Yoksulluk bir işkence diyordun ya
Ne gördün ki çocuk daha?
Sen her susadığında
Susuzluğu gelecek aklına
(annem yoğun bakımda.su istiyor veremiyoruz)
02/11/2015
..
Yalın ayak bir yoksulluk
Öylesine fakir düşünceler
Dilenci bir hayat
Ve açıkta kalan eller
Kim geçerse geçsin önümden
Yasaklıyım ben
Sevdanda tutuklu, kalp kelepçeli
..
Çemberimde gül resimleri ile
İki kişilik karışık yoksulluk hikayelerine rastladım
Bıçak sırtı gerçekler ağaç kovuğu hikâyelerde saklanmış
Yolcular ve sürücüler kovuklara kaderini üflüyordu
Üstünde kalbinin eski zaman giysileri gizli, üşüyordu
Göz yaşının resmi,kalplerde oyalı
..
Her yılın 14 Şubat’ı AB-ABD Ülkeleri başta olmak üzere,Türkiye’de de yoğun bir hediye alternatifi ile kutlanıyor.Kutlanıyor/kutlanmasına da...gün biz de çok fazla abartılıyor.Özellikle de Metopollerimizde.Bir ay öncesinden yazılı ve görsel medya/sanal dünyamız,günden rant elde etme telaşındaki reklam verenlerin hizmetinde maraton koşuyor.Aslında birileri her zanan olduğu gibi 14.Şubat’lardan akıllara zarar paralar kazanıyor.Özellikle de KDV oranı sıfırlanmış o lüks tüketim olan pırlanta tacirleri gibi.Kelime anlamı sevgi ise gün için öncelikle sevginin tanımını iyi yapmak gerekir.Kime ne ifade ettiğinden ziyade,benim için sevgi...lüks hediyelerin/pahallı mücevher ve çiçek lerin/çeşitli harcamalarla 24 saatliğine savrulan milli servetin,gösterişin aşikarca abartıldığı GÜN değildir.SEVGİ...Kabuğu çatlamamış sımsıcak bir yürektir.
-SEVGİ...Merhamet,Emek,Çaba,Fedakarlık,her şeyden önce de...SADAKAT ile bağlanmaktır.El ele/göz göze/yürek yüreğe,acıyı,tatlıyı,yokluğu,varlığı paylaşmakla geçiyorsa yıllar..İŞTE O SEVGİ’dir.Daha geçtiğimiz son 3-5 yıl içerisinde sevgililer günü kutlamaları yapanların % 75’ inin ayrıldığı da dikkate alındığında; Böyle bir günün pekte gerekli olmadığı barizdir.
-Kim bilir Ülke’de kaç olumsuz gelişmenin ve gündemin üstü böylelikle kapanmış oluyor.Kim bilir kaç yoksulluk kapısı hiç hatırlanmadan gece sona eriyor.Kim bilir kaç Anadolu kadını bir güle bile dokunamadan doğacak güneşi bekliyor.Ha..14 Şubat Ülke’miz de en çok ta yabancı uyruklu,günü kurtarmağa çalışan / vatanından para uğruna kopmuş/Türk erkeklerini avuçlarında tutan kadınların işine yaramıyor değil.(Ukrayna,Moldov,Rus,Bulgar ve diğerleri) İşte bu kadınlar var ya geleneklerimizin aile yapısını da tartışılır hale getirdiler.Başta İST.olmak üzere tam gaz devam eden boşanma davaları ve son bir yıl içerisinde ayrılık ile sonuçlanmış 180 bin aileyi de göz önünde bulundurduğumuzda/olayın vahameti çok düşündürücü bir boyut kazanmış demektir.Şu yabancı uyruklu kadınlar meselesi asla küçümsenemeyecek bir hal almış durumdadır. Konu kapsama alanımda çok detaylı bir portföyde.İleride yazacağım.Düşünceleriniz hangi boyutlar da gelişir bilemiyorum..? bu benim şahsi bakışım/şahsi görüşüm...DANIŞ’ca Sevgi ye dair yazdım.
