SOSYAL SİKORTA
1976’Da Ülkemiz için ilk sosyal yardım konusu sayılabilecek olan ve yalnızca çalışmayacak durumda olan yaşlı, malul ve sakat kategorilerini kapsamına alan 2022 sayılı yasa ile kimsesiz yoksul yaşlılara yardım yapılması ön görülmüştür. Bu uygulama; 65 yaşını doldurmuş yoksul vatandaşlarla özürlü olup, sosyal güvenlik kuruluşlarının her hangi birisinden bir gelir veya aylık hakkından yararlanmayan; nafaka bağlanmamış veya bağlanması mümkün olmayan; mahkeme kararıyla veya doğrudan doğruya kanunla bağlanmış her hangi bir devamlı gelire sahip bulunmayan yaşlılara gelir temin etmek amacıyla başlamıştır.
1977 Yılında 2022 kapsamında gelir yardımları asgari ücretin yaklaşık yarısı düzeyinde iken, daha sonra ki yıllarda bu oran sürekli olarak düşürülmüştür. Bu yasa kapsamında yardım alanların sayısı 1980 yılında 500 bin civarında iken,2004 yılında 1 milyon üzerine çıkmıştır(
Sosyal Hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu (2828,1983): yoksulluk içinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılamayan kişilere kaynaklarının el verdiyi ölçüde parasal ve aynı sosyal yardımlarının sağlanması hükmünü getirmiştir. Aynı kanuna dayalı olarak çıkarılan aynı ve nakdi yardım yönetmeliği (192355,1986) korunmaya muhtaç çocukların ailelerine, doğal afetler nedeniyle yoksulluğa düşenlere, hastalık veya kaza nedeniyle ailesini geçindiremeyecek duruma düşenlere, maddi sıkıntı nedeniyle eğitimine devam etmeyecek çocuklara ekonomik yardım yapılmasını öngörür. Kurum bu amaçla yoksul kişi ve aileleri bulmak, ihtiyaç durumlarını belirtmek ve gerekli yardımı sağlamakla görevlendirilmiştir. Kurumun çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları ve huzur evlerinde verdiği hizmetler sosyal yardımın hizmet şeklinde verilişi olarak düşünülmektedir.
Tüm yoksullar yönelik geniş kapsamlı olarak geliştirilen ilk kamusal yardım programı 1986 yılında kabul edilen 3294 sayılı kanunla oluşturulmuştur. Sözü geçen kanunla Başbakanlığa bağlı olarak kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik fonu (SYDTF) nun amacı”fakr-u zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile her ne suretle olursa olsun. Yardım yapılacağı kanaatine varılmıştır. Fonda toplanan kaynakların ihtiyaç sahiplerine sosyal dayanışma ve yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yapılacak incelemeler sunucuyla dağıtılması ön görülmektedir.
Bu zamanda hiç kimse mağdur kalmayacaktır. Fakirlerin ve yoksulların maddi veya medeni halini düşünmek gerek, ama şu bir gerçek ki sosyal sigorta da çalışanlar birçok şeyi zorlaştırıyorlar. Özellikle yatakta yatamayan hastalara ya rapor istiyorlar ya da işi yokuşa sürüyorlar. Belki o insanın hastalığı içerdeyse,(misal lösemili veyahut karaciğer, sarılık,) gibi hastalık taşıyan vatandaşlarımız var. Bunlara bakım parsının hemen verilmesi gerekirken birde zora koşturuyorlar. Özellik bunlara tanınmasını sağlamak gerek.
Atalarımız ne demiş, düşene birde sen vurma, aksine elinden tut ki oda ayak da durmasın bilsin ki yaşaya bile, bu devlet fakirin ve yoksulun yanında ise bir an önce yapılması gerekenin yapılmasını sağlamak gerek. Diye düşünüyorum.
..
