Kan, ölüm var dediler orada
Aldırmam dedim, giderim.
Elimde ilim fenerim
Çorak toprağa su
Cılız fidana can
Işıksız mekânlara güneşim ben.
..
Yumruğumun içinde özgürlük
Emeğimde alın teri yoksulluk
Kitabımda söz konusu dürüstlük
Pijamamda ince çizgi mahpusluk.
Uyurum uyanırım
Gökyüzünü,bulutları unutmuşum
Yalnız seni gömüp içime
..
kulaklarımızdadır vurdumduymazlığı sokakların
bizim bizden başka kimsemiz yok artık çocuklar
sığlığına kibrit suyu ekerek parçalanmışlığın
bildiriler dağıtmaktan üşümüş ellerimizi birleştirip
aydınlık için ateş çemberi olma zamanıdır
yeni bir isyana çağrıdır her sonbahar
..
Sevdiğim gurbete giderken vedalaştı
Eğdi boynunu eğdi döndü bana baktı
Yüce dağ başından aştı içimi yaktı
Eğdi boynunu eğdi dönüp masum baktı
Gurbete gitmeyi düşünmezdi zor geldi
Benden ayrılmamaya söz vermişti
..
Netmeli yoksulluk seni netmeli
Isız koyaklarda taşa tutmalı
Olmazsa suyuna zehir katmalı
Bir soğana muhtaç hallere döndük
Netmeli yoksulluk seni netmeli
İndirime çıkarıp da satmalı
..
Nasıl bir toprağa tohum eker, sulanır ve iyi bakılır da büyürse; beni dünyaya getirmek için aynı fedakarlıkları yapan sen ANNEM…
Bebekken, uykunu bölüp beni temizleyen, yediğini benimle karşılıksız bölüşen, emziren, beni bebeklikten çocukluğa ve hayata hazırlayan Canım ANNEM. İlk sınıfım; evim, ilk öğretmenim; sendin ANNEM…
Hiç unutamam bana ve bize yaptığın fedakarlıkları, döktüğün göz yaşlarını, Fedakar ANNEM…
Hani bir gün canımız kiraz istemişti de, utana sıkıla komşuya gidip kiraz istemiştin; eve geldiğinde ağlamıştın. Çocuk aklı bir şeyi görmeye gelsin onu ister işte. Komşumuz ağaç dibindeki kirazları melamin tabağa koymuş ve sana vermişti de sen de bize getirmiştin.bizi kırmamak için nelere katlanmıştın.yoksulluk içinde olmamız ayıp değildi belki. Ama komşunun yaptıkları gücüne gitmişti. Yine de her şeyi göze alarak bizi sevindirmiştin…
Hani yoksulluk vardı o günlerimizde, babam eve et alamazdı da bayramları beklerdik. O gün bayram değildi ve sen yine ağlamıştın. Babam bir tavşan vurmuştu. Eve geldiğinde bayram sevinci yaşamıştık. Evde odun olmadığı için, bizi evde bırakıp odun aramaya koyulmuştunuz. Eve geldiğinizde bizim yaptıklarımız karşısında donmuştun. Ablamın bana “Bak bu etmiş” deyip çiğ tavşan etini siz gelene kadar çiğ çiğ yediğimizi görünce göz yaşlarına boğulmuştun. Üç dört yaşlarındaki bir çocuğun etin nasıl yenildiğini bilmeyen bizlere, o eti pişirip bir lokmasını bile yemediğin o günleri düşünüyorum da, anneliğin ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum. Fedakarlığı senden öğrendim ANNECİĞİM…
Hastalandığımızda uyumadığın geceleri, üşüdüğümüzde ayaklarımızı ellerimizi ısıtmak için koynuna koyduğundaki o sıcaklığını, hatıraları araladığım zaman hala hissederim. ANNECİĞİM senden öğrendim sıcacık sevgiyi, sevginin ne demek olduğunu…
Hani bayramlarda kendi ihtiyacın olduğu halde; hep ertelerdin ihtiyaçlarını ve “ Onlar çocuk. Toplum içine çıkacak” derdin. Sabretmeyi, büyüğe saygı, küçüğe sevgi nasıl olmalı? Toplumda nasıl davranmam gerektiğini senden öğrendim…
..
