Biliyorsunuz ve yaşıyorsunuz, biz şiddet içinde hayat bulmuş bir toplumuz. Baskılar, darbeler, sıkıyönetimler, O HAL’ler hepsi bizi hizaya getirmek için… Öyle özlemişiz ki huzuru, barışı, en zorunlu ve en yararlı bitki olarak düşmanlara zeytin dalı uzatmayı gelenek haline getirmişiz… Baskı ve şiddetin kaynağı da bir gün insafa gelmiş, belki de rüyalarında tanrı tarafından gönderilen bir melek söylemiştir, sebebi her ne olursa olsun, zeytin yasası çıkarmışlar… O zeytin yasasına göre kendine ait olmayan bu toprak parçası üstünde zeytin yetiştiren, yirmi yılını zeytin yetiştirmekle geçirdiğinde o toprakların yasal sahibi olmaya başlamış… Araya küçük bir dal değil artık kocaman zeytin dağları girmiş…
Bütün bu gelişmeler barış için, huzur için tünelin ucundaki ışık olarak algılanmış… Algılayan insanlar da öyle sıradan değil.
Hemen gereğini yapmak için kolları sıvamışlar. Hemen yanlış anlamayın, öyle haka dansçıları gibi değil… Gayet kibar bir şekilde. Demokrasi demek emsal uygulamalar demek. Mesela bilirsiniz, adliyelerde yeni hakimler demokraside kusur işlememek için Yargıtay kararlarından emsal ararlar. Buna kötü niyetliler tepeye yağ çekmek olarak bakabilirler… Ama onlar bilmezler ki adalet hep güçlülerin gözlerini parlatan bir ışıktır. Bu ışık zayıf olsa bile, tünelde, ya da karanlıkta daha iyi parlar. Onun için ‘filozoflar’ hep tünelin ucunu gösterirler. Lafı uzatmayalım, demokrasi demek aynı zamanda ve daha çok emsal demektir.
Uc deyince bize hep çok uzak gibi gelir. Ama aynı zaman da bize çok yakındır da. O uc, sanki her şeyimiz gibidir.
İşte bütün bu karmaşık işleri en doğru şekilde algılayıp çözümleyen ve bu karmaşıklığı bir formülle izah etmeye çalışanlar öyle sıradan insanlar değildir… Sıra dışı insanlardır. Onlar ki bunu ileri demokrasi diye bir formülle açıkladılar, biz de anlayıp yumuşadık. Özet olarak ileri demokrasi eşittir emsal uygulamalar… Zeytin yasası gibi emsal bir uygulama ki, sıkışlınca zeytinyağı gibi üste çıkabilsin uygulayanlar… Ne kadar üstte çıkarsan o kadar büzüşür yumuşakçalar… Alta olmak, öyle değerli bir şeyi sırtında taşımak, alttakilerin görevi haline gelir. Çünkü üstlerindeki adalettir. Adalet her şeyin başıdır. Her şeyin başı da adalettir. Onun her ağzından çıkan bir yasadır. Adalete uyacağız… O her şeyin başı olanlar öyle mütevazi insanlar ki zeytin üreticileri gibi yirmi yıl sonra tapu diye kapıya dayanmamışlar, bilmem kaç kuşaktan beri işlettikleri bu devleti tapulamaya kalkmışlar… Biz de onlara haksızlık ediyoruz. Hiç başkasının zeytin bahçesine girip ‘’zeytinlerimi çalma’’ deme hakkınız olur mu? Öyle kibar bir adam ki, anasının kan sütü gibi helal topraklar için utanç bile duyuyor da, ‘’Beni rahatlatmak için istifa edin! ’’ diyor. ‘’Beni rahatlatmayan babamın oğlu bile olsa gözünün yaşına bakmam’’ diyor. Milletin heyecandan dili dolaşıyor. ‘’HÜKMET İRTİFA’’ diyecek yerde ‘’HÜKÜMET İSTİFA‘’ demeye başlamış. Neyse ki adamda zeka var da yanlış yorumlamıyor ve söylenenleri umursamıyor.
