kayıntı yaptım dertlerimden. Son ses en sevdiğim şarkılar çalıyor sessizliğimden. Ona ne zaman denk gelsem; kimsenin beni tanıyamadığı benliğimden sıyrılıp bir begonya misali açıyorum gözlerinin devrildiği, gölge görmez bahçesinde. Hala kalem ile aramda ki muhabbet dönmemişse kanlı bıçaklı bir ihtilale; bembeyaz kağıt şikayetini saklamışsa sabırla mahşere; bir tek gördüğüm anda kaybolduğum gözlerinin yüzü suyu hürmetine. Hiç bir literatür greve gitmemişse kelimeler için bana karşı, kafiyeler baş kaldırmamış, gizli özneler isyanını saklamışsa gizliden gizliye; bir sana vuslatım niyetine.
Sevgilim ;
Bu yazıma seninle olan sensizliğimin baş harfini büyük harfle yazarak başlayacağım. Kalemimin kağıdıma dokunuşunda ki ilk anda unuttuğum adımla devam edeceğim bana kalan acizane bir seni anlatabileceğim kelimelerle. Sus pus edeceğim kim anmaya kalkarsa adımı. Her ne kadar nesne varsa hayata dair; öteleyeceğim. Adınla başlayan bir romanı yine adınla bitereceğim sayfa bildiğim hayatımın günlerinde. Önsözünde uyanacak, son noktasında sallanacağım asıp kendimi son cümlesine.
Bende uyandım. Bu günaydın ikimizin aslında bilmiyorsun. Neden saklamaya çalışırsın ceplerine güneşi; günleri aymadan neden idam edersin asıp kirpiklerine gozkapaklarımdan. Şikayet ettiğimden değil; altında hayalini çizdiğim tablomsun. Kıyamam ağır gelir yorulursun. Ellerim titriyor. Neden kelimelerim parmak uçlarımda ödü patlarcasına korkuyor. Hani bu kalemin raks ettiği o anlar; seni bulamazlar da benim yakama yapışırlar. Bir adım atacağım kadın geçmişte nefes aldığım bir soluğa. Nefes nefese kalır beceremem sanırdım. İçimde bir bir köşeye bir soluk saklamışım. Son kozum olan şey, sonum mu olur yoksa sonu göğüsleyen bir celladın kırar mı kollarını bir hamlede dirseklerinden. Bu haller bana çok yabancı. Bu kelimelerin Kalem tutan parmakları artık iyi bir tanıdık eskilerden. Bir çığlık kopacak kadın bu gece gecenin suskunluğundan. Seninle bir literatür katlediyoruz, bir lügatın canına kastediyoruz bu gece. Uyusak bir merhamet dolar yüreğimize. Kan çanağı olacak gözlerimiz bu idam nöbetinde. Sonrası ay düşse gözlerimize ferini bulamayacak. Keşke sana bunları anlatacak kadar usta olsam bu işte. Sen bu işten beni azdedensin. Bir daha istihdam olmam. İnan bana bir uyusam, asla bir günaydına uyanmam.
Sensizlik ne uyutuyor ne de durduruyor yerinde. İçim dışım sensizlik olmuş. Boğazıma kadar özlemine boğulmuşum. Zaman ilerledikçe içine çekiyor beni. Sen ay vurunca odaya doluyor . rüzgar estikçe hayalinle ruhumu okşuyorsun. Hiç bir özlem kapımın eşiğinden böyle güzel girmemişti inan. Sen dinlediğim şarkılarda bana kelimesizlikler bahşediyorsun. Ne kadar güzel senin varlığınla yaşanılan hayat , olmadığında bile mutluluğum oluyorsun. O var benim hayatımda diyip mutlu olmak diye birşey var. Sen o şeye paha biçemediğim nedenim oluyorsun. Nasıl özlüyorum seni ve sabah nasılda ağır adımlarla yaklaşıyor geceye. Bir insanın nefes alışı , uyuyuşu ve mimikleri merak edilir ve bu merak her nefeste daha da kuvvetlenip kalbini ele geçirir mi insanın. Kalbimi ele geçiriyorsun kadın. Durma! Devam et. Durursan durulacağım mutlulukta.
Sustum;
Ne söylenecek bir kelime vardı ne de bu suskunluğu anlatacak bir sebebim. Susmak bir eylem değil bir intihar gibi. Dışardan bakınca anlayamazsınız, ben bile anlatamazdım. İnsan kelimesiz kalıyor bazı zamanlarda tek bir kelime dahi bulamıyorsun anlatmak için. Siz hiç ayakta duracak gücünüz yokken hayatta durdunuz mu ? Kelimelerle sakladığım her halimi yüzümde yapamadığım için özür dilemeliyim. Üzgünüm bir suskunluğun zehrini her dakika soluyup, hayata dolmuş gibi gozukemedim. Bana soylediklerinize sırf üzülmeyin diye yarım gülüşler ve boş bakışlarla karşılık verdiğim için de üzgünüm. Uyanmak istemediği bir güne uyanıyor bazen insan. Bugün uyanmamak için neler vermezdim hal bu ki. Yaşamadan yaşlanmak bile tamam… İnsanları kırmakta şampiyonlukları olan bir dünya starı gibiyim. Bu unvan benim, tırnaklarımın kazıdığı bu şöhret artık boynuma asılı madalyam benim. Kimi kırmak istemediysem toz buz olduğumun ilk adımıdır yüreğimde. Suskunluklarla uzaklaşmak , suskunluklarla kaybolmak gözler önünden en naçizane kafiyem oldu hayatımın gözlerimi sıkıca kapayarak yazdığım satırlarında. Zıplama tahtasını bilir misiniz? Ayaklar altına alınan ve hedefe ulaşmak için tüm gücünü vererek basılan ve buna eş değer maruz kaldığı güçle kalan bir başına. Bir zamanlar capcanlı yemyeşil yapraklarının hayat verdiği bir ağacın, tabiatın bir parçası olduğunun unutulup sırra Kadem bastırıldığı iki nefes arasında. İki nefes arasında bir araf yaşayan perdelerini çekmiş, ışıklarını söndürmüş, zifiri odasında karanlığın bile yolunu kaybettiği, kendisinin başını koyduğu o yastıkta çoktan kaybolduğu birisi gibiyim. Hala sabah güneşin doğuşunu görecek gözleriniz ışıl ışıl bakarken hayata bu tarafa doğru dönmeyin. Bu yalnızlık benim ilişmeyin....