Sen hiçbir şeyinin olmadığı;
Yoksulluk zenginliğinin,
Ne olduğunu bilirmisin?
Her şeyin varken,
Senin yokluğunun zenginliğini.
Senin, sensizlik çokluğunda...
..
Ağlarım yoksul için akar gözümün yaşı
Haksızlar olmaz dursum yoksul hakıyla karşı
Yerim arpa ekmeği ağız tadmasın aşı
Mutluyum eğer olsam aç karınlar yoldaşı
Yoksulların yarası bu yoksul gönlümde var
Taşınmayan yükleri bu güçsüz belimde var
..
YEM PARASI
diyorum ki
oturup şiirler yazsam
sayfalar dolu
sonra götürüp
Cuma Pazarında satsam
..
AŞKIN KANATLARI
2
Gözlerinin büyüsünde parıldar
aşkın kanatlarıdır
akşamın nazlı sükutunda
..
anlat bana güzelim
kargacık burgacık
karmaşa içinde erk
diğer adı yoksulluk
iteleme kıyı bucak
sıkıştırma köşelere
..
Mutsuz Çoban
Anadolu'da garip bir çobandı,
Yoksulluk onun bağrında çıbandı.
Herşeye rağmen, namuslu biriydi,
Yalan söylemez, sözünün eriydi.
Alamanya için kağıdı geldi,
..
Bulut olsak,
Tutunsak birbirimize,
Yağsak tüm güzelliklere,
Çimlere,ağaçlara,
Sevgiye hasret açlara...
Ulaşsak kaynaşıp koca denizlere...
Rüzgar olsak seninle
..
Ben her bahar aşık olmam...
Aşık olduğumda olur, her mevsim bahar...
Senden sonra ne adım ne de mevsim bahar...
Sevdiğinin düşsüzlüğünde,
Her yanım sararmış yaprak ve is kokar...
Gecelerim bir yalnızlık senfonisi...
..
Bu dünyanın çilesini çekerken
Gündüzün geceden farksız iken
Umudunu kaybetmiş umutsuz yaşar iken
AĞLAMAMAK ELDEMİ
Baktığım her yerde ağlayanları görüyorum
Bunca insan mutluluğu bulamaz iken
..
Dipsiz kuyulardan su çekilir mi?
Samanlıkta iğne aramak nice?
Yokluk yakınlaşır nefes nefese,
Yoksulluk içinde yüzer bonkörce.
Varlıkta tamamsın büsbütün hece,
Yokluksa kapında harf harf bilmece,
..
dilimde kahpesin
kalbimde başka
-güzeli sevmek zormuş-
tahtını paramparça eden padişahsın
hiç yoksulluk tatmamış
oysa ki elbette hakkındır
iltifatlar,
..
