Uzansın güzelliğin üzerime
Gölgelen güneşime boylu boyunca
Sıcaklıklar senden gelsin
Altında yatayım sere serpe
Toplama üstümden yapraklarını
Sana Ayrılan Yollarda Ayrılığa Vakit Yok
Ayrılığa vakit ayırmadım.
Sahilde taşlarken denizi durgun ellerin,
mavilerle gönderdim yorgun gözlerine geleceği.
Deniz yıldızlı yüreğimdi sana sunduğum.
Sen günah değmemiş gözlerimsin.
Bakışlarındaki yok oluşuma,
Şahit hecelerimsin.
Ve ansızın umarsızca gezinen,
hayalin gözlerime çarpar.
O sığ ve sonsuz,
Hırsız ben’imin düşüncelerinde,
sözlerim unutkanlığımda,
gezinir daldan dala.
Sorgulanışımda kaygımsın.
Muhbirin,
kırbaç sözlerinin izi.
Bendim kaderine mahkûm olan.
O umarsız gözlerinde,
çocuksu yanlarına getirmiştim cenneti.
Yok oluşum değil.
Tekmelediğin kapıların sahibi,
suskun toprak rengi yağmurlarım,
Giderken,
Bir sensizlik bıraktın arkanda.
Geceleri ansızın uyandıgımda,
Susuz,
Öksüz...
Giderken,
Kasırgalara dönmüşüm.
Sabahın beşinde yağmurlardayım.
Sancılarımda yüreğim üşüyor.
Doğmayan güneşin soğuğunu iyi bilirim.
Usturalanmış günlerimdesin artık.
Kapanmaz yaralarımın kanayan yarasısın artık.
KANIMDASIN...
Kanımdasın! ..
Koynumda hasretin,
Nefesinin sıcaklığı var çöl rüzgarlarında...
Öyle susuzum ki yokluğunda,
SEBEBİM MEYHANESİ.
İçindeki karanlığın farkındalığıyla, kanepesine uzandığı odanın ışıklarını yakma ihtiyacını hissetmediği, tavanla gözlerinin arasındaki mesafeyi karış hesabıyla yapmak gibi akıl ötesine geçtiği bir anda, düşüncelerinin içinde kelimeler şöyle dizildi; ‘‘karanlığın içinde yaşam bulan aydınlık‘‘ O an, burnuna buram buram çay kokusu gelmişti. Yaklaşık bir saat önce demlediği çayı unutmuştu. Halsiz mutfağa yöneldi ve mutfak tezgahından ince belli, dudağına uygun, fettan basenleriyle tabağına yakışan çay bardağına çayını doldurduktan sonra irade dışı, bozgun, sessiz bir şekilde ağzından şu kelime çıktı. İHTİMALSİZ OLAMAZ. Karanlık odasına döndüp masasının üzerindeki karalama kağıtlarının birine bu sözü karaladı ve öylece bıraktı. Önceki düşüncesi çayın kokusunda kaybolmak üzereyken, çayın deminde kendi demini bulmanın hesapsız hesabında ‘‘karanlığın içinde yaşam bulan aydınlık‘‘ sözünü tekrarladı.
Günün koşuşturmaları başlamıştı sabahın oluşuyla. Devletin sorumlu memurlarından olması hasebiyle mevzuatlar yerine gelecekti, her mesai gününde olduğu gibi. Masasında günlük rutin işlerin arasında kafasını hafifçe kaldırdı ve karşısında duran takvime şöyle bir baktı. Neden baktığını, neye baktığının da farkında değildi. Ve bir anda ağzından şu kelime çıktı sessiz ve yalın haliyle. BİR SIFIR. Kapının çalınmasıyla kendine geldi ve çaycı sabah kahvesini getirmişti.
Nasıl ve neyin yorgunluğunun farkındasızlığıyla bir mesai daha bitmişti, akşamın karanlığıyla. Ayakları kendi halinde ilerliyordu. Aklında olmayan hedef ayaklarında da olmayacağını bildiğinden kendine hedef koymamıştı. Gayr-i İhtiyari arşınlarken sokak, cadde, köşe başı demeden; bir meyhanenin önünde durdu. Daha önce buraya bir-iki defa geldiğini anımsıyordu, fakat meyhanenin adı aklında değildi. Oysa isimleri çok az unuturdu. Kafasını kaldırdı ve meyhanenin ismini okudu. SEBEBİM MEYHANESİ.
BABA OLMANIN ONURU
Beklemediğin,
ansızın,
tadında, deminde bir gece...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!