..
Uzun zamanlar, kısada olsa ayrılık,
Beklemekte tahammül yok,
Gurbetin kapısını aşındıran yoksulluk,
Hasret tüter duvarlarım,
Gözlerim nemli, kısık bir sesle ağlarım,
Neredesin şimdi nerdesin ey sevgilim.
..
YOLUN SONU
Bu yurdun direği yok, afetin gereği yok
Kıblesi başka gönlü başka kılavuzu velisi yok
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm mirası
Yolun sonunda görünüyor iflası
Eşe, kardeşe, dosta düşman ediyor.
..
Eli yok ki
Avuç olası
Yoksulluk bıçak gibi
Kahreden
Sırtının orta yerine saplı durması
..
acının kutsallığını yaşıyoruz
kim bilmez yalnızlığın önemini
kök salıyor yoksulluk kalbimize
sahte kulluklara esir insan
tutup pencereleri kapatıyoruz.
..
Öyle bir yoksulluk ki; insanlıktan yoksunluk,
Başına rahmet yağsa kin kusar oluk oluk.
Allah'ım hayatımda çekeceksem bir yokluk,
Beni susuz bırak da, adaletsiz bırakma,
Ölümü kurt yesin de, görgüsüze yıkatma.
..
Molla Cami ‘nin “Mevlana nebi-i nist amma kitabı hest” yani; “Mevlana peygamber değildir ama kitabı vardır” diye övdüğü Celaleddin-i Rumi, elbette ki; “Mesnevi” sahibidir, elbette ki; büyük ozandır, elbette ki; büyük düşünürdür, elbette ki; velilik basamaklarındadır ama gününden günümüzdeki halka “Mesnevi” sini bırakabilmiş midir? Buna olumlu yanıt verebilenlerden birçoğunun “Mesnevi” den bir tümceyi bile doğru-dürüst anlayabileceğini, söyleyebileceğini pek sanmıyorum. Kendisi Farça bilmedikçe veya yanında bir çevirmen bulunmadıkça; halk, şu tümceleri anlayabilecek, anlayınca da sevebilecek, pekilenebilecek, yeri geldikçe yineleyebilecek midir: “Pürsid yegi ki; aşık cist? Guftem ki; çu men, şevi bidani.” Veya “Men bende-i Kor ‘an ‘em, eger candanem, men hak-i rahi Mohammed-i Mohtar ‘em.” Peki niçin anlamayacaktır? Niçini ortadadır: Mevlana halka kucak açmıştır ama halkın yanındalığından sıyrılmıştır.
Ya Yunus? İşte o, halkın içinde doğmuş, öldüğü halde o günkü kadar var olmayı başarmıştır: “Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, Var biraz da sen oyalan.” Şimdi bu dizeler karşısında kim çevirmene gereksinebilir? Şimdi bu tertemiz dizeleri kim anlamayabilir? Şimdi bu büyük düşünürü kim sevmeyebilir? Şimdi bu dizeleri kim unutabilir ve kim yineleyemez?
Dadaloğlu, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Sümmani, Emrah, Seyrani, Cevlani, Şenlik, Hıfzı ve daha yüzlerce ozan hala daha yaşamıyorlar mı? Halkın onları arasında yaşatan sevgisi boşuna mıdır? Elbette ki; değildir. Zira; onlar halkın ögeleridir. Onlar halkı halk yapan parçalardır. Halk onlarla yaşamakta ve onları da kendinde yaşatmaktadır. Masallar, destanlar, türküler ve halkın edebiyatı onun için eskilerden güne gelirler, yüzyıllara hükmederler ama saray ağızları ve saray edebiyatları onlarla birlikte silinip giderler. Günümüzde bir “Duhter-i Hindu” nun bir “Battalgazi Destanı”, bir “İntibah” ın bir “Ergenekon Destanı”, bir “Diyojen” in bir “Nasrettin Hoca”, bir “Hafız Post” un bir “İbrahim Tatlıses” kadar değeri yoktur. Çünkü; halk, kendinden olanla yaşar ve kendisinde kendisinden olanı yaşatır. Dede Korkut ‘ların varlık nedeni budur. Hiçbir saraylı bu halka, “Yüzün yırttım tırmığınan-elinen, Bağrın yardım kazmayınan-belinen, Yine beni karşıladı gülünen, Benim sadık yarim kara topraktır.” Diyen Aşık Veysel kadar yanaşmamıştır. Halk elbette ki; ölüm-mölüm dinlemeyecek onu ve onları yaşatacaktır.
