Gökyüzünde aradım. Gökyüzü engin, gökyüzü dingin. Gökyüzü hayal, gökyüzü yüreğimin mavisi, umudumun bulutu. Umut bitmeyen bir rüya. Umut yarında, yarınla bugün arasında, yarının ta ötesinde. Gökyüzünün mavisinde, umudun beyazında her yerde sen…
Sen neydin? Ya da sen nasıl bir şeydin? Gözlerin nasıldı, nasıl bakardı? Sesin kulaklarımda çınladığında hangi tren düdüğünü çağrıştırırdı? Ya da senin ellerin değince ellerime içimdeki çocuk nasıl coşardı?
Şimdi avuçlarımda biriktirdiğim yağmur damlaları gibisin. İçi boş kalıplara seni döküp –akışkanlığından yararlanarak-şekillendiriyorum. Sonra geçiyorum karşısına şekillerin, hepsinde biraz sen hiç biri sen değil. Seni arıyorum hep bir yerlerde. Yaşlı bir İstanbul Beyefendisinin yıpranmış gözlerinde yorgunluğunu, durmadan bağıran sokak satıcılarında öfkeni ve yakama yapıştığında ufacık bir çocuk ‘boyayalım mı abla’ diye, bitmek tükenmek bilmeyen ısrarını görüyorum.
Sen gelmeden önce ayaklarım acılar köprüsünden geçmişti, gözlerim ahlaksızlıkların, haksızlıkların en kuytusunu görmüş, kulaklarım en ağırını işitmişti şikâyetlerin, ihanetlerin. Sen geldin sonra. Ayaklarım umut tepeciklerine tırmanmaya başladı, bambaşka bir iklime açıldı gözlerim ve kulağıma aşina sesler fısıldandı sevinçlere dair.
Sonra bir alışkanlık denizinde ufacık bir sıradanlık sandalında buldum kendimi. Sen vardın ya ufukta, kollarım yoruldu sana ulaşmak için kürek çekmekten, senin yeni ortamların, yeni oyuncakların dev dalgalar olup yoluma dizildiler. Sen? Sen çok uzaklarda başıboşluğuna demirlemiştin. Uzaktan çok küçük görünüyordun. Ve yakınımdaki ufacık şeyler-sırf yakınımdalar diye- ne kadar da kocaman görünüyorlardı. Bu bir göz yanılsamasıydı aslında, gel gör ki yürek kabullenmiyordu. Sana niye yetmedim anlayamadım. Tutsan da elimi kalabalıklar içinde, yüreğinin elleri çoktan çekmişti ellerini yüreğimden. Adımlarımız bir olsa da arşınlarken kaldırımları, gölgem hep bir adım arkasında takip etti gölgeni.
Kendime yettiğimi sandığım günlerin birinde, uyandığımda başucumda buldum yokluğunu, aradım senden bir iz ya da kırık dökük bir elveda ama yoktu. Söylenmesi gereken her şeyi söylemiştin aslında. Benim anlamam gerekiyordu. İçimde bir yerlerde tozunu almam gerekiyordu bir şeyleri…
Ve sen ansızın gittin. Ayaklarım beni karanlık bir yola götürüyordu. Gözlerim yeni bir yağmura hazırlanıyordu. Kulaklarımsa artık yoktu…
Kayıt Tarihi : 22.3.2010 12:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)