Bakın sıradan emlakçı bile ev alıp satarken veya kiralarken yüzde üç, yüzde üç, iki taraftan yüzde altı komisyon alıyor. Eee! Bunlar burada bostan korkuluğu değil ya, risk alıyorlar risk, risk ne kadar büyük olursa, kazanç da o kadar büyük olacak. Önderleri rüşvetin rüşvet olmadığını, komisyon olduğunu ilan ettiler… Hem de her şeye rağmen, cahil insanlara karşı cezai müeyyidelere dur diyecek bir on beşinci maddeyi de anayasaya koydular. Ana haksızlık eder mi çocuklarına? Ayakkabı kutularından çıkan paralar çalıntı değil, rüşvet değil, ayak teri ve sıkan ayakkabılardan dökülen kanın teridir. Yine de gönülleri rahatlatmak için çocuğu olanlar istifa etti, çocuğu olmayan Bağış’landı… Geriye ak pak bir parti ve başında beyaz sarıklı hem padişah hem sadrazam kaldı…
Şöyle kaba bir hesap yapın. Türkiye’nin bütçesi kaç milyarla kapandı? 2013 bütçesi 404 milyar TL olarak kabul edildi. 34 milyar lira açık verecek. Piyasada dönen para 2013 yılında 404 milyar. Yani Ali Ağaoğlu dairelerinden 4000 dairesine eşit (bir dairesi 100 bin liradan olursa) . Bu koca ülkede dönen para (bütçe) bin daire karşılığı ise, diğer daireler, savaş gemileri, tankları bunlar neyin nesi… Dönen kayıt dışı para bu kadar büyük mü? (kara para demiyorum. Kayıt dışı… Herhalde dış borçlar da bütçenin yüzde otuzu kadardır. Yani 1000 veya 1400 daire karşılar borçları… Ama neden bunun için ülke kaynaklarının yüzde altmış beşi yabancı ülkelerin eline geçti? Sermeyenin ülkesi, sınırı dili olmaz… onun için uluslar arası sermaye ile yerli sermaye arasında ayrım yoktur. Bu sadece iliklerine kadar sömürülen sessiz çoğunluğu kandırmak içindir. Sessizliğe devam mı? Evettttt… Dünya aleme karşı padişahımız mahcup olmasın… Onun yüzü bizim yüzümüz sayılır. O orada bizi temsil ediyor. Haklarımıza kendi hakkı gibi sahip çıkıyor… Helal olsun!
Dünyayı Allah yarattığına göre, yarattığını kime vereceği yine onun sorunu, her halde bizim gibi kendine inanmayanlara verecek değil ya… Yüzlerce camii, kuran kursu yaptıranlar varken… Ayrıca, Allah yolunda okullar, kurslar dururken laiklik adına yolunu şaşıranların okullarına da yapılan yatırımları kısarak, ona hizmetkarlık yapanlara bol keseden verecektir. Kim gönül rızası ile verilenlere hırsızlık diyebilir?
Her padişah’ın şamar oğlanları vardır. Sinirleri gerildiğinde padişahı rahatlatırlar. Son padişah da bu günlerde gergin ve şamar oğlanlarından kendisini rahatlatmalarını istemiş… Ama onlar padişahı rahatlatmak isterken kendileri de rahatlamak istemiş… Ama biri var ki her dönemde padişahların bu isteğini, istemeden ve gönüllü olarak yapıyor. Belki profesyonel olmaktır niyeti, ama, oraya giden geri dönmek istemiyor, onun için de bu gönüllüye kimse profesyonel rahatlatıcılık, diğer adıyla, şamar oğlanlığı vermiyor. Olsun Mehmet’lerden Padişahlara zarar gelmez. Biz iki adaş padişahın yoluna halı döşemeye devam edeceğiz… Biz hesap biliriz. 404 milyar içinden ayakkabı kutusundan çıkanların ne değeri var… Emlakçıların komisyonu kadar bile olmuyor. Sen sıradan değil, sıra dışısın. Yola devam. Başkaları ne dersin, ister kalas desin ister Barlas… Arkanda biz varız destekleyen. Yüzünü kızartma sen! Yola devam. Arkanda iki de Memed var. Kalplerini hiç bozmazlar… İki yanağından birer kesme, bir öpücük alırlar, o kadar…
Kayıt Tarihi : 26.12.2013 23:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!