………Saatlerin gece suskunluğunu gösterdiği anlarda ürkerek açık kalan apartmanın sokak kapısından süzülüp kapına çocukluğumun masum yüzünü asıyorum… Ürkekliğime masum cesaretimi ekleyerek üçer beşer merdivenlerden atlayarak noktası olmayan yollara düşüyor, çocukluğuma doğru üşüyorum…
………Esnafın dükkanını yeni açtığı saatlerde kimsenin geçmediği, bilmediği yollar arıyorum, yönü yalnızlığımda keşfetmek, onca hatalar içinde doğruyu ve gerçeği ve bulmak için… Onca yanlış içinde bulduğum tek doğrum, uzun karanlık yolda tek ışığım ol diye, ruhumu, beynimi varlığınla öyle gebe bırak ki doğrularımı doğurayım sancılarımda diye… Her doğumda hep eksik, hep yarım kalan yanlarım, çocuksu yaralarım kapansın diye…
.........Ve çocuklarını bile koruyamayan ülkenin başkentinde çocuksuz semtlerden Anıt tepeye doğru yol almak istiyor, otuz yedi yıl sonra bir geceliğine konaklayabilirim olasılığına karşı rezervasyon yaptırıyorum… Yıllar sonra kaydımın yapılmadığını bir Ekim ayının on derecesinde fark ediyor, akşamında kabuklarını yere atıp üzerine çıtır çıtır basacağım fıstıklı bir mekânda bira içmeyi düşlüyorum… O anda içimde işgalci bir sevgilinin hükümdarlığı kol geziyor, ne zaman kendimi bırakıp yalnızlığıma kaçmak istesem düzenli sosyalist bir ordunun ayak sesleri gibi altında postallar dolusu eziliyorum… Halkların ve ülkelerin işgaline, kadın ve çocuk ölümlerine isyan eden, başkaldıran yüreğim, esas duruşta hükümdarlığının hükmüne boyun eğiyor, hayret ve hayranlıkla topraklarımın işgaline seviniyorum…
………Tarihi bir otel arıyorum Ulusta ve ara sokaklarda, yorgunluk dizlerimi engelleyince mütevazi bir otele atıyorum kapağı… Nem ve küf kokulu odanın penceresini açıyor, gecenin o geç saatlerinde “yarın başka ve güzel bir gün olacak” diye düşlerken, gün gündüze döndüğünde gecenin cesaretinden sıyrılıp gündüzün korkaklığını giyiniyor, utanıyor, utanıyor, utanıyorum… Nietzsche’nin Lou Salomeye yazıp yollamadığı mektupları okuyor, sorular çoğaltıyorum anılara, kendi görüntümün yansımasında küçülüyor, kayboluyor, çocukluğuma doğru üşüyorum… Onu hep nefretle sevmiş, bu hastalıklı tutkusundan ölene kadar vazgeçmemişti Nietzsche… Aslında sevmekten vazgeçenler anılardaki nefretle yüzleşmeye dönerler – ki silememişlerdir yerleşik nefretlerini, nefretleri yalnızlıkları olmuştur…
..
Ne yalan ne rüya
Ne de yoksulluk.
Hiçbir şey yok,olumsuz
Herkeste bir koşuşturmaca,
Güzele iyiye barışa doğru.
Güçlü ezmiyor artık güçsüzü
Zengin itmiyor fakiri,
..
İstanbul şehri
Dönmüş platoya.
Kötü bir senaryoyu
Sarhoş bir yönetmen
Filme mi çekiyor?
Rolde Dağılım mı çok bozuk
Zenginler mi kopuk senaryodan?
..
Savaşa karşı çıkmak barışı savunmak demektir. Atatürk, savaşın acı, felaket, yoksulluk, yitiklik olduğunu yıllar önce bildiği için 'Yurtta barış, dünyada barış' düşüncesini ortaya koyarak dünyada ve yurtta barış içinde, dostça, kardeşçe yaşamanın önemi üzerinde durmuştur.
Yurtta barış içinde yaşama milli birlik ve beraberlikle mümkündür. Demokratik bir toplumun oluşmasında toplum bireylerinin birbirlerine karşı hoşgörü, saygı, sevgi bir ölçüttür. Bu ölçüt sağlandığında barış ve huzur içinde yaşayan bir toplum oluşur. Milli birlik ve beraberliği milletin bölünmezliği, ülkenin bütünlüğü gözardı edilmeden her türlü düşünce ve görüştekilere söz, yazı ve örgütlenme hakkının tanınması insan için en doğal düşüncedir. İnsan, düşüncesinden dolayı cezalandırılmamalı. Demokratik kurum ve kuruluşlara çalışma hakkı verilmelidir. Yasalar herkese eşit biçimde uygulanmalı ve siyasi düşünce çıkar ideallerine alet olmamalıdır. Kişi düşüncelerini eyleme dönüştürmemen, başkalarının da hak ve hukuku ile milli birlik ve beraberliğe gölge düşürecek tavırlardan
sakınmalıdır. Sosyal adalet ve güvenlik herkesçe paylaşılmalıdır. Milli gelirden kişi başına düşen payın adalete uygun olması barışın sağlanmasında önemli yer tuttuğunu unutmamak gerekir.