OLSUN DEDİM...Görkemli bir yoksulluk son da olmadı şimdiki bu aşk. Dur, durak bilmiyor kalbimdeki dualar. Mühürlenince dünyaya gözler, gönül yarım kalan mükemmeli aramakla mesgul oluyor şems vakti. Binbir suretlerin arasında, içindeki saklanmış o muhteşem duygularla bir araya gelenlerin, bu aşktan başka dostu yoktur. Bir his, bir yerde olacak ve bizde, suretperest yaşam, yok artık! . Ve biraz daha yankı verir bir bardak çay bu meşke. Daha fazla söze gerek var mı? Bir hayli farklıdır, ödünç verir kokusu akıla. Varır varmaz başka dilde ipucu edinme fırsatı ufku açılıyor gecede. Çayla demlendikçe belki diyorum yazmayıda öğrenirim. Çok önemsiyor saygı duyuyorum gecenın çobanlarına. Size hoş bir anı aktarayım der gibi boynunuza atlarlar. Bazen bir güzel azar işitirdim. İkide bir okumayı keser gibi konaklayan cümleler, siz o musunuz yoksa diyerek altını çiziyordu bu aşk. Aç tırtılla yarışır gibi yol alıyorum bellek defterinde. Onlardan biri açıksözlüdür, saklı mirasından gelen seslerde. Beni aşka inandır diyenlere bir yolculuktur çok şükür, elbette sabah olacaktır o gün. Biz ne yapıyoruz? Sonbahar elveda derken, o muhteşem hayatınızdan hayır, yok. En büyük tehlike yangın kuşkusuz. Ki, neresidir büyük bir yalnızlığın, bir yüzü olacak. Kendinin verdiği cevapta saklıdır belki, hayatınızda her şey normal mi? Ve gün doğar, kurumaya bırakır geceyi. Böyle zamanlarda yusuf gözlerde bu aşk sahneye devam eder. O muhteşem hayatınızda gönül aşkın kıvılcım köklerine dönüyor mevsimi hazanda, ruhları yoğurma isteği zahitçe. Tamamen özgün bir ses bulmak hiç kolay değildır kalabalık suretperest yaşamda. En güzel şey ise beklenmediği anda gecenin çobanlarıyla karşılaşmaktır miskince. Aşk tam da bir çocuğun hatırlayacağı gibi anlatanlara karşı içi sempati dolu olanlar sıradandır yoksulca. Bedeninizden çıkarın aşkı, birden çırılçıplak kalır, anlamsızlaşır susuz nehre dönüşür ruh. İşte ben şimdi, kıvrımlarına bakıyorum ve dipte çok dipte derin ve anlaşılabilir bir uğultuyla, uykudan uyananlar içten içe terliyor, bunalıyor miskince. Yola çıkarak O'na varma arzunuz taşarsa, kulak verin engin dualarınıza, fakat mutlak bir inana da kapılmayın derim garip çobanca. İçten kurumuş bir dalın gergin çatırtısını duyuyor gibi çevreler bir ruh iklimini işaret eden yaşam şüphesiz Hırkasız Dervişçe.
KiMSECİK... Ey yolcu bu sabah aşk bizim mi? . Dersimizi aşktan aldık, serdarımızdır Hu u. Reçetesiz gerçek hayat, kalpten geçiyor yıllarca sizlerle yolculuk yapan yanınızda. İmanı kalblerine yerleştirememiş olanlar neyi biliyor. Ey yolcu, nasıl gelir, nasıl gider aşk? Nidayı ezel bu arayış. O'nu geçtim diyemiyor hiç kimse sabah okunacak salalar için. Hayatınızda en çok neye şükrettin? Ey yolcu, meğer çok benziyormuşuz, çocuklarından şikayet eden ebeveynler olarak, ebeveynlerimize. Ey yolcu, c/anıma gel ki, sıkı sıkı sarılsın gözyaşların gözyaşlarıma, nefesinde mefkuresı okunsun besmelenin. Ey yolcu, o aşk'ki gönül sohbetlerine kulak verir, en güzele tecelli etmek için hep arar hakiki sevenleri. Ey yolcu, mekanının dışına çıkta, sırrının vazifesinde, bilmeyi bul sende satırları olan cümlelerinde. Asıl kimliğinle neyi hedefliyorsun seyri