“Halk Edebiyatı” dediğimiz dev piramitte, gelmiş geçmiş ve gelmiş ama henüz geçmemiş ozanlarımızdan her birinin bir taşı vardır ve zamanın her şeye yeten gücü dahi onlardan bir tekini bile yerinden oynatamamaktadır. Aşıklık geleneği onun için sağdır ve onun için yerli yerindedir.
Reyhani bu gelenekte yeni bir soluktur. Yeni bir candır. Yeni bir ruhtur.
Erzurum ‘a bağlı Pasinler (Hasankale) ilçesinin Alvar Köyü ‘nde 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Kendisine “Alvar ‘lı” denmesinin nedeni budur.
Babası, 1914-1918 yılları arasında patlak veren Osmanlı-Rus savaşı gazilerinden Recep Ağa adındaki bir çiftçidir ve bu çiftçinin, acımasızlığı dillere destan Ağa ‘larla herhangi bir ilgisi yoktur. Dedesi Muhittin “93 Savaşı” da denen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı şehitlerindendir.
..
Ne kadar sıradan, yaşanılan şu hayat.
Doğumdan ölüme insan, yarınsız ve bedbaht.
Çıkmaz yol, çıkmaz yoksulluk, bu nasıl bir baht.
Milyonlarca yıldır; Milyarlarca insanın
Hayatları üstüne kurmuşlar taht.15.08.11
..
Yanyana yürüyorduk konuşmadan.Şubat ayının o dondurucu soğuğuna karşı bir nebze korunabilmek için ellerimiz cepte,büzüşmüş,omuzlarımızı içeri çekmiştik.Sokak lambaları yanmıştı.O ayazda sisli birer fanus gibi aydınlatıyordu sokağı lambalar.Ve bu isli,soğuk ışıklı lambaların altında üç kişi,yanyana konuşmadan yürüyorduk...
Sessizliği yine Nedim Usta bozdu: 'Çocuklar,işsizlik ayıp değildir derler.Fakat işsiz kalındığında insana yoksulluk dahi ayıp geliyor.Sanki bütün gözleri üzerinde hissediyorsun,sanki herkes işsizliğini konuşuyor sanıyorsun.Bir kahveye girdiğinde o huzursuzlukla sandalyeye dahi rahat oturamıyorsun...'
Neler söylüyor bu adam yahu? ..Benim düşündüklerim,benim düşüncelerim sanki onun ağzından dile geliyordu.Biraz evvel onu ilk gördüğümde aklımdan geçirdiklerim için tanrı beni cezalandırıyordu sanırım.'İşte kişilere karşı önyargılı olursan böyle daha bir kaç dakika bile geçmeden ne denli yanıldığını anlarsın...' diyordu.Sanki bu dersi kafama sokmak için karşıma çıkarmıştı Tanrı,bu Nedim Usta denen adamı.
Sürdürüyordu Nedim Usta konuşmasını,işsizlikti konuştuklarının temeli: 'Bu işsizliğin,sırf bana,sırf bizlere özgü bir şey olmadığını biliyordum ben zaten.Zaman zaman dünyanın ekonomik sıkıntılara girdiğini biliyordum...Ve bu işsizlik denen illetten benim de nasibimi almam,işte şu seksenli yıllara rastlıyordu...
..
Yoksulluk etmişti bizi esir
gül bedene güller acı tesir
Yün yataklar olmuştu bize teneşir
Seni bıraktı hayat şimdi benimle depleşir
2006
..
Ben doğu Anadolu çocuğuyum abi
Sen yoksulluk nedir bilir misin hiç
Hayatında yırtık çorap, yırtık ayakkabı giydin mi
Karlı köy yolunda yürüyerek okuluna gittin mi hiç
Sen sıcak iklimlerin çocuğusun bilemezsin Abi
Hani ellerin üşür nefesinle ısıtırsın
..
Gönüllere ışık ol meş'ale yak,
Kubbede hoş seda bırakmaya bak,
Toprak gibi seril kibrini bırak,
Dünyada hoş seda bırakmaya bak!
Hayat adlı cevher gelip geçici,
Zaman dediğimiz delip geçici,
..
Yoksulluğu kim anlatabilir, yoksuldan başka!
Yoksulken varlığa da konsa insan,
Tek hazinesi yokluğu bilmesi...
Varlığı elinden gitse de koymaz,
Hayatı bilir,mücadele etmeyi...
Yoksulluk anlamlılıkları taşır bağrında,
Hüzünleri sevinçleri bambaşka...
..
Demokrasi;
Cumhuriyet, Milli gelir ve Milli İradenin çarpımının,
Yoksulluk, Yolsuzluk ve Hukuksuzluğun çarpımına
Bölünmesiyle elde edilen soyut bir sonuçtur.
26 Aralık 2013
..
yıllar önce bir görevde Bir aile tanıdım evlerinde ekmek, oturacak bir kanape yoktu Ne de akan bir su Bir çocuk tanıdım gözleri gök mavi,saçları altın Sarı sevdim büyünce ne olacaksın? Çocuk doktor olmak istiyorum dedi. Neden doktor? Babam hasta bende hastayım Annesine baktım, eşiniz nerde içerde yatıyor, dedi içeriye baktım çocugun babası hasta. Ordan ayrılırken döndüm altın saçlı çocuğa, adın ne ‘’Umut ‘’ dedi. Göbeklisin dedim sevdim. Annesi ile göz göze geldik, dalak büyümesi var ve lösemi dedi. Moral bozukluğuyla ayrıldım. Haftaya yine gittim, çikolata götürdüm birazda meyve vs. Çocuk elimden aldı, ‘’sağol’’ amca dedi, Yerken sordu ‘’amca bu ne’’ çikolata. Annesi çikolata hiç alamadık, dört aydır da meyve eve girmedi, komşular yardım ediyor dedi ve onbeş gün sonra yine gittim, kapıyı çaldım Kadın kapıyı açtı, buyur etti, Umut nerde dedim, hastanede yatıyor dedi, Beyiniz nerde? on gün önce öldü. Hemen hastaneye gittim Umut’un yanına, göstermediler. Bir hafta sonra Umut’a bakmaya gittim ama Umut son yolculuğunu yapmış. Doktorluk hayali yok olmuş, Yani Umut ölmüştü bir ışık görmeden,okumayı öğrenmeden, hayatın güzelilklerini yaşamadan yoksulluk içinde cennete altı yaşında gitmişti. Bizler bolluk içinde yaşarken halimize şükür etmeden, nice umutlar ölüyor, bunlar gibi ne umutlar yok oluyor.
Bir umut tanıdım gözleri gök mavi,saçları altın sarı
Bir umut tanıdım sevimli hayata gülen
Bir umut tanıdım çikolata nedir bilmeden, minicikken ölen
..
Vargit gardaş vargit, gelemiyorum
Nedir bu çektiğim çile, bilemiyorum
Dinmiyor gözyaşlarım, silemiyorum
Gurbet denen yad eller, yaktı beni
Yoksulluk kopardı bizi, aldı sıladan
Kurtuluş beklerim, yüce mevlâdan
..
yoksulluk öğle işlemiş ki tenine;
ne gelen konvoydan haberi var,
ne de yakında gelecek olan başkandan.
sedece; dokunmazlarsa eğer,
yorgun bedenini dinlendirdiği,
meclis bahçesinin önündeki kaldırımda biraz daha oturabilmek.
..