Adaletsizlik, eşitsizlik yok edilmelidir. Herkes birbirine hoşgörü ile bakmalıdır. Sevgi, saygı esastır barış sürecinde. Herkesin doğal hakkı olan hak ve özgürlükler eşit biçimde paylaşılmalıdır. Demokratik, sosyal, hukuk düzeni içinde elbette bir takım sorunlar olacaktır. Bu sorunları kinle, düşmanlıkla, kavgayla değil nezaket kuralları içinde konuşarak, tartışarak ve ortak çözümler arayarak çözülmelidir ki barış ve huzur olsun. Bu düşünceler herkesedir. Belirli kişi, zümre, kurum, kuruluşlara değil çobanından tüm yöneticilerin bu düşünceleri paylaşmalıdır.
..
Sevmiyorum gariban, kelimesini
Sevmiyorum yoksulluk denmesini
İstemiyorum düşkünlük hallerini
Bu rezaletlerin sucu kimin
Suçlu olmasa bu hallere düşülmez
Suçlu olmaz ise bunları kimse bilmez
..
Acı, keder, ızdırab, umutsuzluk;
Tedirgin eder yıldırır insanı
Açlık, susuzluk, yoksulluk, umutsuzluk
Mahveder süründürür öldürür
Lakin sabret her gün yeni bir ümit
Yeni bir geçim yeni bir haz verir.
..
Sokaklarda kaybolmuştu umutlar
Varsıllığın ötesinde yürürdü yoksulluk
Yutardı insanları aç duvarlar
Tükenmez bir tutkuydu yaşam
Yürürken yüreklerde ceryan
Ve patlarken ayaklarda kan
..
Parmakların dokunmak için uzandı bir şeylere
Sevgin kalmak için uğraştı bu şehirde,
Bedenin gitmenin tadını aldı yanlız ve yalnız saatlerce
Tek ve sen! , yoksa aslında ben,
Arsızca salındım yoksulluk gelgitlerinde,
Suçlu olmak haz verir mi mum alevlerinde
Yine de gördüm onu, kabukları çatladı,
..
Hor görme garibi
Onun da ak saçlı
Bir anası vardır,
Belki bir sevdiği
Birde yolunu gözleyen
Sürme gözlü balası vardır
Neden ağlar, neden sızlar
..
bir yanım yalnızlık benim
belkide seninde bir yanın yalnızlıktır
uzağında olsam, Uzağımda olsan da
içten bir dokunuş belki bir söz
bizi birbirimize yakınlaştıran
adını ne koyarsak koyalım
bir yokluktur bir yoksulluk
..
Yaşamın kıyısında bir hayat
Güzeldir diyorlar heyhat
Açlık, sefalet, yoksulluk
Bu mu ki hayattaki bolluk
Varın alın, hepsi sizin olsun
Sözümona zenginlikler sizi bulsun
Yetti diyoruz gayrı bitsin herşey
..
Bir elektrik kaçağıydım
Serseri sokakların şehidiydim
Zaman ciddi
Hayat gevşek
Ve yoksulluk bir kırbaç zamanın sırtçılarına
Dudakların bir girdap
Göz bebeklerin mistik
..
Büyütmek vardı şimdi seni,
bir oğul tadında
Sokakları yoksulluk kokan mahallelerde
Doğurmak vardı şimdi seni,
korkunç çığlıklarla,
gecekondu evlerin rutubetli odalarında
..
Bayram bitti çoktan, unutuldu bile. Yeni bayramlara ve yeni yaşamlara güneş çoktan doğdu birçok insanın dilinde. Bir çok insan için ise hâlâ karanlık. Hâlâ acılar var bir çok dimakta.
