Hayata her zaman ciddi, her zaman çatık kaşlarla bakmak çok şeyler
kaybettirir insana.
Bazen bir gruba girmelisin.
Grup insanın iradesini alır elinden.
Kısa bir süre olsa da başka biri olursun.
Tribünlerde maç izleyen insanların hepsinin hırçın,hepsinin fanatik olduğunu
zannetmiyorum.
Onların orada kendileri olmadığını biliyorum.
İnsanların bir sivil toplum örgütüne,bir cemaata katılmalarının bir sebebi de
bu olsa gerek.
Bazen korktuklarınla yüzleş.
Faraza ölümden korkuyorsan bir gün mezarını kaz ve içine uzan bir hele.
Bedenimizi elbiselerle, iç organlarımızı derimizle korur da ruhumuzu ne
ile koruyabiliriz?
Anne karnından itibaren saldırılara,haksızlıklara, acılara, hasretlere,
sevdalara açık olan ruhumuz onulmaz yaralar alır ve bir çok insanda bu
birikim cinnetle noktalanır.
İşte bazen yalnızlıklarla tuttuğumuz bu yükü, sırtımızdan ulu bir dağın tepesine
yıkabilir,bazen dingin bir sabahın tazeliğine bırakabilir,bazen gök
yarılmışcasına yağan yağmura verebilir,bazen kalabalıklara karışıp
kendimizden kurtulabiliriz.
Yoksa bir semender sabrı gösterip ömür boyu ateş denizinde
yaşayabileceğine inanıyorsan feci halde yanılıyorsun.
Ne hayatı tümüyle gülistana çevirme çabasında ol; ne de hep mahzenlerde
gezinme isteğinde.
Bazen cemreler düşecek yüreğinin tam ortasına.
Esrik gezineceksin,savruk gezineceksin.
Elbette bu serencam böyle sürmeyecek,haytalıklarla heder etmeyeceksin
ömrünü.
Biliyorum Raskolnikov öykülerim var diyorsun.
Hayat Necaşi hükümdarı gibi adil davranmıyor diyorsun.
Metruk bir evde yılan tıslamalarını duyar gibi huzursuzum diyorsun.
Böyle mağmum bir havada Klimanjora’nın dağları kadar soğuk,intihar bakışlı
gözlerini baldıran zehrinden çekmelisin.
Hatırlamalısın Afrika ispinozlarını,kara kıtanın kara bahtlı çocuklarını.
Kendi acılarında yok olup başkalarının acıları ile dirilmelisin ve sonra
öleceksen spartaküs gibi ölmelisin.
Dar ağacına gideceksen Muhtar Ömer gibi gitmelisin.
İşte o zaman huzursuzluklarından arınır,bir Mevlana hoş görüsü ile bakarsın
insanlığa.
İnsanlığın acıları yanında senin acılarının nasılda küçük olduğunu fark edersin.
Farkedersin de bir kenara saygıyla oturur o mahfuz göz yaşlarını mendil
tutmaca dökersin.
Klimanjora’nın yamaçlarına yaslanır bir daha düşünürsün.
Kimsenin görmediklerini görmeye başlarsın,duymadıklarını duyarsın.
Tıpkı Bethoven gibi.
O sağır olduğu halde insanların duymadıklarını duyuyordu ve içindeki
coşkuları notalara döküyordu.
O “Sizin duymadıklarınızı Tanrı kulağıma bağırıyor, ben o yüzden sağır
oldum.” diyordu.
Ne ruhumuzu milyarlarca paraya satarak,ne şöhretlere ulaşarak,ne de
bencil isteklerimizi yerine getirerek mutlu olabiliriz.
Karmaşık gibi görünen bu hayatta basit gerçekleri görerek sıyrılabiliriz,
acılarımızdan, tutkularımızdan, korkularımızdan, endişelerimizden,içimizde
fırtınalar yaratan huzursuzluklarımızdan.
İnsanlığın yaşama ve yaşatma azmi olmasaydı çoktan kendini tüketmişti.
Öyle ya binlerce yıl birbiriyle,bazen açlıkla, kimi zaman salgın hastalıklarla
savaşmış,kimi zaman kuraklıklarla.
Her yıkımın ardından dingin bir sabahla uyanmış, kendini güzel günler için
adamasını bilmiştir.
Her insan, insanlığın en küçük modelidir.
Sen de kendini güzel günlere adamasını bilmelisin.
Yetim, öksüz bir çocuğun gamzeli yanaklarından süzülen göz yaşlarını
görmelisin.
Görmelisin incecik boynuyla rüzgâra yenik düşmüş çoban efkârlı hüzün
çiçeklerini.
Kayalıklara tırmanırken zalim bir avcının namlusuna takılan ceylanların
kirpiklerinde asılı kalan gözyaşlarını görmelisin.
Barış için ölse insan ölüm en güzel ölüm olur.
Barış için yaşasa insan ömür en güzel ömür olur.İnsanlık için bir bilet
almadınsa büyük ikramiyenin sana çıkacağını hayal edemezsin.
Bilgeler tüm insanlarda huzursuzluğun aza kanaat etmemekten
kaynaklandığını söylerler.
İşte böyle basit gerçekleri görüp onlara inanarak ruhumuza leyli iklimlerde
her zaman nahif duyguları yaşatmalıyız.
İşte o zaman her günümüz şehrayin tadında olacaktır.
Yine baharlarımız, kışlarımız, yine düşlerimiz güzel olacaktır.
Sanrılarımızdan kurtulacak, münzevi yalnızlıklara sığınmayacağız.
Hayatın sığ kuyularından kurtulup kadifemsi ufuklara yelken açacağız. Ve
saadet yeniden başlayacaktır.
Sofistike makinelerin hayatımıza girdiği bu çağda insan her sabah yeniden
doğan güneşin farkında bile olamıyor.
Zaman hızla eriyip gidiyor insanlık değerleriyle birlikte.
Yüzü gülmeyen kalabalıklar, yığınlar yürüyor süslü caddelerimizde.
İnsanlar topraktan uzaklaştıkça betonlaşıyor.
Büyük siteler içinde yalnızlaşıyor.
Sonra kaşlar çatılıyor,gülüşler protezleşiyor.
Sonra hayat naylonlaşıyor,kirleniyor ve şimdi Klimanjora’nın karları eriyor.
Ey insanlık! İçinizdeki buzları eritin.
Eritin ki Klimanjora’nın karları erimesin...
Yazının Dili
faraza:örneğin,mesela
cinnet:Delirme
dingin:Sakin,durgun
semender:Ateşte yanmadığına,ömrünü ateş içinde yaşayarak geçirdiğine inanaıln efsanevi hayvan.
esrik:Sarhoş.
metruk:terk edilmiş,harabe,virane olmuş
serencam:Bir işin,bir olayın sonu,akibet.
Necaşi hükümdarı:Eski habeş kralı.Hicretten önce bir kısım müslüman, Mekkeli müşrüklerin zulmunden kaçıp O'nun ülkesine sığınmıştı..Zamanın en adil hükümdarı idi.
haytalık:Serserilik,başıboşluk,kabadayılık
ispinoz:Bir kuş ismi.
Spartaküs:Romaya ordusuna karşı büyük köle isyanını başlatan gladyatör köle.
nahif:ince
Klimanjora:Afrika kıtasının en yüksek dağı.
sofistike:Aşırı karmaşık
Kayıt Tarihi : 28.10.2007 21:12:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Rahim Zor](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/10/28/z-icimizdeki-buzlar-ve-klimanjora.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!