Bazen düşünüyorum… Kaç defa haksız yere suçlandım, kaç defa anlatmaya çalışıp yine de anlaşılmadım. Ne zaman geçmişimi kapatmak istesem önüme serdiler. Ne zaman nefes almak istesem üzerime geldiler. Ve sonunda ben sustum. Çünkü susmak, anlaşılmamaktan daha az acıtıyordu. Ama bu suskunluk içimde büyüyen bir çığlığa dönüştü. Geceleri yastığa sessizce dökülen gözyaşlarım oldu. Kimse görmedi, kimse bilmedi.
İçimdeki masum çocuk o kadar yoruldu ki… Defalarca kez kendini savunmaya çalıştı, defalarca kez inanılmayı bekledi ama olmadı. Arkasından atılan iftiraları sineye çekti, yüreğine gömdü. Bir gün biri çıkıp da “Ben sana inanıyorum” desin diye bekledi. Ama o cümle hiç gelmedi. Ve ben, kendime anlatmaktan yorulduğum kadar, başkalarına anlatmaktan da vazgeçtim.
Artık hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyordum. Kırgınlığım, boşluğa karışmış hayallerim, yorgun kalbimle kabullenmiştim hayatı. Ta ki o an gelene kadar… Ta ki ellerimi tutup “Yanındayım” diyen o sese rastlayana kadar.
O anda anladım ki; ev, dört duvarın içinde değilmiş. Ev, insanın kalbini sakladığı, gözyaşını gizlemesine gerek kalmadığı, yargılanmadan sevildiği yerdeymiş. Ve ben ilk defa evimi buldum. Onun gözlerinde huzur, sözlerinde güven, ellerinde sığınak vardı.
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta