I
soluğunda nem
kurur göğsünün inip kalkışlarında
bilirim sen en çok saçlarını yana düşürürsün gece uzanışlarında
I
eskimiş günlerin
sinsi ve muğlak duruşunda
alevlenen bir kadın bedenini andırırken gökyüzünde ay
kopabilse geceden düşecek şimdi
gözleri pır pır yürüyen çocuk
bir kadın masalı dinlerken ağladı
müziğini kıstı gül bahçelerinde eski bir radyonun
görkemini çizdi kadın masalı dinlerken ağlayanın
ellerinin arasından çıktı kağıt gemiler
yaar
bulutlar geçer üstümüzden nasıldır bilmem
ah yaar
kim bilir ki toprağın çiğdemsiz kokusunu
ah yaar
uğraksız bir kervan yoludur buraları
solgun bir ay gibi duracağım bu gece birazda umutsuz
soyutluğumu koparacağım küçük kağıt parçalarına çizdiğim
en ufak bir ayrıntıyı bile kanatacağım küme küme yığınlar şeklinde
uzun cümleler kuracağım geceye özel öksüreceğim içtiğim yalnızlıklarımı
ben bu dünyanın bir noktasıysam eğer kimliğimi yakacağım en uzak yıldızlarda
ölmeyeceğim seni gören gözlerimi kapatmayacağım ey sonsuzluk
ben geliyordum
ki geliyordum gök mavi yüzüyordu
kırık bakışlı küçük kız kadar yüzüyordu
sokaklar kadar yüzüyordu
‘’döküldü yapraklarım izbe köşelerinize
uzakta bir deniz gibi düşlüyorum seni
incecik soyunuyor incecik gülerek incecik omuzların
daha başlamadan rengine karıştığın resim
yılların yüzyılların eriyen saat zilleri
öpüyor boynunun bahara açılan penceresinden
her zamanki ıslaklığında duruyor dudakların
kırmızı rüyadan
eli incinmiş bir çiçek gibi uzandın
yüreğim işte tam burası rengini bul
kana
üstüme bir sağanak boşal
gözlerim kirpiklerinden kırılsın
martılar
denizi eteğiyle sürükleyen
sabahın dirilmeleri
akşamın ön sevişmeleri
elma gibi dilim dilim tabakta
iskele yosmaları
Şiiriniz için de belirtmiştim.Çok farklı bir kaleminiz var. Bence şiirlerinizi paylaşmaya devam etmelisiniz. Çünkü hepsinde bir hikaye hikaye var sanki. Şiirlerin ışıltıtısı içimize yansıdı...