cemalinle, ey yolcu. Perdelerin açılırdı aldıkça geceleri koynuna, sorularına cevap bulurdun her şeyin berraklaşırdı tattıkça meşki boşalmalarını üzerine çekerdin toprağı sona eren savaşında. Ey yolcu, O kadar çok ki yok olan, herkes dışarı diyen sessizlikte. Ama yine de hoş geldin! diyor alnını bekleyen seccaden. Ey yolcu, Kim bilir? Rastgele olan dün akşam gibi birlikte ıslanmayacağız ki, kendimizi seyrediyoruz zamanıdır karışmış her gidişime sabır gerek. Ey yolcu,sonunda hangisi ey kalbim, gerisini sen anla diyen sonbaharda hak olur aşk. Hep davetkar isimler, kime hoş geldin diyorsunuz? buyurdu Pirim. Hoş geldine bir de hoş bulduk denmesi gerek değil mi? dedi Mirim. Herkes bu aşkın hem sahibi hem misafi dedi Meczup. Hasbihal ettik selama selamla gönül kapılarını nasıl açabiliriz diye bir buluşma arayışımız var dedi İhtiyar Bilge. Sevgi diliyle şakalaşsa gönül, merhaba demeyi ya da daha fazla birkaç cümle biliriz, daha güzel olmaz mı? dedi Zahit. Belki konuşamam ama aşinalığım arttı bu aşka, bizim hoş geldiniz, birine bahşettiğimiz bir misafirperverlik dedi Miskin. Boş ver, bugün cuma bir yaşam biçimi olarak ortak bir nokta, hangi bulutta toplu halde gecenin çobanları, o bulutan hangi damlaları alacağınız şems vakti size kalmış bu aşkın, o aşk olduğunu anlamak dedi Garip Çoban.
PERDEYİ ÖRTMEKLE AÇILAN PERDELER... Aşina olduklarını hatırlamakta fayda var. Değecek o büyülü hikayeyi mi anlatıyor? Gönül hanende büyük bir duygunun dünyaya yakınlığıysa, sus ve b/aşka birşey deme. Büyük sorunlarına doğru dürüst bir cevap değilse dua, dolanıp durma bir şey demeden itiraflarının etrafında. Gece engin gönüllülerin ruhlarını eline alırken, mesafeli yaklaştım tatlı hatıralara. En iyi bildiği işi yaptığından emin gecenin çobanları. Merak edıyorum, eski zamanlardaki en yakın dostunu aşkın kabristanda. Benini bizle son yolculuğuna uğurlamak üzere kendine dönüşlerde olanlarda tasvir ediliyor aşk. Yola çıkanlar soyunmak istedikçe, çok hatırat olarak kendi yaşadıkları doğuyor. Bekleyen ruh için hayalkırıklığı yaratabilir şems vakti uyuyanlarda. Kıyaslayamadıkları görkemli, mütevazi olanlar aşkın sureti gökyüzünün etrafına serpiştirilmiş gibi. Orada kalmayı seçenler, bunun hakkını vererek yapıyor teheccüt vakti. Mevzu her ne kadar eski günler ve dostlar ve hatıralar olsa da, dualar ruhların üzerinden silindır gibi geçen yeniden şekillendirdiği kimlikler var. Kölelerin kölesi olanlar aynı kirlenmeyi yaşıyor. Duaların yasaları, yerçekimi yasasına benzemez. Kimsinız? Haklı olan benim, hatalı olan hikayelerin mi? Bilmediğiniz ne yazık ki, o değil. Sana şeytana uyup şöyle bir göz ucuyla bakan yanın. Ne kadar kışkırtıcı, değil mi? Alt alta sıralanmış hikayelerindeki rollerin baştan çıkartıyor bir gıdım kalbini.
..
Özledim doğduğum yerleri
Acı oldu doyduğum yerler
Terk edeceğim senleri
Soyunacağım sefilliğimi
Koşacağım yuvama
Çıplak ayaklarımla çimleri,
Öpeceğim toprağımı gülleri
..
Dört yandan azgın düşmanlar,kutsal vatanımı sarmış,
Nice silahlar patlamış,toprak barut kokan yurdum.
Binlerce mehmetçik asker,ölüm kalım savaş vermiş,
Cephelerde oluk oluk,şehit kanı akan yurdum.
Doğudan rus ermeniler,karabulut gibi çökmüş,
..