En çokta uyumayı özledim.
Vurur vurmaz kafamı yastığa.
Söz geçiremeden göz kapaklarıma,
Sinirden fark etmeyip, dalmak uykulara.
Yürümeyi özledim kaybolmadan.
Gittiğim istikamette ne güzellik varsa,
Merhaba;
Adını bilmiyorum aslında. Ancak içimde kuramadığım cümlelerin, bastığım toprağın veyahutta sevgiliye okunmayan her ne kadar şiir varsa sensin suç ortağı yardım ve yataklıktan. Hiç bir mahkeme kurulamadı insanların nezdinde sana dair ve insanlık hiç bir darağacını dikemedi göklere ayaklarını kesmek için yerden. Hep umutlar oldu yerle bir olan, hayaller gömüldü adı soğuk mermerlere yazılmış kimsesizler mezarlığına. Kimseyi tövbe ettirmedin mesela günahlara, sen günahlara gebe kalan şuan bile seninle yüz yüze gelmek için onca günah işliyorken insan. Sen zifiri karanlığa boğan ve çıkış yolu diye ufacık bir ışığa koşturan. Sen yolun sonunda masumiyeti dar ağacında sallandıran. Ne kadar da tanısam ve ne kadar da bilsem kötülüğünü ezbere sana en sadık, sana en kanmış ve sana en büyük hizmet eden hizmetkarın olarak yazıyorum. Bu ünvan benim hayatıma inat. Bu nam benim nam-ı değer ve terk-i diyar olduğum kendimden. Karşına çıktığım senin silüetin, soyutlandığım benliğim, kanım parmak uçlarımda damlayan ve kalem tutan ellerim artık iyi bir tanıdık eskilerden. Mezartaşı konulmamış ve selası okunmamış bir mezarın mal sahibiyim. Arkana bakmamış gidişinin; ilk adımını attığın o anı ile hayatıma bir Araf koymuş, o arafta kaybolmuş gibiyim. Beni öldüremezsin. Katledemezsin mesela duygularımı; karşına çıktığımda boynuna ilmiğini geçirmiş, kendi taburesini kendi tekmelemiş kadar özgür cümlelerimle, kendini hapsedişi ile çiçeklendirdiği toprağına ve kendi üzerine kendini bir yakamoz misali yansıtan biriyim. Bir sıfırdan büyüktür. Bir başıma sıfırın altında ezilir gibiyim…
Şimdi Çek git gücün yeterse. Ardına bile bakmadan sırala ardı sıra adımlarını. Gücün yeterse terket defnettiğim benliğimi bu hayattan. Gidişinle dolacaksa gözlerim. Islatacaksa yanaklarımı kendi yağmurundan. Gün yüzü görmesin ulan.
Bilmediğim bir dilde unutmak istiyorum seni. Duymadığım bir melodiyle eşlik etmek istiyorum seni terkedişlere. Yaşayamadığım sana dair hayallerin; ayaklarımın önüne yıkılışı ile bir başımayım. Yıkık bir şehirde ki harabe olmuş bahçemde ayaklandıramadım geriye kalan son begonyayı ve bir günaydının naçizane ışıltısınıda ağırlayamadım odamda. Tebessümleri yerle bir eden kurşun sonrası her ne kadar feryat varsa o kadar yalnızlık çöktü odamın duvarlarına. Bir köşesinden aşağı düştü seninle olan sensizliğimin tablosu. Senden sonra mevsimler birbirine karıştı. Hiç bir umut kapımı çalmaz sanırım yönünü şaşırdı. Tam yirmi yaş aldım sen gittiğinden beri hayattan. Üstüne koya koya neler verdim yirmi yaşa karşılık. Bana baktıkça dolan çağresiz gözleri annemin, dostlarıma benden geriye kalan suskunluklar. Seni hatırlatan ve hiç bir cümlede kullanmadığım kelimelerin vebali ile kalakaldım öylece. Nasıl anlatılır bilmiyorum, kelimeler de vazgeçiyor benden böylece…
Bir Eylül geçiriyorum temmuzun ortasında. Bakmayın boş gözlerle nolur anlayamazsınız. Bir Eylül geçiriyorum temmuzun ortasında , dışarıda yağmur bardaktan boşanırcasına. Bir Eylül düşünün temmuz ortası. Yağmur damlası misali camıma çarpmışcasına. Bir Eylül var avuçlarımın arasına göremezsiniz. Yağmura dolmuş , toprağa konmuş , açık penceremden odama dolmuşcasına.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!