Dünyanın bir çok yerinde ve Türkiye’de, o uzaktaki insanın batan güneşi, bizim yaşadığımızın lütfuna doğan güneşti.
İnsanlık zayiatları ile, umudun can arkasında saklanan düşler,
Yüreğinde çocukların meneviş bakışları, ürkek biraz, acıtan
Koş gel, her dem uçurtma uçur,
..
-eski bir fotoğrafın aziz hatırasına-
Nedir bu mahzun duruşun böyle
Nedir çilekeş bakışlı kadın
Yorgunluk bir ömür boyu
Bir ömür boyu yoksulluk başında
Yaşamaktan zevk alamadın
..
Bu aralar, hatta 21. yy'ın vebası olarak görülen toplumsal sorumluluklar insanları; sinirsel bozukluklar, depresyon ve en nihayetinde cinnet geçirme haddine kadar getirdi. Artık her 5 insandan 3'ün şikayet ettiği bu tür sorunların bir çok nedenleri ve sonuçları var. Bunlar; açlık, yoksulluk, aile yaşamı, okul, iş hayatı ve çektikçe ucunun uzadığı çeşitli faktörlerdir.
İnsanlar nedense sorunlara çözüm aramaktansa, onlardan kaçmayı tercih ediyorlar. Zira çözüm aramak sorunla yüzleşmek anlamına geliyor. İnsanlar ise işin kolayına kaçıp ya birilerini suçlamayı ya da çeşitli kaçış yöntemlerini yeğliyorlar. Teknik ne kadar kolaysa o kadar çok tercih ediliyor.
Özellikle globalleşen dünyanın dayattığı sistemlerden birisi de sınavlar. Daha önce de bu konuya köşe yazılarımda değindim. Ama unuttuğumuz bir şey var kimse bu sınavlar sonucunda ölmeyecek. Sınavın esas mantığından uzaklaşıp sonuca odaklanıldı. Bu da insanları zayıf bir forma soktu. Kazanmak, kazanamazsan hayatın bitmesi sonucu nereden çıkarılıyor? Evet, sınavlar hayatın ilerleyen dönemlerini belirliyor, ama unutulmaması gerek ki, bu sınavlar amaca giden araçlar ve amaç unutulup araç önemsendiği takdirde ortaya koca bir iş olanağı çıkıyor. Özel okullar, dershaneler, özel dersler gibi eşitsizlikler ki, bunlar ise eğitim gibi eşit alınması gereken bir mefhuma ihanet oluyor.
Gelgelelim iş hayatına. Okul hayatından sonra asıl çekişme burada başlıyor. Küçükken hatta okul yıllarında kolayca dillendirilen kelimelerin artık yutulması gerekir. Susmaya yeri geldiğinde size yapılan haksızlığı yutmak gibi şeyler öğretilmeye başlar. Ve bunu toplumun ana dayanağı aile yapar. Nitekim bu kişiler, okul ve iş hayatı sonrasında mutsuz birer birey, aile ve en nihayetinde toplumu oluştururlar. Ve başlarlar, ruh doktorlarının kapılarını aşındırmaya. Hatta bu psikolojik rahatsızlıklar fiziksele varan sonuçlar göstermeye başlar.
Uzun lafın kısası. Hayatı fazla ciddiye almayın. Olduğu gibi, gerektiği kadar ciddiye alın. Ve Nietzsche'nin de dediği gibi "was mich nicht umbringt macht mich stärker". Yani, "Seni öldürmeyen şey, güçlü kılar".
Huzurla kalın!
..
Kırklar tepesine çık,
Gözlerini kapatıp,ovayı dinle
Tarihin verdiği esinle,
Ovayı tam ortasından ikiye bölen
Irmağın sesini …
Kıyısında yaşanmış
hüzünlü bir öyküyü anlatan
..
Çok da hevesli değilsin,
yoksulluk
korkutur seni,
çok da istekli değilsin
pazara yıpranmış ayakkabılarla gitmeye
ve eski giysilerle eve dönmeye.
..
Milletin hali perişan
millet bir deri bir kemik
milletin rengi kağıt gibi
millette yoksulluk almış yürümüş
bir zam bastı -devlet-millete
yirminci asrın son çeyreğinde
enfilasyonu indirmek için
..