Bülbüller efkârda, gönlüm dardadır benim
Vardım ben Yusuf gibi, o rahmetin lezzetine
Perişan etme beni, o yüce dergahında
Ey beni köle eden güllerin sultanı
Yandım dünya çölünde, kalbim ateştedir benim
İçimde bir hüzün kaynıyor alev misali
Bedenim tutuşmuş, alevler içinde çırpınıyorum
Hadi gel, ateşe götür beni
Hadi gel, ateşe at beni
Asûde bir sevdayla yıkandı ömrümün ilkbaharı
Ömrümün abı-hayatı gel artık
Seni beklemekten yorgun düştü gözlerim
Ey ömrümün en güzel arzusu
Merhametine muhtacız
Şefaatine acız
Bilinmeyen harabe bir şehirde, unutulan düşlerimi
Düşüncelerimi gömdüm toprağa
Sırlarımı paylaştığım yalnızlığım bir kâbustu, bir dolunay vakti
Nasıl da sevgi ile sığındım hakikat bildiğim yalanlara
Dünya bana yalanları altın bir tepside, hakikat diye sunmuştu
Şimdi ayrılıklar, aynalarda gizlenmiş birer cellat
Ya da harami olur
Az önce bir mutluluk nar kırmızısı bir tebessüm ederek
Bembeyaz bir tül perdeyi kendi gözlerine çekerek
Kadife kumaşları okşayarak, kalbimin penceresine kondu
Bu gençlik ben de baki kalır sandım
Nefsim bana tuzak kurmaz sandım
Dünyayı dost olarak belledim
Her şey bir hayal gibi gelip, geçti
Gözümün önündeki sis perdesi dağıldı
“İstanbul’a 100 dizede sitem ve aşk”
Boğazı hıçkırıktan düğümlenmiş nazlı kent!
Umutların, bir kuş misali gökyüzünde süzülürdü
Umutlarını bir gece vurdular, siyah eldivenli adamlar
Şimdi Halepçe’nin ellerinde kan soluyordu çiçekler
Ve solgundu yarınlar
Halepçe duvağı parçalanan, eli kınalı bir gelin gibidir
Çehresine mutluluklar düşerdi bir zamanlar Halepçe’nin
Ama, kabuslar çöktü Halepçe’nin damına
Yüreğimde ince ve keskin bir sızı vardı
Yüreğim ki her zaman bu sevdanın sızısıyla kıvranırdı
Cennetlik bahçelerinde
Yıkılmış bir kent gibiyim
Acıların çıkmazında
Gül oldum secdede
Güllerim her gün daha bir güzel açtı secdede
Bakışlarım gül’lendi
Ömrüm gül bahçesine döndü
Ayırma bizi rahmetinden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!